Büyük buluşma-2

Günlerdir devam eden o sıkıntılı hali tamamen son bulmuş, yerini tatlı bir huzur almıştı.

Günlerdir devam eden o sıkıntılı hali tamamen son bulmuş, yerini tatlı bir huzur almıştı.Yıllardır aradığını yeni bulmuştu.Bu anın bitmesini hiç istemiyordu.Uzun uzun okumak istiyordu.Ancak buna imkânı yoktu.Her şeyi ezberlemişti de Rabbi’nin kelamından o kadar çok fazla sure ezberlememişti nedense.Şu an bunun eksikliğini hissediyordu.Çok okumak istiyor ama az biliyordu.Sanki çok şey anlatmak isteyip de bunu ifadeden aciz kalan birinin durumuna düşmüştü.
En iyi bildiği surelerden okumaya karar verdi. Asr suresine başladı. Kur’an-ı Kerim’in en kısa surelerinden biri olan bu sureyi manasıyla birlikte ezberlemişti.Ezberinde bunun gibi manasıyla bildiği bir iki sure daha vardı.
Bu gün bilmekle anlamanın ayrıldığı noktadaydı. Yıllardır Fatiha suresini okurdu.Bu günkü kadar huzur duyarak okuduğunu neredeyse hatırlamıyordu.Bu gün, manasını düşünerek tane tane okuyunca ruhunun ta derinliklerinde hissettiği huzur halinin verdiği rahatlık bütün bedenini sarmıştı adeta.Ondan olacak ki surenin sonuna geldiğinde kalbinden taşan bir coşkuyla “amin” demişti.Aynı halin hiç değişmeden devam etmesi için manasını da bildiği bir sureden devam etmek iyi olacaktı. Onun için Asr suresine başladı.
“ Asra yemin olsun” diye başladı.Yüce Allah, asra yemin ediyor.Asr, bir çok manalara gelir.Geçip giden zaman,yüz yıllık zaman dilimi,ikindi vakti.Bütün manalarını bir anda düşündü.Zamanın ne kadar hızla aktığını hatırladı.Daha dün gibi şu camide dedesiyle yan yana durup namaz kılmayı öğreniyordu.Oysa dedesi öleli yıllar olmuştu.Neredeyse kendi ömrü de yarım asra yaklaşıyordu.Ömrünün öğle vaktinde olduğunu düşündü.İkindiye az kalmış dedi.İkindi olunca akşam yakın demektir.Elden çıktığında bir daha geri getirilemeyen bu kıymetli sermayeyi henüz tüketmeden Rabbinin huzuruna gelmiş olmanın mutluluğuyla kendini iyi hissetti.Okumaya devam ediyordu.”Muhakkak ki insan hüsrandadır.”Hüsran,kayıp demektir.İnsan kaybetmiştir.Sonu pişmanlıktır.Bütün umutlarını yitirip çaresiz kalmıştır.Güvendiği her şey elinden çıkıp gitmiştir.Buna benzer bir çok manayı peş peşe hatırladı,kendi durumunu düşündü.Sahip olduğu o kadar şey olmasına rağmen bunlar kendisini mutlu etmeye yetmemişti.mutluluk için sadece maddi varlığa sahip olmanın yetmediğini bir kez daha anlamıştı.Bu hüsrandan kurtulmanın bir yolu olmalıydı.okumaya devam etti.”Ancak iman edenler ve Salih amel işleyenler” Evet sır anlaşılıyordu.Hüsrandan kurtulmak için önce iman gerekliydi.Neye iman?Allah’a Peygamberine ve O’nun bildirdiği her şeye tereddütsüz inanmak. Meleklerine kitaplarına, Peygamberlerine, ahiret gününe, öldükten sonra dirilmeye kaza ve kadere,Cennet ve Cehennem gibi buna benzer ğayb alemiyle ilgili verilen bilgilere inanmak.Şükürler olsun,ben Allah’ın varlığına,birliğine eşi ve benzeri olmadığına,sonsuz kudret sahibi olduğuna,her şeyi gördüğüne, duyduğuna bildiğine,var olan her şeyi onun yarattığına inanıyorum. İman esaslarının tamamına inanıyorum. Demek ki mutlak hüsrandan kurtulmam için henüz geç değil diye düşündü.Cümlenin devamında hüsrandan kurtulmanın ikinci şartı vardı.”Salih amel işlemek.”Salih amelin ne demek olduğunu düşündü.”Allah’ın rızasını kazandıracak her türlü iş ”diye bildiği bu kelime üzerinde biraz durdu.Bir arkadaşıyla sohbet ederlerken onun şöyle bir hadis anlattığını hatırladı.” Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:”Allah buyuruyor ki “kulum bana en güzel şekilde kendisine farz kıldığım amellerle yaklaşır,nafileler de onun yakınlığını artırır…”Demek ki Allah’a yaklaşmanın ilk şartı üzerimize farz olanları yapmak diye düşündü.İbadetlerini ihmal ederek geçirdiği günler aklına geldi.Daha birkaç dakika öncesine kadar aynı haldeydi.Geçmişe dair pişmanlıkla beraber şu an Rabbinin huzurunda olmanın,ve henüz hayatta bulunmanın sevinciyle içinden dedi ya Rabbi beni,bundan sonra Salih ameller işlemekte muvaffak eyle.Demek ki hüsrandan kurtulmak için iman etmek yetmiyor, Salih amellerle desteklemek gerekiyormuş.Çoktandır bildiğini zannettiği bazı şeyleri bu gün yeniden anlamış gibiydi.Okumaya devam etti.”Birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” Hak,Allah’ın emri,doğru, güzel faydalı olan, insanı bu dünyada ve ahirette selamete ulaştıracak olan hükümleri tavsiye etmek.Ve sabır.Her işte sabır,belalara sabır,hayırlı işleri devam ettirmede sabır,günahlara düşmemek için sabır.
Surenin sonuna gelmişti.Baştan itibaren okuduğu surenin manasını tekrar düşündü.”Asra yemin olsun ki insan hüsrandadır.Ancak iman edip Salih amel işleyenler,birbirine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.”Ya Rabbi,beni hüsrana düşenlerden eyleme,razı olduğun bahtiyar kulların arasına kat,kulluğundan ayırma diye kalbinden yakararak rükuya vardı.
Elleriyle dizlerini tutmuş,sırtı düz bir şekilde duruyor, gözleri yere, ayaklarının ucuna bakıyor. Sübhane rabbiyel azıym diyordu. ”azim olan rabbim her türlü noksanlıktan uzaktır”.anlamına gelen bu cümle yine derin düşüncelere sevk etti.Bütün mevcudatı yaratan yegane güç ve irade sahibi olan Allah’ın huzurunda eğilmek…Öyle bir eğilmek ki başka hiçbir varlığın huzurunda olmayan bir eğilme. Şairin,”o rüku olmasa dünyada eğilmez başlar.”dediği gibi.ancak onun huzurunda baş eğmenin güzelliği ve bahtiyarlığının hazzını yaşıyordu.Aynı cümleyi birkaç defa tekrarladı. Sonra” semiallahu limen hamideh” diyerek doğruldu.”Allah kendisine hamd edenleri duyar diyordu bu cümlede.Kendisini duyan, gören, her halini bilen Rabbinin huzurunda.”Rabbena lekel hamd” “Allah’ım hamd sana mahsustur.” Diyordu.
Artık içindeki bütün coşkuyla birlikte,tüm varlık iddialarını bir kenara atıp,başını yere koymaya,”kulun Allah’a en yakın olduğu anı” yaşamaya hazırlanıyordu.


Bu haber 295 defa okunmuştur

:

:

:

: