Bir ziyaretin ardından

Geçtiğimiz Çarşamba günü Larnaka’da bulunan Hala Sultan (Ümmü Haram)’ın kabrini ziyarete gittik.

Geçtiğimiz Çarşamba günü Larnaka’da bulunan Hala Sultan (Ümmü Haram)’ın kabrini ziyarete gittik. Güzel bir gündü. Başta Din İşleri Başkanlığı olmak üzere, vesile olanlardan, emeği geçenlerden Allah razı olsun teşekkür ediyorum.
Çok farklı duygular yaşadığım bir ziyaretti. Bir çok şey düşündüm de en fazla öne çıkan şu düşüncem oldu: O mübarek sahabeyi doksana yaklaşan yaşıyla buralara kadar getiren aşktan bizde ne kadar var?
Ümmü Harâm’ın (r.a) rivayet ettiğine göre bir defasında Resûl-i Ekrem onun evinde öğle uykusundan gülerek uyanmış, Ümmü Harâm niçin güldüğünü sorunca uykusunda kendisine ümmetinden fetih maksadıyla Akdeniz’e açılan bazı kimselerin gösterildiğini ve onların cennetlik olduğunu söylemiş, bunun üzerine Ümmü Harâm kendisinin de onların arasında bulunması için dua etmesini istemiş, o da dua etmiştir. Ardından tekrar uykuya dalmış, yine gülerek uyanmış, Ümmü Harâm’ın bu defaki sorusu üzerine de ümmetinden bazılarının İstanbul’u fethetmek amacıyla sefere çıkacağını, onların da günahlarının
bağışlanacağını haber vermiştir. Ümmü Harâm kendisinin de onların arasında bulunması için dua etmesini isteyince Resûl-i Ekrem ona birinci grupta olduğunu söylemiştir.
İşte Ümmü Haram validemizi buralara kadar getiren sebep bu idi. İslam’ı insanlığa ulaştırmak için sefere çıkmak.O mücahid kafilesinden olabilmek. Bir nefer olarak o mücadelede yer alabilmek.
Onların emanet bıraktıkları İslam davasının neresindeyiz? Şahsi hayatımızda, ailemizde çevremizde ne kadar yaşayıp yaşatabiliyoruz? Hep bu soruları sordum kendime. Rabbim iyi bir nefis muhasebesi yapmayı nasip eylesin.
Bu vesileyle bir hatırlatma babında kabir ziyareti ile ilgili bazı bilgilerimizi tazelemekte fayda görüyorum. Bu konuyu Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu sayfasından aktarıyorum. “ Mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölümün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.
Kabir ziyaretinde bulunan kişi, ahireti hatırlamalı, dünyanın geçici olduğunu ve bir gün kendisinin de öleceğini düşünmelidir. Hz. Peygamber (s.a.s.), geceleri Baki’ kabristanına gelir ve “Müminler yurdunun sakinleri sizlere selam olsun. İnşallah biz de size katılacağız. Bizler ve sizler için Allah’tan afiyet dilerim; Allah’ım, Baki’ kabristanında bulunanları bağışla.” (Müslim, Cenâiz, 102) diye dua ederlerdi. Kabir ziyaretinde bulunan kişinin ölü için dua etmesi ve Kur’an okuyarak sevabını orada bulunanların ruhlarına bağışlaması uygun olur.
Ancak, kabir ve türbe ziyaretlerinde İslam’ın özüne ve tevhid anlayışına ters düşen, itikâdî bakımdan da zararlı olan tutum ve davranışlardan uzak durmak gerekir. Kabrin başında yüksek sesle ağlayıp gürültü yapmak, kabrin parmaklık ve taşlarını öpmek, onlara sarılıp ağlamak İslam ile bağdaşmaz. Türbelerde yatan kişileri beşer üstü varlıklar olarak görmek; bu zatların duaları kabul ettiğine, ilâhi kudretlerinin olduğuna inanmak doğru olmadığı gibi, bir kısım ihtiyaç ve dilekleri onlara arz etmek, kendilerinden medet ummak, bu ziyaretleri dinî bir vecibe gibi telakki etmek; bez bağlamak, mum yakmak, kurban kesmek, şeker vb. yiyecek maddeleri dağıtarak onlardan yardım dilemek gibi davranışlarda bulunmak da, tevhid dini olan İslam’la bağdaşmaz. Ölen kişilerden medet ummak ve onlardan bazı şeyler beklemek iman açısından tehlikeli bir davranıştır. “
Kabir ziyaretlerinde dikkatimi çeken bir husus da kabirlerin adeta ev gibi süslenmesi, özel yapılar yapılmasıdır. Kabrin dışını süslemek, kabri yaptırmak orada yatana hiçbir fayda sağlamaz. Yaptırana da bir faydası olmaz. Bu işten kazançlı çıkan sadece bu işin ustalığını yapanlardır. Kabir yaptırmanın meşhur olduğu bir yerde iki arkadaş varmış. Birinin hali vakti iyi, diğeri gariban. Zaman gelmiş babaları ölmüş. Zengin olan, babasının kabrini en güzel modellerle en değerli taşlarla yaptırmış. Gariban olan da örtmüş üstünü, başucuna adını yazacak kadar bir taş dikip gelmiş. Zengin olan biraz da kibirli, demiş ki –babanın kabrini de yaptıramadın yazık sana, bak ben babamın kabrini nasıl yaptırdım. Gariban demiş ki -olsun ben hiç üzülmüyorum. yarın kıyamet koptuğunda İsrafil aleyhi s selam sur’a üfleyince
benim babam kalktığı gibi varır, senin baban da mermeri kıracağım diye uğraşsın dursun.-,Latife bir yana, işin özü mezarı kendimize hazırlamak değil kendimizi mezara hazırlamaktır. Adamın birisi kendisi için bir mezar kazdırmış her gün gider bir müddet oraya girer gelirmiş. Hazreti Ömer, bu durumu görünce adama ne yaptığını sormuş. O da demiş ki -kendime bir mezar hazırlattım. Her gün buraya gelerek. Nefsimi terbiye etmeye çalışıyorum-Hazreti Ömer şu cevabı vermiş. ”Mezarı kendine hazırlama, kendini mezara hazırla.”…
Rabbim cümlemize güzel amellerle dolu bir hayat, hayırlı bir son nasip eylesin.

HALA SULTAN'IN HUZURUNDA
Ziyarete gittik Hala Sultan'a
Seferin hakkını verdik mi bilmem
Tavrımız ahvali koydu meydana
Edep sunup lütuf gördük mü bilmem
Garip mahzun kalmış yaban elinde
Sahili seyreder kendi halinde
Sevenleri gelmiş dua dilinde
Mananın sırrına erdik mi bilmem
Bir müjde vermişti O Güller Gül'ü
O şevk ile geçti deryayı çölü
Son durağı Larnaka'nın tuz gölü
Hikmetin usuna vardık mı bilmem
Durdukça cehlimiz ortaya çıkar,
Kimi tavaf eder kimi mum yakar
Kimi de şöhretin yoluna bakar
Yoksa incittik mi kırdık mı bilmem
Cihada gelmişti geçmiş yaşında
Hakk'ın rızasını kesp telaşında
Biz garip hallerle kabri başında
Ruhunu incitip yorduk mu bilmem.
Kul Hakkı, der işte gör halimizi
Sen de çok severdin Efendimizi
O'nun hatırına affeyle bizi
Biz de bir gönüle girdik mi bilmem.

Bu haber 214 defa okunmuştur

:

:

:

: