Anastasiadis sözde başkanı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasa ve kuruluş belgelerinde, Kıbrıs Türk Halkının en az Rum Halkı kadar Kıbrıs'ın asli sahibi olduğunu ve başta Devlet organları olmak üzere Kıbrıs'ın egemenliğinde ve uluslararası kimliğinde asli ve eşit bir taraf olduğunu unutarak 'vatanın Türkleşmesine izin vermeyeceğini ' 'Vatanın her karış toprağı için mücadeleyi elden bırakmayacağını ve işgal ordusunun elindekilerini tutmasına ve Hellenizme karşı tehdit unsuru olmaması için herkesi, siyasal görüşü ne olursa olsun ,'Vatan' denen bu büyük ulusal mücadeleye el vermeye çağırdı.
Anastasiadis sözde başkanı olduğu Kıbrıs Cumhuriyetinin anayasa ve kuruluş belgelerinde, Kıbrıs Türk Halkının en az Rum Halkı kadar Kıbrıs'ın asli sahibi olduğunu ve başta Devlet organları olmak üzere Kıbrıs'ın egemenliğinde ve uluslararası kimliğinde asli ve eşit bir taraf olduğunu unutarak 'vatanın Türkleşmesine izin vermeyeceğini ' 'Vatanın her karış toprağı için mücadeleyi elden bırakmayacağını ve işgal ordusunun elindekilerini tutmasına ve Hellenizme karşı tehdit unsuru olmaması için herkesi, siyasal görüşü ne olursa olsun ,'Vatan' denen bu büyük ulusal mücadeleye el vermeye çağırdı. Karpaz kökenli Rumların,'Karpaz Yarımadasını Talep toplantısında ' ifade ettiği bu görüş Makarios'un 1962 Enosis yemininin 2015 yılında yeniden teyidi ve yinelenmesiydi.
Anastasiadis, Kıbrıs Türk kimliğinin 'Kıbrıslılık' kimliği altında eritilebileceğine ve Adayı sözde 'Kıbrıslı' bir çözümle Helen egemenliğine sürükleyebileceğine inanmış görünmektedir. Bu inancı dağıtmak başta Sayın Akıncı olmak üzere, KKTC Anayasası üzerine yemin etmiş ve bu Anayasa altında Halkımız tarafından yetkilendirilmiş ve görev icra etmekte olan tüm siyasi ve idari kadrolarımıza düşmektedir. Sayın Akıncı' Anastasiadis’in konumu dünyada tanınmış olma olgusudur. Beğenmesek de böyle bir gerçeklik var' demenin yeterli olmadığı gibi bu 'gerçekliğin' tarafımızdan asla kabul edilmediğini ve gelecekte de kabul görmeyeceğini vurgulaması her zamankinden fazla önem arz etmektedir. Kıbrıs sorunun temelinde tarafların uluslararası alanda kabul görmesi gereken eşit statü ve eşit muamele gereği yatmaktadır. Son 50 yıldan beri Kıbrıs’ın egemenliği ve uluslararası kimliği Rum kanadının hukuksuz işgali altındadır. Kıbrıs Türkünün uluslararası alanda, Rumlara eşit düzeyde Kıbrıs'ın siyasal kimliğini ve egemenliğini temsil etme hak ve yetkisinin yeniden tesis edilmesi Kıbrıs sorununun temelini ve özünü teşkil etmektedir. Annan Planından sonra Bu konuda AB ve BMGS‘nin taahhütlerine rağmen, Türk kanadı, kazanması gereken siyasal ve diplomatik zemini kazanamamış, tam aksine, sürekli kazanan ve uluslararası hukuksuz konumunu güçlendiren ve konsolide eden, BM barış Planına reddeden Rum Kanadı olmuştur.
Bu husus ve Rum kanadına sağladığı haksız ve hukuksuz üstünlük çözümsüzlüğün başlıca nedendir. Bu olguyu giderek kabul etmek mecburiyetinde olduğumuza yönelik iç siyasi ve toplumsal dinamikleri AB desteğinde Rum kanadının sürekli beslemesine ve açıkça istismar etmesine asla izin vermemeliyiz. Bu çerçevede, sayıları az da olsa bazı meslek kuruluşlarımız ve sivil toplum örgütlerinin Rum Yönetimi akreditasyonu altında uluslararası ilişkiler geliştirme adımları fevkalade kaygı vericidir.
Mülkiyet konusunda bireysel başvuru esasının benimsenmesi KKTC tapularının geçerliliği yanında, egemenliğimize, kendi onay ve irademizle gölge düşülmüştür. İki kesimli güvencelerimiz yanında, KKTC ekonomisindeki belirsizlik derinleştirmiştir. Oysa toplu tazminat ve toplu takas ile toprak ayarlaması çerçevesinde sınırlı iade prensibi, taraflar arasında geçmişte varılan temel bir mutabakat iken Kıbrıs Türk Halkının mülkiyet haklarını on yıllarca belirsiz bir hukuk sarmalına sürüklenmesine yol açacak bir düzenleme vahim bir hatadır. Kıbrıs sorununu Rum- Yunan Kanadı yaratmıştır. Savaş ve toplu göç acılarına yol açan, Enosis ideali için silahlı mücadeleye başvurmuş Rum- Yunan Hükümetleridir. Bu nedenle mağdur olan Rum bireylerin mülkiyet konusundaki hak arama mercii Rum ve Yunan Hükümetleridir. Bu sorumluluğa Görüşmeci Heyetimizin Türk Kanadını taraf kılmasına Meclisimiz ve Halkımızın onay vermesi düşünülemez. Esasen, dünyada böyle bir uygulamanın da örneği yoktur. Kaos, ümitsizlik ve belirsizlik Kıbrıs Türk Halkının asla kaderi değildir. KKTC egemenliğini temsil eden tüm yasa, emirnamelerin geçerliliği Annan Planının da temel bir unsuru olmasına rağmen bu konuda verilen tavizler, görüşmelere ilişkin teslimiyetçi bir Türk müzakere anlayışını açıkça ortaya koymuştur. Anastasiadis, yaz rehavetimizden yararlanarak, hiç bir şey vermeden yeni siyasal zemin kazanma stratejisine yönelmiştir. 2015 yılında Enosis yeminini tekrarlaması KKTC deki siyasal bölünmüşlük ve dağınıklık yanında Anavatan Türkiye'de baş gösteren ciddi sıkıntılardır.
Bir yandan Anavatanda yüreğimizi dağlayan şehitlerimiz diğer yandan Kıbrıs'ta, Helen egemenliğine adeta yelken açmış barış havası ve barış konserleri! Bir yandan Kıbrıs Türkünün varlığını koruyan Uluslararası Garanti Antlaşmaları diğer bir yandan Garantilere son verilmesi için Rum- Yunan, İngiliz ve AB ittifakı. Bir yandan çözüm gayretleri için 30 yıldan beri görüşme sürecine adeta tutsak edilmemiz diğer yandan uluslararası alanda her geçen gün daha da erozyona uğrayan temel haklarımız ve bu tablo karşısında Parlamentomuzun sessizliği ve hareketsizliği! Tanrı Kıbrıs Türkünü ve Türk Ulusunu korusun!