Empati falan derken…

Son zamanlarda sıklığı artan bir şekilde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs Türk halkının 'özgürlük, eşitlik ve güvenliğini' sağlayacak bir anlaşmanın esas hedefi olduğu vurgusu yapması şüphesiz ki olumlu olduğu kadar endişe vericidir de.

Son zamanlarda sıklığı artan bir şekilde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Kıbrıs Türk halkının 'özgürlük, eşitlik ve güvenliğini' sağlayacak bir anlaşmanın esas hedefi olduğu vurgusu yapması şüphesiz ki olumlu olduğu kadar endişe vericidir de.
Yok, kesinlikle öküz altında buzağı falan aramıyorum.
Mustafa Akıncı kimin tarafından ve ne yapmak için göreve seçildi? Seçen Rum halkı mıydı? Hayır. Akıncı seçimde “Ben çözerim” sözünü Rum halkına mı verdi? Hayır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı kime hizmet etmek üzere seçildi? Tabii ki Kıbrıs Türk halkına. Ne için maaş alıyor? Kıbrıs Türk halkının ve devletinin 'refahı, özgürlük, eşitlik ve güvenliğini' sağlamak üzere hizmet etmesi için.
Yani, Akıncı seçildiği görevi, kendini seçen insanlara karşı yerine getirmekle yükümlü bir görevli… Evet, en üst görevlisi devletin. Devletin varlığıyla sıkıntısı mı var? Yok canım, insan başkanlığına seçildiği, onu koruyup yücelteceğine yemin ettiği devlete nasıl sahip çıkmaz?
Peki niye Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın giderek daha sıklıkla Kıbrıs Türk halkının 'özgürlük, eşitlik ve güvenliğini' sağlamaya gayret etmekte olduğunu söylemesi niye endişe verici?
Tek başına değil, bir de ilavesi var bu sözün. Onu da sıklıkla kullanmaya başladı Akıncı son zamanlarda. Efendim her ne kadar kendisi Kıbrıs Türk halkının çıkarlarını, güvenliğini, ortaklığını falan savunmakla mükellef ise de Rumların çıkarlarını, haklarını da düşünmeliymiş ki çözüm olsunmuş.
Kıbrıs’ta solcu olmanın Türkçesi Rumcu olmak galiba. Solcu olmak için Rum çıkarlarını, haklarını düşünmek, Rum gibi hissetmek, hatta kendi çıkarından önce onlarınkini gözetmek gerekiyor galiba.
Empati yapmak tamam. Rumların ne hissedeceğini düşünmek, insani bir durum. Ama kimse kusura bakmasın, benim önceliğim de Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın, Baş Görüşmeci Özdil Nami’nin, Başbakan Ömer Kalyoncu’nun, Dışişleri Bakanı Emine Çolak’ın ve hatta CTP-BG milletvekili Doğuş Derya hanımın doğal vazifesi ve önceliği Kıbrıs Türk halkına hizmet etmektir. Nikos Anastasiades arkadaşı sevebilirsiniz. Beraber içki içmekten hoşlanabilirsiniz. Hatta evinizde baş köşeye yanak yanağa resminizi de koyabilirsiniz. Sorun yok. Ama Nikos Anastasiades Kıbrıs Rum lideridir ve hayatında hiçbir gün, boş verin hiçbir an “Yahu şu Kıbrıs Türklerinin de hakları, çıkarları var, azıcık da onları gözedeyim, sadece bizimkilere odaklanmayayım” dediğini sanmıyorum.
Ne demek istediğimi anlatabildim mi?
Nereden çıktı bu Rum sevicilik? Tamam düşman olmayalım. Unutalım ettikleri mezalimi. Doğuş Derya hanım sağ olsun, Türk askeri ırzlarına geçti diye ille de çok istiyorsa özür de dilensin. Güzel de Allah aşkına Akıncı, Nami, Kalyoncu ve Çolak, yahu nerede yaşıyordunuz siz 1963’lerde, öncesinde, sonrasında? Anastasiades dostumuz gibi gözlerinizi 1974’de mi açtınız? Amnezi hastası falan olmayasınız sakın? Bildiğiniz veya bildiğinizi umduğum gibi, amnezi hafıza kaybı rahatsızlığıdır ama unutkanlıktan farklı olarak belirli bir zaman dilimine ait her şeyi unutma, hatırlayamama halidir.
Var mı öyle bir durum?
Hep mi empati yapıyorsunuz? Rum kadınları 1974’de ne yaşadılar? Rumlar 1974’de evlerini nasıl kaybettiler? 1974’den bu yana evlerini, mallarını kuzeyde bırakan Rumlar ne zorluklar yaşadılar? Hep bunları mı düşünüyorsunuz sahiden?
Kıbrıs Türkü neler yaşamıştı 1955 sonrasında, 63’de, 64’de, 67’de? 1974’e kadar neler yaşandığını ciddi hatırlayamıyor musunuz? Yahu Allah aşkına tecavüz edilmesi Rum kadınlarının tabii ki çok nahoş bir durum, bir savaş suçu ama yollarda kaybolan, kuyulara atılan, kömür ocaklarına diri diri gömülen, canlı canlı derileri soyulan, organları kesilip ağızlarına sokulan, bağırsakları deşilen, anne karnında şişlenen Kıbrıs Türkleri ne olacak? Onlar empatiyi hak etmiyorlar mı? Onların hakkını Nikos Anastasiades mi savunacak? Savundu mu hiç?
Efendim sadece Kıbrıs Türk mal mülk meselesi yokmuş, Rumların durumunu düşünmek durumundaymışız. Kolay gelsin. 40 yıldır malda oturan, kullanan ne olacak? Onun hakkı yok mu? 1975’de güneyden göç eden ve üstelik sırtındaki elbise harici bir şey getirmesine müsaade edilmeyen, malı, mülkü, hayvanı talan edilen Kıbrıs Türkü nasıl rehabilite edilmişti? Ne olacak şimdi?
Efendim “ganimet kültürü” sonsuza kadar devam edemezmiş?
Olur, verin evinizi Rum’a…
Öyle bir mal-mülk görüşmesi yapılıyor ki görüşmeci kim bu alanda nedense açıklanamıyor? Bir şeyden mi utanılıyor acaba? Ehil olmayan kişiler nasıl romantik takılıyorlar konuya ortaya çıkacak diye mi endişe ediliyor?
Efendim süreç iyi gidiyormuş, toprak, mal mülk meselesi gibi detaylar çözümü engellememeliymiş.
Kolay gelsin. Bu kafa Kıbrıs’ta kan döktürür. Çözüm falan getirmez, 1974’ün sağladığı barış ortamını bozar.
Açılımların saçılıma dönüştüğü bu günlerde adım atmadan, laf etmeden düşünmek lazım. Öyle görüşmeciye, ekibe konuşma yasağı getirmekle durum idare edilemez. Dümen kırık, acele dümen tamir edilmeli. İstikamet yeniden tespit edilmeli.
Yoksa, Rumlarla duygudaşlık yaparak varacağınız yer ancak kılavuzu karga olanların varacağı yer olur.
Bu haber 1773 defa okunmuştur

:

:

:

: