Kıbrıs’ta oluşturulmak istenen uygulanabilir çözüm modelinde sadece garantiler sisteminin devam etmesi ya da eşitlik seviyesinde belirtilecek hukuki statüsünün eklemlenmesi yeterli olmayacaktır. Temel güvencelerin teminat alınmasını sağlayacak en önemli unsurlardan biri de ekonomidir. Dolayısıyla, ekonomik iktisadi bütünlük ya da iki kurucu devletin ekonomik alanda eşit düzeni oldukça önem arz etmektedir. Şüphesiz bu uyumun ilişkiler bağlamında tek düzlemde yer almayacağı dikkate alınmalıdır. Keza, ekonomik özgürlük her güvencenin başında yer aldığı gerçeğini dikkate aldığımızda, kuzey kurucu devletin güney ile ayni refah seviyesine ulaştırılmaması elzemdir. Bunun olmaması halinde kuzeyin eriyen, bağımlı hale gelen ve yok olan bir ekonomik sistemi mümkün olabilecektir.
Yakın bir zamanda, basından çıkan haberlerde Rum lideri Anastasiades’in Ekim ayı başlarında çözümün ekonomik boyutu ile ilgili temaslarda bulunmaya başladığı ve IMF ve Avrupa fonları ile bir formül arayışında olduğu duyurulmuştur. Öte yandan içimizde yükselen bazı seslerde olası bir çözüm ile ekonomik anlamda büyük kalkınma yaşanacağı, ambargoların kalkacağı ve Rumlar ile çok kısa zamanda ekonomik anlamda ayni seviyeye ulaşılacağı belirtilmektedir. Adada fırsat eşitliği yaratılacağı söylemleri gerçekleşmektedir. Bu sözlerin aynisini Vasiliu da önceden belirtmişti. Oysa güneyde Vasiliu dönemi Kıbrıs Türkleri için tam bir felaket olmuştu. Vasilu yönetimi ABAD’a başvurarak Kıbrıs Türk ihracatının engellenerek ekonomik belkemiğinin kırılmasını sağlamıştır. O halde, olası bir çözüm modelinde her şeyden evvel iki ayrı siyasi varlık olmasının mevcudiyetinden öte, iki ayrı ekonomik yapının da söz konusu olduğudur.
Hatırlanacağı üzere 1974 öncesinde daha 1960 Cumhuriyeti yeni kurulduğunda Türk köylerine elektrik, su, yol hizmetleri götürülmemiş ve 63’e kadar Türkler anlaşma hükümlerinde yer almasına rağmen 100 Türk köyü bu haklardan faydalanamamıştı. 1963 senesinden sonra Kıbrıs Türklerine maaşları Anavatan Türkiye Cumhuriyeti tarafından verilmeye başlanmıştır. 1974’e kadar bütün ekonomik devlet gücünü elinde bulunduran Rumlar bunu Kıbrıs Türkleri lehine kullanmamışlardır. Bugün sınır kapılarından geçen Rumlara dahi Türk mallarının güneye geçirilmemesi yönünde uyguladığı devlet politikası tam anlamı ile işlerliğini koruyabilmektedir. Ekonomimizin lokomotifi Turizm yada eğitim alanında yabancı kurumlara tehdit, baskı yanında varlığımızı “yasa dışı devlet” statüsünde gösteren propagandalar devam etmektedir. Tüm bunlar dikkate alındığında olası anlaşma modelinde Kıbrıs Türklerine ekonomik temel güvencelerin verilmesi gerekmektedir. Bu temel güvence de olası bir birleşme ve yeni federal Kıbrıs çatısı altında kuzey ile güney arasında ekonomik farkın ortadan kaldırılması ile mümkün olabilecektir. Bunun için de “kuzey kurucu devletinin en az 17-20 yıla ihtiyacı” olduğu uzmanlar tarafından belirtilmektedir(Yorucu,2014). Bu ihtiyaç güneyin ekonomik gelişmişlik düzeyinin kuzeye göre daha olumlu olmasındandır. Güneyde üretim hacmi daha yüksektir. İhracat imkanları mümkündür. Kuzeyin rekabet gücü mevcut yapıda güney ile yarışması ve ayakta kalması mümkün değildir. Olası çözümün de yaşayabilir olması için taraflar arasında ekonomik eşitliğin sağlanması zaruri kılan bir meseledir.
O halde, eşit kalkınma modelinin uygulanabilirliliği nasıl olabilir?
Görülüyor ki yeni birleşik Kıbrıs için uluslararası fon arayışı içerisinde bulunulmakta ve bir dizi temaslar yapılmaktadır. Her ne isterse olsun fonu sağlayacak kurum yeni federal cumhuriyetin ilgili kurumun vesayeti altına girmesini sağlayacak bir yapı oluşmasını sağlayacaktır. İlaveten, Vergi rejimi gibi önemli bir meselenin de federe devletlerin kontrolünde ve sorumluluğunda olması gerekmektedir. Özellikle de Federal Merkez Bankası şayet yalnız başına yer alacağı bir düzen öngörülüyorsa tek para politikasına hakim olacağı ortaya çıkar. Bu durumda sayıca yönetimde eşit bir dağılım merkez bankasında gerçekleşmemesi halinde Rum çoğunluk enflasyon olacak gibi nakit para girişini kısıtlayabilme ihtimali doğabilir. Dolayısıyla para politikalarının uyumlaştırılması ve kuzeyin ekonomik statüsünün güney ile denkleştirilmesi tekrardan önem arz etmektedir. Bunların yanında kuzeydeki kurucu birimin örneğin Türkiye Cumhuriyeti ile ekonomik anlaşma yapmaya yetki ve hakları olması gerekmektedir. Keza, her federe devletin kendi anavatanları ile yapacakları mali işlemlerin tek bir merkez bankası düşünülürse Merkez bankası işlemleri ile bunu yapabilecekleri durumu ortaya çıkacaktır. Mamafih, Federe devletlerin dış ticaret yada egemenlik sınırları içinde yer alacak yabancı sermayeyi özel yada tüzel kişileri kendisinin yürütmesi gerekmektedir. Kısaca kurucu devletler farklı devletler ile ekonomik anlaşma yapabilmesi de hayati zaruriyet taşımaktadır. Bu sayede kuzeyin ekonomik gücü daha üst seviyeye ulaştırabilecektir. Ancak tüm bu eşit dengenin sağlanabilmesi için geçecek zaman dilimi metinlere not düşülmeli ve eşitlik seviyesi tamamlandıktan sonra güney ile bütünleşmesi sağlanabilir.
Öte yandan ekonomik faktörleri etkileyecek en önemli konulardan biri de mesleki grupların AB yetkili kurumlarından sertifika alma zorunluluğudur. Bugün ülkemize baktığımızda bu yönde sertifika alanların oldukça sınırlı sayıda olduğu görülecektir. Bu durumda olası anlaşmada dahi bu kriterler aranacağı için pek çok Türk güneydeki sertifikalı yerlere işlerinin halledilmesi için başvuruda bulunabilecektir. Her bir meslek sahibinin kuzeyde kendi meslek alanı ile ilgili sertifika edinmesi şartı gelecektir. Bu da bir süreci göstermektedir. Dolayısıyla, ilgili anavatanlarla malî hususlar, sermaye yatırımı, teknoloji ve iş gücü transferi, bankacılık ve turizm alanlarında yapılacak ortaklaşa çalışmaların önemli büyük olacaktır. Verimlilikte tam eşitlik olması bu hususların dikkati nazara alınması ile mümkün olabilir. Bundan sonraki yazımda turizm ve eğitim konusunu ele alacak ve neler olmalı konusunu değerlendirmeye çalışacağım.