yalcincemal@hotmail.com Bugün, 41 yıl önce, insanlıktan nasibini almayan Rumlar ve Yunanlılar tarafından, Baf’ta, hunharca, canice, kahpece, kalleşçe şehit edilen, ağabeylerim ve kardeşlerimin öyküsünü, sütunuma almayı, bir insanlık görevi olarak kabul edip, Aşağıdaki yaşamış olduğum olayları, siz okuyucularıma aktarıyorum.
Bu aktaracağım olaylar, Baf’ın kent merkezinde olan olaylardır.
Hatırlanacağı gibi, Birinci Cenevre Anlaşmasında, Rum ve Yunanlılar tarafından işgal edilen Türk bölgeleri, boşaltılıp, idare Türk yetkililerine verilecekti.
Cenevre’de alınmış bu karar doğrultusunda, Türk kent merkezinden çekilen düşman güçleri, Türk semtinin dışında konuşlanarak, Türk kentini kuşatma altına aldı.
Birinci Barış Harekatının ertesi günü, ateşkes imzalanıp, Türklerin elindeki silahlar, Barış Gücü aracılığı ile, Rumlara teslim edilmişti.
Türk semti silahtan arınmış, bir tek mermi kalmamıştı.
14‘ünün, sabah saat altıda başlayan, ikinci harekat ile birlikte, Türk semtini kuşatan Rum ve Yunan güçleri, tam teçhizatlı bir şekilde, Türk semtine ateş ederek, girmeye başladılar.
Evlerinde toplanan Baf Türkleri, kapılar çalınarak, zorlanarak ve kırılarak, evlerinden çıkarılmakta ve tek bir futbol sahası olan oyun sahasının içerisine yönlendirilip, tüm Türkler söz konusu sahaya sokulmaya zorlanıyorlardı.
Bu arada, daha evvel kestirdikleri Türkleri de, katletmeye başlamışlardı.
İlk katlettikleri Türk, Rahmetli İzzet Pambukka (Pamukoğlu).
İzzet Pamukoğlu, İngiliz İdaresinden itibaren, Polis görevi yapıyordu.
63 olaylarından sonra da, ayni görevi yaptı.
İzzet Pamukoğlu, Baf’lıların da bileceği gibi, şu anda yüzlerce bazuka mermisi atılan ve minaresi ile ayakta kalan, Büyük Cami’ye götürülüp, Caminin avlusunda hunharca öldürüldü.
Arkasından, Baf Türkleri tarafından sevilen ve sayılan, Münür Dilaver Teğmen, evinden alınıp, dipçiklenerek “ölüm dar boğazına” götürülüp, o da hunharca öldürülür.
Ölüm boğazında, kapısı zorla kırılarak, girilen Hasan Kral’ın, kucağındaki çocukla birlikte, otomatik silahla taranarak, baba ve oğul, orada, şehit edilir.
Arkasından, Hasan Krallara evleri çok yakın olan, Çakırlar ailesi hedef alınarak, evde bulunan, Erdoğan Çakır ile kardeşi Mustafa Çakır, kalleşçe ve canice, şehit edildiler.
Yunan ve Rum sürüleri , sahaya koşmakta olan Türklere, arkadan ateş ediyor, bir çok Türk yaralanarak, yere düşüyordu.
Yere yaralanıp düşen Türklere, yardım etmek de, mümkün değildi.
Çünkü, herkes sahaya yönlendirilmişti .
Sahaya doldurulan Türklerin karşısına ki, buna ben de dahildim.
Ateşkes anlaşması ile, teslim ettiğimiz silahları, tam donanımlı olarak, mermiler namlulara sürülmüş vaziyette, üzerimize doğrulttular.
Gördüğüm kadarı ile, iki dozer, yakınımızdaki “Gogoci Deresine “ yönlenerek, dere yatağına büyük çukurlar açmaya başladılar.
Bilahare, maksatları ortaya çıkmıştı.
Bizleri toplu olarak öldürüp, o çukurlara atacak, buldozorle üzerimize toprak atıp, örteceklerdi.
Sonradan, kuzeyde Türk Ordusunun ilerleyişi karşısında, bundan vazgeçip, kuzeyde esir alınan Rumlara karşılık, ellerinde koz olması bakımından, sahada, mücahit komutanlarını ve mücahitleri esir olarak, Yol Üstü ( Yeroşubu ) köyündeki bir kampa götürdüler.
Savaşta çarpışan, üniversite öğrencilerinin, okul pasosu olanlar,
esir olmaktan kurtuldular.
Fakat, bütün Baf Türk kenti, kuşatılarak, bir açık hava esir kampına dönüştürüldü.
Baf’ta, 1963‘ten 1974 Barış Harekatına kadar, verilen şehitlerimizin büyük bir kısmı, mermisi , cephanesi bitip teslim olduktan sonra, şehit edilmişlerdir.
Bu, 1963’den 1974‘de kadar olan, tüm çarpışmalarda böyle olmuştur.
Bu da, Rum ve Yunanlının karakter ve davranışını, ortaya koyması bakımından, düşündürücü olsa gerek.
Bu yazımı okuyacak olan bazı çevreler, beni hamasetle, radikal milliyetçilikle, hatta barış düşmanlığı yapmakla suçlayabilirler.
Ne derlerse desinler.
Geçmişini bilip de, saklamaya çalışan,
Halktan gizleyen, benim görüşüme göre, ideolojisi ne olursa olsun, insanlığını yitirmiş, bir mahluktan öteye gidemez.
Ben, 41 yıl önce, Baf Türk merkezinde yaşadıklarımı, gördüklerimi anlatmaya çalıştım.
Muhakkak, o arbedenin içerisinde, göremediklerim de olmuştur.
Bu yazımı ve içerisinde yaşananları, canla başla “Birleşik Kıbrıs “ hayali ile yaşayanlara ve isteyenlere hasrediyorum.
Bizlere, bu barış ve özgürlük ortamını bahşeden, tüm şehitlerimize ve gazilerimize, saygı , minnet ve şükranlarımı sunuyorum.