İki hayati konu

Kıbrıs müzakereleri nedeni ile kamuoyunun tüm dikkatleri, iki görüşmecinin açıklamalarına ve görüşme heyetinin üzerinde odaklandığından.

Kıbrıs müzakereleri nedeni ile kamuoyunun tüm dikkatleri, iki görüşmecinin açıklamalarına ve görüşme heyetinin üzerinde odaklandığından. İç konular, bayağı, sahipsiz kalmış gibi.
Halbuki olası bir çözüm sonucunda da, bu sorunları ve konuları biz çözeceğiz.
Sorunlara çareyi, biz üreteceğiz.
Bu gün, bu köşe, iki hayati konuyu, ilgililerin bilgisine getirmek için. Bir anlamda da, uyarıcı bir yazıyı, ihtiva etmiş olacaktır.
Birincisi, Trafik.
Her gün, gün geçmiyor ki, bir trafik kazası olmasın.
Her trafik kazasında, ya bir ölü...
Ya da, ağır yaralı…
Dünyada, her halde, rekorlar kitabının ilk sıralarında, bu konuda yer almaktayız.
Ben burada, ölümcül trafik kazalarına neden olabilecek yaşadığım bazı olayları, aktarmak isterim.
Birincisi:
Yolların sol tarafına park edilmiş araçların, üçgensiz olması.
Gece, ışıklandırılmamış olması.
Yolun sol şeridinin yarısını, işgal etmesi.
Bu ve buna benzer park etme olaylarında, birçok vatandaşımız hayatını kaybetti.
Bunlardan biri de, yıllarca trafik bölümünde çalışan polis subaylarımızdan biri olan, Osman Aydın’dır.
Bizim yollarımızda, banket denilen alan çok dar.
Yollarımızda, cep sistemi pek yok.
Bilhassa geceleyin, bu şekilde park eden araçlar ölüm saçmakta.
Birçok sürücü, ışıksızlık ve üçgenin olmaması nedeni ile arkadan çarparak, ölümlü kazaların meydana gelmesine, neden olmaktadır.
İkincisi:
Başıma gelen… Çift şerit yolda, bilindiği gibi bizim kurallarımıza göre, soldan gidilir.
Bir akşam, çift şerit yolun solundaki, sol şeritten gidiyorum.
Karşıma, benim gittiğim şeritten, tek istikamette, üzerime ışıklı bir araç geldi.
Sağ şeride geçmesem, yüz yüze çarpışacaktık ve orada muhakkak, ölümcül bir kaza olacaktı.
Geçen gün de, Girne’den, Lefkoşa’ya gidiyorum.
Yol boş.
Ansızın, karşı şeritten bir dozer, İki yolu ayıran, refüjü aşarak. Önümde dönüş yaparak, Lefkoşa yönüne doğru seyretmeye başladı.
Fark edip, arabayı yavaşlattım.
Süratim, düşüktü.
Bir başkası, seksen veya yüz km süratle gitse idi, muhakkak, karşı taraftan gelen ve trafik akışını alt üst eden bu dozere çarpıp. Telafisi mümkün olmayan bir olaya, sebebiyet verecekti.
Bu olayı, Güzelyurt yolunda, bir traktör sürücüsünün yaptığını…
Daha önceleri görmüştüm.
İkinci hayati konu ise:
Tarım seralarının, iskan alanları ile iç içe olması.
Yılda, kaç kez ilaç atılırsa, çevrede oturan insanlarımız, o havayı teneffüs ederek. O zehirleri, akciğerlerine, doldurmaz mı?
Çağdaş ülkelerde, organize sera bölgeleri oluşturulmakta…
Tüm seralar, o bölgelerde faaliyetlerini sürdürmekte.
Bir de, eksi ve eksiye yakın hava sıcaklıklarında, insan sağlığını tehdit eden, sağlığa aykırı, seraların sıcak tutulması için yakılan yakıta. Ne demeli?
Bu iki hayati konu, hükümeti ve hükümet üyelerini ilgilendirmektedir.
Bu iki hayati olayın birincisinde, her gün bir trafik canavarı yaratırız.
Sonra da cenaze törenlerine gider, başsağlığı dileklerinde bulunuruz.
İkincisinde de, kanser illetine davetiye çıkarırız.
Arkasından da “onkoloji hastanesi” için kolları sıvarız.
Ey, hükümet edenler.
Bu hayati sorunlara, ne zaman eğileceksiniz?
Yoksa:
“GİDEN GİDER. KALAN SAĞLAR, BİZDEN Mİ?”
Bu haber 9096 defa okunmuştur
  • trafik C.Elmas  Zürich - 13.08.2015 Kazalarin bircok sebepleri vardir.En önemli unsur sürücülerdir.Ayrica resmi koruyucu cok önemli olan kontrollerde adamina göre hareket edilerek durum ciddiye alinmamaktadir.Kaci gercekten hakkiyle ehliyet almaktadir.Hangi arabalar cidden muayene edilip kontrol edilmektedir.Bir kere arabalarin isiklari neredeyse tamamen ayarsizdir..Kara yollarinda bircok görevli var ama yollarin hali perisan.Kenarlardaki bitkiler bile temizlenmemektedir.Bir yirocuk attiktan sonra ehliyet verilirse, sadece sürat kontrolu yapilirsa bunlar önlenemez.Bir de Telefon faktörünü unutmayalim saygilarimla

:

:

:

: