1 Kasım 2015 Türkiye Erken Genel Seçimlerinin Düşündürdükleri

Türkiye’de 1 Kasım 2015 tarihinde düzenlenen seçimlerden 13 yıldır iktidarda olan AKP büyük bir zaferle ayrıldı.

Türkiye’de 1 Kasım 2015 tarihinde düzenlenen seçimlerden 13 yıldır iktidarda olan AKP büyük bir zaferle ayrıldı. 7 Haziran’da düzenlenen genel seçimlerde yüzde 40,59 oyda kalan AKP, bu defa yüzde 49,4 oyla 317 milletvekili çıkarmayı başardı. Bu seçimle ilgili şu temel tespitler yapılabilir;
Türkiye’de başta ana muhalefet partisi CHP olmak üzere muhalefet partilerinin halka bir iktidar alternatifi sunmaması, AKP’yi sistemde alternatifsiz hale getirmektedir. 7 Haziran sonrasında CHP-MHP-HDP koalisyonu ile AKP’yi 13 yıl aradan sonra iktidardan indirme şansı yakalayan muhalefet, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin tavrı nedeniyle bu fırsatı tepmiştir. Oysa böyle bir koalisyon kurulabilse, HDP sisteme daha entegre olacak ve muhtemelen radikal siyasal söylemini yumuşatacak, dahası Gezi Parkı protestolarında ortaya çıkan birleştirici ruhun devamı niteliğinde çok renkli bir hükümet kurulabilecekti. Ancak Sayın Bahçeli, seçim gecesi yaptığı konuşmayla bu ihtimale kapıyı daha ilk günden kapatmış ve AKP’nin elini çok rahatlatmıştır. Halk da bu manzara karşısında yeniden tek parti iktidarına meyletmiş ve birkaç ay içerisinde özellikle MHP ve HDP tabanından AKP’ye büyük oy kayması yaşanmıştır.
Orta gelirli bir millet olan Türkiye halkı, ekonomik kaygıların ağır basması nedeniyle ülkelerinde giderek azalan özgürlükleri ve düşen demokrasi kalitesini pek de önemsememektedir. Bu durum eleştiri konusu yapılabilecek olmasına karşın, biraz da siyasi gerçeklerle ilgilidir. Dünyada -Hindistan dışında- halkın fakir olduğu bir demokrasi yoktur. Dolayısıyla, önce cebini düşünmek zorunda olan Türkiye halkı, seçimini istikrardan yana kullanmış ve AKP’yi yeniden tek başına iktidara taşımıştır.
- Terör, İktidardaki AKP’ye Yaradı: 7 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’nin içerisine girdiği kaos ortamının iktidar partisi AKP’nin işine yaradığı, 1 Kasım seçim sonuçlarıyla birlikte tescil edilmiştir. 4-5 aylık bu kısa sürede Türkiye’de üstüste patlayan bombalar ve artan IŞİD ve PKK terör eylemleri, başta HDP olmak üzere muhalefet partilerinin oyunu düşürmüş ve AKP’yi tek iktidar alternatifi haline getirmiştir.
Bugüne kadar girdiği tüm seçimlerden zaferle çıkan AKP, bu başarısını Carl Schmitt’in yıllar öncesinde tanımladığı ve faşist siyasal ideolojiye uygun olan siyaset tanımına borçludur. Siyaseti “dost-düşman ayrışması” olarak tanımlayan Schmitt’e göre hareket eden AKP, yıllar içerisinde kendisine birçok düşman belirlemiş ve bunları alt etmeyi başarmıştır. Bu düşmanlar; darbeci general ve askerler, türban karşıtları, İsrail’e yakın kesimler, Kürt ayrılıkçı hareketi, faiz lobisi, Gülen cemaati ve muhalif basın-yayın organları olarak zaman içerisinde değişmiş, ancak genel mantık değişmemiştir.
- Muhalefet Partileri Yeni Siyaset Parametreleri Geliştiremiyor: Türkiye’de 1950 yılında çok partili siyasal hayata geçilmesinden bu yana siyasete damgasını vuran temel parametreler bellidir; İslamcılık-laiklik farkı, Sünni-Alevi rekabeti, Türk-Kürt ayrışması, sağ-sol (sermaye odaklı-emek odaklı) siyaset çatışması, dış politikada Batıcılık-Doğuculuk eksenleri ve güvenlikçi-özgürlükçü politikalar ikilemi... AKP, bu parametreleri mükemmel şekilde kullanan bir parti olduğu için, bu parametreler üzerinden yapılan siyasette rakiplerini her şekilde alt etmektedir. Bu nedenle, muhalefet partilerinin artık siyaseti çok farklı değerler ve tartışmalar üzerinden yürütmeleri ve AKP’yi farklı noktalardan sıkıştırmaları gerekmektedir.
- AKP, Devleti Temsil Ediyor: Bu seçimlerle bir kez daha görülen bir diğer gerçek ise, 13 yıldır iktidarda olan AKP’nin, tek parti dönemi CHP’si gibi Türkiye Cumhuriyeti devletini artık bir parti-devlet modeliyle yönetmeye başlamış olmasıdır.
- Türk Aydınları Umutsuz: Türkiye’de uzun yıllar modernizme, sol veya aşırı sola ve son yıllarda da Kürt haklarına ilgi gösteren Türk entelijensiyası, son dönemde artan İslamcılık nedeniyle ülkeden umudu kesmeye başlamıştır. Bunun temel sebebi, aydınların siyasal arenada kendilerine hitap etmeyi başarabilen bir lider bulamamasıdır. Geçmişte Bülent Ecevit, Erdal İnönü ve Deniz Baykal dönemlerinde aydınlardan büyük destek alan CHP, Kılıçdaroğlu döneminde bu konuyu çok ihmal etmiş ve Türk entelektüelleri ile organik bağını koparmıştır. MHP, eski kuşaklardaki Türkçülerin tasfiyesiyle birlikte giderek anti-entelektüel bir parti haline gelmiş, Sayın Bahçeli de bu trendi güçlendirerek devam ettirmiştir. HDP ise, Selahattin Demirtaş’ın yarattığı sempatiye karşın, terör odağı bir parti olarak görülmesi nedeniyle Türk aydınları tarafından mesafeyle yaklaşılan bir siyasi oluşumdur.
- Anket Şirketleri Başarısız: Türkiye’deki anket ve kamuoyu araştırma şirketlerinin yeterince başarılı olamadıkları, bu seçimle birlikte su yüzüne çıkmıştır. Bugüne kadar genelde iyi bir görüntü sergileyen anket firmaları, bu defa çok isabetsiz öngörülerde bulunmuş ve tepki çekmişlerdir. Ancak 7 Haziran seçimlerinden sonra geçen birkaç aylık kısa sürede Türkiye’nin üstüste yaşadığı şokların seçimler üzerindeki etkisi de dikkate alınırsa, anket şirketlerinin bu başarısızlığı bir nebze olsun anlaşılabilir.
- Merkez Bir Partiye İhtiyaç Var: Seçimde görülen bir diğer gerçek, CHP-MHP-HDP koalisyon formülünün gerçekleştirilememesi nedeniyle, AKP iktidarını değiştirebilmek adına barajı geçebilecek 5. partiye gereksinim duyulmasıdır. Bu partinin, Türkiye'de eksikliği hissedilen merkez (liberal) çizgide olması, ancak muhafazakâr kesimden de oy alarak AKP'nin oy oranını düşürmesi gerekmektedir.
- Arap Sermayesi Türkiye’yi Dönüştürüyor: Türkiye'de bu seçimlerle birlikte görülen bir diğer önemli gerçek de, Arap sermayesinin ülkeye yoğun olarak girmeye başlamasının Türkiye iç politikasını ve halkını dönüştürmeye başlamasıdır. Bugüne kadar artan ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerle birlikte, 'model ülke' konumu nedeniyle Türkiye'nin bu ülkeleri dönüştüreceği beklenmesine karşın, AKP iktidarı ile teyit edilen somut gerçek, Arap ülkeleri ve sermayesinin son yıllarda Türkiye'yi dönüştürmeye başladığıdır.
- Başkanlık Sistemi Zor: Seçimlerin ardından Türkiye'de Başkanlık sistemi tartışmaları yoğunlaşırken, AKP'nin TBMM'deki sandalye sayısının 317'de kalmış olması, bu durumun gerçekleştirilmesini epey zor hale getirmektedir. 7 Haziran seçimlerine damgasını vuran Başkanlık tartışmalarının, oy oranları anlamında da AKP'ye kayıp yaşattığı düşünülürse, mevcut anayasal sistem içerisinde de-facto olarak kurulacak -Fransa'dakine benzer- bir yarı-başkanlık rejiminin, Türkiye adına en doğru seçenek olduğu görülmektedir.
Seçimlerin ardından, Türkiye’deki demokratik siyasi rejimin geleceği konusunda endişeler de giderek artmaktadır. Bugüne kadar yaptıklarıyla rövanşist bir parti olduğu izlenimi veren AKP’ye yakın gazetecilerin, seçimin hemen ertesinde Doğan Medya grubu yayın organlarına ve çalışanlarına yönelik ağır bir saldırı kampanyası başlatması, bu gruba yönelik yakında yapılabilecek büyük bir hukuki hamleyi akıllara getirmektedir.
Bu haber 80 defa okunmuştur

:

:

:

: