ANNE BANA KABAK OMLETİ yapar mısın?
Havaalanındayım.... Arkamda oturan ailenin sekiz- dokuz yaşlarındaki oğlu annesine tatlı bir sesle soruyor:
- Anneciğim bana eve gidince kabak omleti yapar mısın?
Anne hırçın bir sesle :
- Neymiş o! Saçmalama!
diye azarlıyor oğlunu....
O zaman fark ediyorum, karıkoca belli ki tartışmışlar... Baba elindeki telefonla oynuyor ama dalgın... Anne de kendi telefonunun tuşlarına sinirli sinirli basarak mesaj yazıyor... Olanlar her neyse, birilerine uzun uzun anlatılıyor....
Çocuğun niyeti soğuk havayı yumuşatmak... BARIŞı sağlamak...
Vazgeçmiyor...
- Hani kabağı rendeleyip tavada pişiriyorsun ya!
diye ekliyor... Öyle tatlı bir sesle, yalvarır gibi... Bir de masum yüzü var ki!
Aslında anne ile babasının arasındaki buzları eritmeye çalışıyor...
Neden sonra anne:
- Ha sen MÜCVER diyorsun... Aptal çocuk !
Ayağa kalkıp yakalarına yapışmak istiyorum...
' Aptal sizsiniz...
Körsünüz...
Sağırsınız...
Yaptıklarınız ne kadar yanlış...' diye haykırmak istiyorum...
Daha aile denen en küçük toplulukta barışı sağlayamıyoruz...
DÜNYAnın BARIŞını nasıl sağlayacağız, bilemiyorum...
EYLÜL GELİNCE
Eylül gelince
Tüm dizelerimi
Gözlerine diziyorum
İnci inci...
Şiir oluveriyorlar...
Eylül hınzırdır...
Acımasızdır
Sonbahar yağmurları
Ruhumu yıkarken
Sen
Çağsayıcı mevsimler yaşatmalısın bana...
Dolunaylı gecelerde...
Eylül kıskançtır....
Gecelerin kolsuz kanatsız sevişmeleri
Yarasa gözlerinden uzak
Bir sana bir bana döner durur...
Eylül derbederdir...
Dağıtır ortaya saçar isyanlarımı...
Vurgun bir yürek
Delice
Ortasına ortasına vurur
Aşkın
Ah!
Şu eylül yok mu
Deli eder adamı.
Ayşe TURAL
KARİZMATİK ERKEKLER...
Kadınlarda cazibe aranırken erkekler de KARİZMA var mı, diye bakılıyor... Karizmatik erkeklerin tanımı aşağı yukarı şöyle: Güzel konuşan, kültürlü, fiziği düzgün, güzel giyinen, en önemlisi de kibar davranan erkek... Elbette bu işte karşı cinsin gönlünü çelmeyi becermek de ayrı olay...
Genel kabul görüde: Orta yaşı bulmuş hatta biraz geçmiş, saçlara aklar düşmüş, temiz, titiz ve de olgun erkek modeli... Nerede, nasıl davranacağını bilen, ağır başlı; özellikle de sözüne güvenilir olması da ayrı bir değer taşır...
Ancak unutulmamalı ki, her erkek önce asil olmalıdır... Tıpkı kadınlardaki gibi, başkalarını taklit etmeden kendine özgü davranmasını öğrenmiş olmalı... Konuşmaları, kendine güvenli duruşu, abartısız ve doğal davranışları...
BEYLER: Gelelim son noktaya: Sevecen ve sıcak davranışlarınız size her zaman artı puan kazandıracaktır... BİLİNE...
Ayşe Tural
SEVDAM GÜL YAPRAKLARINDA
Sevincim sonsuz
Gözbebeklerimde
Ebemkuşakları düşlerimdedir
Yanık kokusu sevdanın
Yaprak yaprak güldedir...
Yaz yağmurlarında
Toprak kokulu yarim
Sevda sözlüm
Gönül gözlüm...
Sevdalar sığmaz yüreğime
Coşar taşar
İki damla yaş olur
Düşer yanaklarımdan...
Ayşe TURAL
GÜZEL GÜN...
Ağaçların altındaki banka oturuyorum. Sarı boyalı bir bank... Çimenler belli ki sabah sulanmış, toprak kokuyor.
Ayaklarımı uzatıp mis gibi havayı kokluyorum... Ağaçların yeşili içimi serinletiyor, gözlerimi yeşile boyuyor...
Derken koluma minik bir böcek konuyor. Kırmızı benekli siyah bir böcek ... Mühür böceği gibi... Önce ürkek ürkek bakıyor, biraz yürüyor.
- Merhaba...!
Seninle tanışalım...
Ne haber?
Sıkı fıkı olmayı sevmiyor anlaşılan... Ya da acelesi var... Minicik kanatlarını açıp uzaklaşıyor... Eminim bana hoşçakal demiştir.
Gözlerimi kapatıp ' hayat ne tatlı!' diyorum...
Ayşe Tural
EYLÜL OLSUN DA GÖR BENİ
bir
eylül olsun da gör beni
nasıl dökeceğim yaşlarımı
nasıl dağıtacağım sırma saçlarımı...
bir
eylül olsun da gör beni
dize gelecek sevdalar
inciler gibi dizeceğim
' hazır ol...' a geçecek tüm sözcükler...
bir
eylül olsun da gör beni
tutup tutup yere savuracağım
yalancı aşkları...
sen
sevda masalı görmedin
hele bir
EYLÜL olsun da gör beni...
Ayşe TURAL
YALNIZLIK MAĞARASI...
Son on yıllarda arttı yalnızlıklarımız... Kalabalıklar içinde yalnızlaştık... Gevşeyen ya da kopan aile bağlarına isimler uydurduk... Bahaneler bulduk... Eski dostluklarımız yerini günü birlik buluşmalara bıraktı...
Derinliği olmayan duygular, sözde sarılmalarla geçiştirdiğimiz kısa anlar... İki insan gerçekten yüreklerini ortaya koyarak, birbirini en son ne zaman can kulağıyla dinledi? Hangi güzel insanı, en son ne zaman kucakladınız?
Gözlerinin içine bakıp da içinin acısını anladığınız birisi var mı? En son kiminle düşüncelerinizi paylaştınız? Açık açık... Sözcüklerinizin arkasına saklanmadan hem de..
Gitgide yalnızlaştık... Yalnızlığımıza yeni isimler de uyduruverdik hemen... Mecburi yalnızlıklar, gönüllü yalnızlıklar... Bence bir de farkında olmadan yaşayıp gittiğimiz yalnızlıklarımız var... Bana göre en kötüsü de o...
Mağaralarımıza çekildik... İncinmekten, incitilmekten korktuğumuzdan... Yalnızlığımızı kimseler bilmesin istedik...
YANLIŞ YAPIYORUZ AMA... HAYDİ ÇIKIN... BİRİNE ANLATIN DUYGULARINIZI... YALNIZLIKLAR PAYLAŞILDIKÇA AZALIR...
SENDEN KAÇIYORUM
en gürültülü yalnızlığımı
ben
sende tükettim
biliyor musun? ...
sözcüklerin yaşlı kuyumcusuyum artık...
bir çırpıda
öfkenin dibine de inerim
sevdanın doruklarına da
tırmanırım kolayca...
ne var ki!
senin coğrafyanı da
kimyanı da çözmek
hiç kolay değil!
dönencelerinde
yerim yok...
yüksek gerilim hatlarına tırmanıyorum
beni yok ediyorsun...
hazır yalanların
beni mahvediyor...
kaybettiklerimi kazanmak için
senden kaçıyorum....
Ayşe TURAL
MERHABA DEYİNCE BİRİNE...
Aslında ' hoşgeldin dünyama...' demek isteriz... İncinmişliklerimizi, kırılmışlıklarımızı, hırpalanmışlıklarımızı ince tebessümlerin arkasına gizlemeye çalışırız...
Kalplerimizin yamalarını saklarız... Hırçınlıklarımız kabuk bağladığı halde sızım sızım acıyan yaralarımızdandır...
Bir el uzanınca öbür ele, cankurtaran simidi gibi sarılır beriki el...
Yeni bir yola, hem de ışıklı bir yola birlikte çıkmanın sevinci ve tatlı telaşı sarar yüreği...
Aşkın kuyruklu yıldızı, çoktan dokunmuştur her ikisine de...
Ayşe TURAL
İKİLİ YALNIZLIK
sade suya
iki ölçü YALNIZLIK katsam
katsam da
avuçlarımda sunsam...
panzehir olur mu
yaralarına...
Ayşe TURAL
Bir anı....
KITAP ARASINDA GELEN HESA
Hoş bir akşam... KARA ÜZÜM'de yemek yiyoruz...
Şehrin göbeğinde ama değilmiş gibi görünen bir atmosfer... Loş ışıklar altında beş- altı tahta masa... Bahçe lokanta...şirin bir pansiyon bahçesi işte.... Başımızın üstünde asmalar... Her yanımız çiçek...
Masamıza bakan Emin... O gelip gittikçe laf atıyorum... Karayağız, yakışıklı delikanlı... 18 Mart Üniversitesinde öğrenciymiş...
Çok acıktım.... Köfteler ne zaman gelecek, diye takılıyorum ona...
Yemeğimiz bitiyor... Acelemiz var... Hesabı alıp kalkmalıyız, arkadaşım İstanbul yolcusu ...
O da ne?
Hesap bir KITAP içinde önümüze konuyor...
Inanılmaz şaşkınım. Kalın bir roman...
Adı: KURTLARA KOŞAN KADINLAR...
Emin'e soruyorum neden?
Açıklıyor... Insanların ilgisini çekip kitap okumalarına katkıda bulunmak için, diyor....
Kitabı çok seven ben... O kadar şaşkın ve mutluyum ki...
Emin'in aslında Kıbrıslı olduğunu öğreniyorum.... Baba Limasol asıllı Rum, anne Limasol asıllı Türk... 74 olaylarında Türkiye'ye kaçarak evleniyorlar... Inanılmaz bir AŞK hikayesi kurguluyorum aklımda...
Rastlantının böylesi.. Iyi ki konuşmuşum, iyi ki şakalaşmışım... Böylesi bir öyküye sahip olamazdım yoksa...