İstikrar talebi mi, Stokholm sendromu mu?

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kendini de şaşırtan bir oranla nasıl dördüncü kez tekrar tek başına iktidara gelebildi?

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kendini de şaşırtan bir oranla nasıl dördüncü kez tekrar tek başına iktidara gelebildi? AKP üst yönetiminin dahi beklemediği bu seçim başarısı ne şekilde gerçekleşti. Beş ay önce Haziran seçimlerinde neredeyse zorlanarak %40'ı bulabilen AKP, nasıl oldu da tekrar her iki Türk vatandaşından birinin oyunu alan, %50'ye ulaşabilen bir parti oldu?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları çok mu mazoşist oldu ve demokratik değerleri, insan haklarını, özgürlükleri daralttığı iddia edilen bir siyasi ekibe desteğini tekrar vermeye karar verdi? Yoksa Türk halkı demokratik iradesini ekonomik ve politik istikrar talebine, güvenlik ihtiyacına rehin mi verdi?
Bütün bu soruların ve benzerlerinin cevabı herhalde geride bırakılan travmatik beş ayda aranmalı. 13 yıllık iktidarının ardından ilk kez Haziran seçimlerinde meclis çoğunluğunu kaybeden AKP koalisyon kurarak iktidarı paylaşmak istemedi. Seçimin hemen öncesinde 5 Haziran'da Diyarbakır Halkların Demokratik Partisi (HDP) mitinginde iki bombanın patlaması ve dört vatandaşın hayatını kaybetmesiyle başlayan, polis ve askerlerin infaz gibi yataklarında, banka ATM'leri önünde, hatta pazarda eşleriyle alışveriş sırasında şehit edilmeleri ve hortlayan bölücü terör nedeniyle ülkenin içerisine yuvarlandığı travmatik ortam 'Kürt açılımı' ile göreceli güvenli bir ülke algısı oluşan halkta 'tekrar eski terör günlerine mi dönüyoruz' endişesi doğurdu.
Bunun yanı sıra, seçim sonrasında koalisyon kurulamamasının önemli bir nedeni gerek Cumhurbaşkanı recep Tayyip Erdoğan gerekse AKP tarafından iktidar paylaşımının istenmemesi olsa da, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli'nin yetkili parti organlarına bile danışmadan hemen hemen her öneriye 'hayır' demesi, HDP ile her türlü teması dışlaması da önemli bir etken oldu. Seçmen sandıkta MHP'yi cezalandırırken anlaşıldığı kadarıyla AKP'ye de bir fırsat daha vermeyi kararlaştırdı. Nitekim MHP Haziran oyuna göre % dört civarında oydan oldu, %12 ile TBMM'de ancak dördüncü parti oldu.
HDP ise PKK ile arasına mesafe koyamamasının, terörü utangaç bir şekilde eleştirmesi ve bir türlü açıkça kınayamamasının, 'Türkiye partisi' olma iddiasını hayata geçirememesinin faturasını %13'den beş ayda %10 seviyesine gerileyip, zar zor TBMM'ye girebilmesiyle ödedi. Halkın mesajı gayet net oldu esasında. Hem HDP'ye Kürt sorununa çözümü TBMM'de araması gerektiğini söyledi, hem de cezalandırıp, kolunu, kanadını kırptı, 80 milletvekilinden 56'ya geriletti.
Ana muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ise Haziran seçiminden bu yana sürdürdüğü olumlu siyasi çizginin sonucunu seçimde oya devşirememesinin sebebi herhalde vaatlerini yerine getirecek kadrolarına halkın güvenini sağlayamaması olmalı. İktidar partisi yetkililerince bile takdir edilen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sadece partisinin 1 Kasım seçiminde gerilememesini sağlayabildi.
Sonuç nasıl yorumlanmalı? Stokholm sendromu mu, istikrar talebi mi etkili oldu? Belki ikisi de... Halkın istikrar ve güvenlik talebini gayet iyi kullanabilen Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu zaferi de hak ettiler.
Bu haber 1859 defa okunmuştur

:

:

:

: