Ağlayarak merhaba dediğimiz şu dünyada ağlaya güle yaşayıp gidiyoruz. Sayısını bizim bilmediğimiz ama hakikatte sayılı olan nefeslerimizi birer birer tüketiyoruz. Güneşin her batışı, ömür ağacından düşen bir yaprak; amel defterinden kapanan bir sayfadır. Acı tatlı bir gün sona eriyor, başımızı yastığa koyduğumuzda geçen günün kısa bir muhasebesini yapıyoruz. Bu gün neler yaptım? Ne kazandım ne kaybettim diye kendimizi yokluyoruz. Yaptığımız güzel işleri hatırlayınca yüzümüz memnuniyet hisleriyle gülümsüyor, yanlışlarımız olmuşsa pişmanlıkla yüzümüz buruluyor, üzülüyoruz keşke yapmasaydık diyoruz. Ertesi gün kalktığımızda dün yaptığımız yanlışları tekrar etmemek üzere kendimize söz veriyor, güzel olanları da tekrar tekrar yapmaya azmediyoruz.
Dünde yaşadıklarımızı geri getirmek mümkün değildir ne yaparsak yapalım geçmişe dönemeyiz. Şükürler olsun ki Rabbimiz yeni bir gün nasip etti yeniden başlamak için fırsat verdi. Geçmişteki hataları tekrar etmeden, güzellikleri artırarak yaşayabileceğimiz bir ömür, hatamızı telafi etmemiz için mühlet verdi. Değerlendirebilirsek ne mutlu bize.
Akşam yatıp sabah yeniden gözümüzü açtığımız bu hayat serüveni bir gün bitecek, gözümüzü son kez kapatıp bir daha açamayacağız.Oysa yarına dair bir sürü planlarımız, hayallerimiz, umutlarımız vaatlerimiz vardı. Bahanemiz ne olursa olsun artık geri dönüşü olmayacak. Bize verilen sayılı nefes bitmiş vade sona ermiştir. Dönüp bakacağız ki yapılacak çok iş varmış aslında. Yapmamız da mümkün olduğu halde hep ertelemişiz. Bu gün yarın derken sona gelmişiz. Hep geri dönmek isteyeceğiz amma artık bu mümkün olmayacak. İçimizde bin pişmanlık hisleriyle dönüşü olmayan yolculuğa çıkacağız. Peygamber efendimiz “Ölüp te pişman olmayacak kimse yoktur. İyilik sahibi olanlar gördükleri ikramlar karşısında neden daha çok iyilik yapmadım ki diye hayıflanacaklar, inanmayanlar ya da günahkar olanlar ah keşke ben de iyilerden olsaydım diyeceklerdir” buyuruyor.
Bizi varlıklar içerisinde insan olarak yaratan, insanlar içerisinde imanı nasip eden,adımızı Müslümanlar arasına yazan Rabbimiz, bizi sonsuz nimetleriyle nimetlendirmiş, ihtiyacımız olan her şeyi bize lütfetmiş, kainatı emrimize vermiştir. Bu kadar güzellikler karşısında kendisine nasıl şükretmemiz gerektiğini, bu hayatı nasıl yaşarsak güzel neticeler e ulaşacağımızı dünyayı ve ahireti nasıl güzelleştireceğimizi bize öğreten peygamberler ve kitaplar göndermiştir. Gelen bütün peygamberlerin verdiği mesajın özü Allah’a güzel kulluk yapmanın yollarını göstermektir. Bütün semavi dinlerde Allah’ın varlığı birliği, ahiret inancı vardır. Ahiret, bu dünyada yaptıklarımızın iyi ya da kötü karşılığını göreceğimiz, ebedi alemin adıdır. Bu dünyada bulunuş hikmetimizi Rabbimiz şöyle açıklıyor: “Hanginizin daha güzel amel yapacağını ölçmek için ölümü ve hayatı yaratandır O. Ve O Azizdir Hakimdir. ”Başka bir ayet-i Kerimede ise “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk yapsınlar diye yarattım” buyuruyor. Demek ki bu dünyada bir imtihandayız. Neticesini ahirette bulacağız. ”Kim zerre kadar iyilik yapmışsa karşılığını, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa karşılığını görecektir” mealindeki bu ayeti kerimelerde yaptığımız hiçbir şeyin ihmal edilmediğini görüyoruz. İmtihanı kazananlara vaad edilen mükafatları okuyunca heveslenmemek mümkün değil. ”Altından ırmaklar akan Cennet…””İman edip salih amel işleyenlere kesintisiz ecir vardır. ”buna benzer bir çok ayeti kerimeler vardır.
Kul olarak bize düşen bu mükafatlara ulaşabilmenin gayretinde olmak. Hayat hızla akıp geçiyor, provası yok tekrarı yoktur. Üç günlük dünyayı güzelleştirmek için olanca gayretimizle çalışıyoruz da ebedi hayatımızı güzelleştirmek için o kadar gayret edemiyor nedense. Halbuki asıl lazım olan orası amma bir türlü idrak edemiyoruz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: ”Ölüyü mezara kadar üç arkadaş takip eder. Malı, evladı, eşi dostu, bir de ameli. Malı, evladı ve eşi dostu geri döner ameli mahşere kadar yanında kalır. ”Gerçekten de öyle değil mi nice sevdiklerimizi, nice zenginleri, mevki makam sahiplerini, nice fakirleri birkaç metre beze sararak toprağın bağrına bırakıp dönmedik mi. Yarın bizi de öylece bırakıp gelecekler. Orada karşımıza çıkacak olanlar bu dünyada yaptığımız güzel işlerimiz ya da kötülüklerimiz olacaktır. Kabir karanlıktır. Oraya ışığı buradan götürürüz. Peygamber efendimiz buyuruyor ki; ”Kabir güzel amel sahipleri için Cennet bahçelerinden bir bahçe, kötü amel sahipleri için ise Cehennem çukurlarından bir çukurdur. ”Mühim olan cennet bahçelerinden bir bahçeyi hak edebilmektir.
Bizi yanıltan bir şey var ki oda uzun emel peşinde olmak. Ölümü uzaklarda zannetmek. Oysa bir nefes kadar yakınımızdadır. Ölüm,korkulacak bir şey değildir aslında. Ebedi aleme geçiş yoludur. İmtihanı kaybetmiş olmak korkutur insanı. Ölüme hazır olmayanlar ölümden korkarlar. Bir arkadaşımızla yolculuğa çıkmak üzere sözleşsek. Arkadaşımız bir saat bildirmeyip, telefon ettiğimde hareket ederiz dese ne yaparız? Çantamızı hazır ederiz. Yola çıkmak için haber bekleriz. Yolculuğa çıkmak için hazırlık tamamsa haber ne zaman gelirse gelsin fark etmez. Uhut savaşında zırhlar içerisinde bir genç gelip Peygamber efendimize diyor ki-“Ben Müslüman olmak istiyorum amma şu an savaş halindeyiz savaştan sonra mı olayım şimdi mi? ”Peygamberimiz diyor ki” hemen Müslüman ol” O genç Müslüman oluyor ve savaşmaya devam ediyor. Savaş bittiğinde Peygamberimiz soruyor “O genç nerede?” Araştırıyorlar ki şehitler arasında…Peygamberimiz:” Az çalıştı amma çok kazandı” buyuruyor.
Dünya denen bu misafirhaneden ayrılma zamanı er geç gelecek ve bizim zannettiğimiz her şeyi,sevdiğimiz herkesi bırakıp gideceğiz.Henüz yolculuk başlamadan hazırlıklarımızı gözden geçirmekte fayda varır.
Şimdi kendimize soralım. Ölüm ne zaman? Her an olabilir. İbadet lazım mı? Evet. Tövbe lazım mı? Evet. O halde ne duruyorsun!...”Günahtan tövbe eden onu işlememiş gibidir” buyuruluyor. ”Günahlarınız denizlerin köpüğü kadar dahi olsa yeter ki tövbe edin Allah kabul eder” diye müjde veriliyor. Öyle ise yepyeni bir başlangıç halen mümkündür. Henüz ölmedik şükürler olsun. Son anın pişmanlığını anlatan bir FİGAN şiiriyle bitirelim Rabbim akıbetimizi hayır eylesin.
Figan
Güvenip de tuttuğumuz dalımız
Kırılınca gör bendeki figanı
Minareden hazin hazin salamız
Verilince gör bendeki figanı
Ecel gelmiş karşı konmaz kastına
Faydası dokunmaz dostun dostuna
Gül bedenler teneşirin üstüne
Serilince gör bendeki figanı
Ebedi aleme döner yönümüz
Silinir kalplerden gider ünümüz
Kara topraklara cansız tenimiz
Karalınca gör bendeki figanı
Her canlı buraya gelir sonunda
Azığı olanlar bulur yanında
Tüm gelip gidenler mahşer gününde
Dirilince gör bendeki figanı
Kimsenin kimseye geçmezmiş nazı
Okunur adına yazılan yazı
Amelleri hassas tartan terazi
Kurulunca gör bendeki figanı
Hak’dan gayrı kim acır ki halime
Bir de mühür vurulursa dilime
'Oku' diye o defterim elime
Verilince gör bendeki figanı
Cennet bizi bekler uçun diyerek
Kevser bizi bekler için diyerek
Önümüzde sırat geçin diyerek
Gerilince gör bendeki figanı
Dönüp de bakamam yarene eşe
Anaya babaya dosta kardeşe
Cennet umudum ya,bir de ateşe
Girilince gör bendeki figanı
Garip Hakkı ne olacak halimiz
Destur var mı, konuşur mu dilimiz
Umut bağlarından gonca gülümüz
Derilince gör bendeki figanı