Dünya denen şu gemide her birimiz bir yolcuyuz.Vakti ve sırası geldiğinde ilk durakta inip gideceğiz.Neden ilk durak diyorum?Doğduğumuz an başlayan bu yolculuğumuz,hiç kesilmeden devam ediyor.Doğum,dünya gemisine yolcu olarak bindiğimiz ilk duraktır.Ölüm ise, bazıları “son durak kara toprak” dese de bizim için ilk duraktır.Ve ilk durakta inecek bir yolcu için yolculuğun gerçekte ne kadar kısa olduğunu anlatmaya lüzum yoktur sanırım.Bir şey daha var ki o da yolculardan hiç birisi hangi durakta ineceğini bilmiyor.Her an -işte geldik- denilmesi muhtemel.
Bu kısa hayat yolculuğunda bir çok arkadaşımız olur.Her biriyle farklı paylaşımlarımız olur.Okul arkadaşı,iş arkadaşı,mahalle arkadaşı, asker arkadaşı ..vs. Hepsini özetleyen, iç yüzünü haber veren bir Hadis-i şeriflerinde Peygamber efendimiz buyuruyor ki:”Üç arkadaş kişiyi mezara kadar takip eder.Bunlardan ikisi mezardan geri döner,bir tanesi mahşere kadar onun arkadaşıdır.”Bu geri dönenlerle yanımızda kalanı izah etmeden önce arada kendimize şöyle bir soralım.İlk durakta bizi terk edecek arkadaş mı daha mühimdir,yoksa yolculuğun sonuna kadar beraber olacağımız arkadaş mı?Peygamber efendimiz, devamla buyuruyor.”Bu üç arkadaş,Malı,Evladı eşi-dostu ve amelidir.Malı,evladı ve eşi dostu kabir kapısından geri döner,ameli ise mahşere kadar onun arkadaşıdır.”
Bir çoğumuz şu kısacık yolcukta ilk durakta bizi terk edecek olanlara o kadar rağbet ediyoruz ki neredeyse diğerini unutma notasına geliyoruz. Halbuki,ne kadar rağbet edersek edelim onlar bizimle bir adım daha öteye gelmezler.Bu geçici arkadaşlıklara bel bağlayanların durumunu izah sadedinde şöyle bir şiir yazmıştım.
NEREDE
Bak, sesler kesildi herkes dağıldı,
Çekip gitti tüm dostların nerede?
Üzerin örtüldü toprak yığıldı,
Evin barkın mülkün varın nerede?
Bedenini sardı beyaz kefenin,
Toprağa değdikçe soğuyor tenin,
Türlü libasların var idi senin,
Ziynetlerin iftiharın nerede?
Güz gelir tarlaya tohum saçardın,
Yaz gelince orak alır biçerdin,
Türlü yemişleri daldan seçerdin,
Bağın bahçen gülün harın nerede?
Yıllar yılı bir yastığa baş koydun,
İşte bugün yastığını boş koydun,
Ayrılırken gözlerini yaş koydun,
Çok sevdiğin nazlı yarin nerede?
Hallerini seyretmeye doymazdın,
Hiçbirini incitmeye kıymazdın,
Onlarsız ağzına lokma koymazdın,
Oğlun kızın torunların nerede?
Hepsi çekip gitti kimse kalmadı,
Hiçbirinden sana fayda olmadı,
Mal bölündü daha tenin solmadı,
Sakladığın bunca kârın nerede?
Kul Hakkı der, Hakk’a etmedin kulluk,
Yolculuk var dedin almadın yolluk,
Şimdi işler kesat, kalmadı bolluk,
Soldu gitti o baharın nerede?
Evet bir gün hepimiz bu sonu yaşayacağız.Ve tıpkı bizim,sevdiklerimizi o sessizlik şehrine bırakıp geldiğimiz gibi bizi de sevdiklerimiz bırakıp gelecekler.Biriktirdiğimiz onca paramız,tanıdığımız şu kadar nüfuzlu insanlar,çevremiz dostlarımız.;yaptırdığımız o kadar binalar,sahip olduğumuz bunca bağlar bahçeler. Hiç birinden eser kalmayacak.O bir buçuk metrekarelik alan ,yeni yerimiz,yeni durağımız olacak.Sahip olduğumuz arkadaşlar kapıdan geri dönecekler.Şimdi ne olacak?
Bundan sonrasını amellerimiz,yani yaptığımız iyi ya da kötü, günah ya da sevap olarak karşılık bulan davranışlarımızın neticesi belirleyecek.Bunu nereden biliyoruz.?Bilgi kaynaklarımız bunu haber veriyor.
Bilgiye ulaşmanın çeşitli yolları vardır. Selim his dediğimiz,duyu organlarımızla,görünür alemdeki hadiseleri algılayıp yorumlayarak vardığımız bilgi. Dokunma, görme, duyma, tad alma koklama gibi yöntemlerle elde ettiğimiz bilgiler.Bir diğer kaynak, akıldır.İnsan, varlıklar içerisinde, akıllı bir varlık olması ve aklıyla bir çok meseleyi çözmesiyle farklı bir yere oturmaktadır.Daha doğrusu bu insanın ayırt edici özelliğidir.Bir diğer bilgi kaynağı doğru haberdir. Bu da iki türlüdür. Biri vahiy diğeri mütevatir haberdir. Vahiy,Allah tarafından Cebrail aracılığıyla Peygamberlere bildirilen bilgiye diyoruz.Peygamberlerin olmazsa olmaz özelliklerinden birisi doğru sözlü olmalarıdır.Onlar asla yalan söylememişlerdir.Ne söylemişlerse doğrudur.Kaldı ki Peygamberimizle alakalı olarak Kur’an-ı Kerim’de “O kendi hevasından konuşmaz onun bildirdikleri kendisine vahyedilenden ibarettir ”buyuruluyor.
İşte Öldükten sonra ne olacak meselesini O’nun verdiği bilgilerden öğreniyoruz.
Bu durumda,dünyaya ait sahip olduklarımızı zannettiklerimiz,kabir kapısında bizi yalnızlığa terk ettiklerine göre bize orada arkadaş lazımdır.İşte o arkadaşlar da bizim bu dünyada iken yaptığımız güzel işlerimiz olacaktır.Nedir onlar.?Bunlar da üç çeşittir.Bedenimizle yaptıklarımız,Mallarımızla yaptıklarımız bir de hem mal hem de bedenle yaptıklarımız.Bedenle yaptıklarımız,namaz oruç gibi temel ibadetlerimiz;Mal ile yaptıklarımız, zekat ve sadaka gibi amellerimiz.Hem mal hem de bedenle yaptıklarımıza gelince onlar da hac ve umre gibi amellerimizdir.Eğer bu dünyadayken şu bahsedilen ibadetlerimizi yapmamışsak,kazandıklarımızı Allah yolunda harcayamamışsak,kısacası sahip olduğumuz nimetleri sevaba dönüştürememişsek.Kabirden öteye işimiz biraz zor olacaktır. Peygamber efendimiz ,”Dünya ahiretin ekin tarlasıdır” buyuruyor. Yani ahirette ne ile karşılaşacaksak hepsi bizim bu dünyada yaptıklarımızın karşılığıdır.Nitekim,ayet-i kerimede de “Kim zerre kadar hayır işlemişse karşılığını,kim de zerre kadar şer işlemişe karşılığını görecektir.”diye haber veriliyor.
Pazara giderken önce cebimize bakarız ne var ne yok neler alabilirim diye.Pazara cebi boş gidenin eve eli dolu gelmesi beklenemez. Dünyadan Berzah’a oradan Mahşer’e sonra Cennet’e ya da Cehennem’e uzanan bu yolculuk,bizim dünyadaki hal ve hareketlerimizin neticesine göre şekillenecektir. Peygamber Efendimiz’in hadisinde belirtilen üç arkadaştan üçüncüsü olan Güzel amellerimiz ne kadar çok ise kabirde ve Mahşerde rahatımız da o nisbette olacaktır. Hani buyuruyor ya Efendimiz:”Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe ya da Cehennem çukurlarından bir çukurdur.” Neticede ikisini de biz hazırlıyoruz.”Nereye gitmek istiyorsan oraya göre amel işle” denmiştir.
Son sözü Rabbimizin kelamıyla bitirelim “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.”