KKTC Cumhurbaşkanımız ve Görüşmeci Heyeti temel yaklaşımlarını acilen gözden geçirmelidir

Görüşmelerde temel yaklaşımımız şekle ve esasa ilişkin topyekûn gözden geçirilmelidir.

Görüşmelerde temel yaklaşımımız şekle ve esasa ilişkin topyekûn gözden geçirilmelidir. Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin, 30 yıldan beri devam etmekte olan BM süreçleri, 1977 ve 1979 Denktaş - Makarios ve Denktaş-Kiprianu Doruk Antlaşmalarını temel alarak, 1986 Perez de Cuellar Önerileri, 1980 Gali Fikirler Dizisi ve nihayet 2004 Kofi Annan kapsamlı çözüm önerileri çerçevesinde Kıbrıs'ta kalıcı bir barışın parametreleri olarak BM Genel Sekreteri’nin “Uluslararası Çözüm İçtihadı” olarak büyük ölçüde belirlenmiştir.

Taraflarca mutabık kalınan temel çözüm unsurları şunlardır :

1. Kıbrıs Türk Halkı ve Kıbrıs Rum Halkının siyasal eşitliği ve eşit siyasal kimliği siyasal çözümün temel unsurudur.

2. Kıbrıs’ta İki kesimli, iki devletli, Federal bir siyasal ortaklıkta, her iki Halk, ayrı ayrı kendi bölgelerinde tamamen egemen olacaktır. Federal Devletin sınırlı ortak yetkilerini, Federasyona eşit siyasal statüde ve eşit taraflar olarak katılmakta olan Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Halkları belirleyecektir.

3. Federal Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenliği her iki Halkın eşit egemenlik haklarından neşet edecek ve Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Rum Halkı Egemenliğin eşit ağırlıkta asli sahipleri olacaktır.

4. 1960 Garanti Antlaşmaları güçlendirirmiş esaslar çerçevesinde devam edecektir. Bu çerçevede Türkiye'nin Garantörlüğü Tüm Adadaki, Federal yeni düzen yanında ayrıca kuzeydeki kurucu Türk Devletine yani KKTC ye de münhasır olacaktır.(Denktaş- Klerides görüşmelerinde kabul edilen temel bir husus- bak Lord David Hannah)

5. Özlü konuların başında gelen Toprak, mülkiyet oranı, güvenlik gereksinimi ve ekonomik verimlilik kriterleri esas alınarak, kuzeyde yekpare bir Kıbrıs Türk Kesimi ile güneyde yekpare bir Kıbrıs Rum kesimi oluşacak şekilde belirlenecektir.

6. Mülkiyet büyük ölçüde toplu tazminat, toplu takas ve çok sınırlı düzeyde tutulacak hudut düzeltmeleri şeklinde iade ile çözümlenecektir.

7. Siyasal bir çözüm gerek Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gerekse Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimlerinin 1963 den bu yana almış olduğu tüm kararların, yürürlüğe konulan tüm yasalar, antlaşmalar, tüzük ve emirnamelerin geçerliliği ve devamı güvence altına alacak ve bu hususlar birincil hukuk olarak AB ve BM organlarında tescil edilecektir.

8. 1960 Antlaşmaları çerçevesinde tescil edilen Kıbrıs Cumhuriyeti yeni oluşan Federal Kıbrıs Cumhuriyeti ile ikame edilecek ve bakir yeni doğum (partenogesis) ve yeni bir Devlet olarak BM ve AB de birincil hukuk altında yeniden tescil edilecektir.

9. Kıbrıs Türk Hakının, coğrafi ve demografik güvenliğinin temeli iki kesimliliktir. AB hukuku altında serbest yerleşim ve serbest mülkiyet ve iş yapma özgürlüğü gerek süreli gerekse kalıcı derogasyonlarla ( birincil hukuk altında) sınırlanacaktır.

10. Yönetim ve Güç paylaşımı gibi konularda ve Federal Devletin Yapısında ve işleyişinde siyasal eşitlik çerçevesinde her iki Halkın, bir diğerini tahakküm altına alamayacak etkin katılımı anayasal güvencelerle teminat altına alınacaktır. Bu çerçevede ' çapraz oy veya fonksiyonel yönetim' gerekçesi ve bahanesiyle Kıbrıs Rum Halkının, Kıbrıs Türk Halkının iradesini etkisiz kılma ve böylelikle iki kesimliliği saf dışı etmesi önlenecektir. Sınırlı Yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığı rotasyonla, Rum ve Türk adaylarla münavebeyle paylaşılabilecektir.

Yukarıdaki tüm hususlar 30 yıl boyunca tarafların, çeşitli antlaşma metinlerinde ve BM zabıtlarında mutabık kaldığı temel konulardır. Bunun teyidi tüm görüşmelerin analizini yapan ve 7 yıl boyunca görüşmelerde Garantör İngiltere’yi ve bir dönem AB temsil eden BM eski İngiltere Temsilcisi Lord David Hannay tarafından 2004 Annan Planı Referandumundan sonra kaleme aldığı ' Cyprus, The Search For a Solutıon' kitabında özetlenmektedir.

Hal böyleyken, Cumhurbaşkanlığı sözcümüzün ve bazı siyasi Parti ve Sendika Temsilcilerimizin Garantiler konusu başta olmak üzere ve diğer özlü konularda, kabul edilmiş ve yıllarca yerleşmiş çözüm esaslarını yeniden tartışılmaya açık kılmaları son derece düşündürücüdür. Böyle bir yaklaşım, kırmızı çizgilerini ve maksimalist taleplerini tam bir ulusal konsensüs içinde, yıllarca savunan Rum kanadının elini güçlendireceği açıktır.

Özlü mülkiyet konusunda, toplu tazminat kavramı geçmişte temel bir yaklaşım olarak benimsenmesine rağmen, Anastasiyadis’in deyimi ile bireysel başvuru hakkına öncelik tanıyan yeni bir çerçevenin gündeme gelmesi başta KKTC coğrafyasını olmak üzere siyasal ve demografik altyapımızı sıfırlamaya yönelik yeni bir yaklaşımdır. Böyle bir gelişmenin tek başına toplumlararası çatışmanın fitilini ateşlemeye yeteceği açıktır.

Rum Kanadı, Ulusal Konsey- Ortodoks Kilsesi ve Rum- Yunan Mili Çizgisinden oluşan Monolitik siyasal bir cepheden oluşmaktadır. Bu cephe yarım asırdan beri Kıbrıs Türk Kanadının uluslararası hak ve statüsünü pervasızca ve tamamen hukuksuz bir zeminde işgal etmektedir. Kıbrıs sorununun temelinde bu uluslararası haksızlık ve hukuksuzluk yatmaktadır. Rahmetli Rauf Denktaş’ın bu büyük haksızlığı bıkmadan usanmadan her zeminde savunması ve görüşmeler zeminin temel bir unsuru olarak ele alınmasındaki haklı ısrarı çözümden sürekli kaçan Rum -Yunan kanadı tarafından 'Uzlaşmaz' olarak damgalanmasına yol açmıştır. Bu haksızlığa taraf olan AB ve Garantör İngiltere’nin bu ehvenişerliğe uluslararası camiayı da sürükleyerek, Rum- Yunan uzlaşmazlığını Türk kanadına mal etmeyi ne yazık ki başarabilmiştir.

2004 Annan Planı Referandum sonuçlarına rağmen Rum Kanadı AB tam üyeliği gibi, haksız ve hukuksuz çok önemli yeni bir kazanımla taltif edilmiştir. Yeni görüşme sürecinde Rum Kanadının AB tam üyelik avantajlarını etkin bir araç olarak kullanmasına Müzakere Heyetimiz asla seyirci kalmamalıdır.

Önümüzdeki jeopolitik ve jeostratejık süreçte AB’nin KKTC ye olan ihtiyacı Güney Kıbrıs Rum Yönetimi düzeyinde olduğunun bilinci içinde her hangi bir AB müktesebatına uyum süreci ön çalışmasını Kıbrıs Türk Ticaret Odası ve veya benzeri meslek kuruluşları üzerinden yürütmeyi kabul etmek Çözüm sürecindeki temel pozisyonumuzu ciddi ölçüde zayıflatmaktadır. Cumhurbaşkanı Akıncı, AB hazırlık sürecini Cumhurbaşkanlığına bağlı ve Parlamentomuzun onayından geçmiş, halkımızın iradesini temsil eden ihtisas müzakere heyetleri tarafından yürütülmelidir.
Ticaret Odamızın değerli Başkanı ve uzmanları elbette bu resmi heyetlerimizde yer alabilir. AB- KKTC ilişkilerini Sivil Toplum Örgütleri üzerinden yürütülmesi veya Rum Yönetimi icazeti altında geliştirilmesi, Rum Yönetimine eşit idari Organlarımızın statüsünden ve BM ce kabul gören siyasal kimliğimizden ciddi bir taviz anlamını taşımaktadır ve asla kabul edilebilir bir durum değildir.
Bu haber 723 defa okunmuştur
  • Bu toplu takasta ısrar neden? Hasan Mehmet  Lefke - 04.09.2015 1974 sonrası Türk bölgesinde yaşayanlar için mesele yok. Yine güneyde yaşayıp da kuzeye göç edenler için de mesele yok. Peki nedir esas mesele? Bence esas mesele, karşılığı olmadan dağıtılan malların, güneyden göç edenler ve 1963 göçmenleri bahane edilerek gözden kaçırılmaya çalışılmasıdır. Yani, 6. Mülkiyet büyük ölçüde toplu tazminat, toplu takas ve çok sınırlı düzeyde tutulacak hudut düzeltmeleri şeklinde iade ile çözümlenecektir. bu maddede ısrar edenler, yandaşlarına dağıttıkları Rum mallarını toplu takas diyerek karambole getirip statükoyu devam ettirmeye çalışanlardır. Hele Rum tarafında mallarını satıp hala Türk bölgesinde mal işgal edenler için yağmanın yağmasıdır. Ama AİHM kararları ile de kesinleştiği üzere artık bireysel haklar kesindir. Bunu hiç kimse değiştiremez.

:

:

:

: