Eğitim yeniden başlarken…

“Bizim zamanımızda her şey farklıydı.” Birçok konuya bakış açımız bu cümle ile başlar.

Hafta başı itibarı ile okullar yeni eğitim dönemine başladı.
Yine tartışmalı, yine sorunlu, yine yetersiz imkânlar, belirli kaynaklarla yeni döneme girildi.
Yazıma, girişteki cümleyi neden kullandım?
Neden bizim zamanımızda birçok şey farklıydı?
Nedenini, sebebini bilmiyorum ama gerçekten farklıydı.
Belki de çocukluğa, öğrenciliğe, eskilere, sorumsuzluğa bir özlemdir.
Daha önceleri, devlet okulu ile özel okul ayırımı yoktu.
Dershaneler, özel dersler, etütler, yuvalar, kreşler, yaygın değildi.
Herkes de kabul eder ki, kısıtlı imkânlara rağmen eğitim düzeyi, kalitesi, eğitim de ki başarı oranı daha yüksekti.
Daha öncelere gidersek;
Bu ada, coğrafyasındaki ülkeler arasında, eğitim düzey ve kalitesi en yüksek ülkeydi.
Bugün için;
Daha çok okul, daha çok öğretmen, elbette daha çok öğrenci ve maalesef daha çok sorun.
Hatırlıyorum da, ilkokulu Alayköy ilkokulunda okumuştum.
Mehmet Aşıksoy sınıf öğretmenimizdi, işini seven, disiplinli, meraklı bir öğretmendi.
Bildiğim kadarıyla hala mesleğinde uğraşıyor, bu ülkenin eğitimine katkı koymaya devam ediyor.
Her dersin ayrı öğretmeni yoktu, her dersi Mehmet öğretmenimiz veriyordu.
O zamanlar ilkokullar altıncı sınıfa kadardı, bizden sonra ilkokulların beşinci sınıfta bittiği dönem başlamıştı.
Teneffüs zamanlarında sıraya girerdik, kocaman kazanlar vardı.
Kazanlarda süt ısıtılır ve herkese verilirdi.
Hellim ve ekmek, sütle tüm öğrencilere dağıtılırdı.
Şimdiki gibi kantin sektörü, rantı, ticari kaygı yoktu.
Kitaplar, defterler, kalem, silgi, kalemtıraş, her türlü malzeme devlet tarafından karşılanırdı.
1980’li yılların ortalarından bahsediyorum.
Öğretmenler saygı görüyordu, öğrencilerle de, öğrenci aileleri ile de ilişkiler belli bir düzeydeydi.
Aileler, çocukların her türlü gelişimi ve faydası için öğretmenlerin her sözünü sorgusuz kabul ederdi.
Ne okuduğum okullar, ne de diğer okulların etrafında duvarlar olmadı.
Kameralar, güvenlik şirketleri, nöbetçiler okulu ve öğrenciyi korumaya gerek duymadı.
Aileler çocuklarını bir okula kaydetmek için birbiri ile yarışmadı.
Annem, babam hiçbir zaman okulun önünde beklemedi, yollarda, sokaklarda yürümemden korkmadı.
Sınıf tekrarı vardı, mecburi eğitim yoktu, keyfi bütünleme hakkı veya sınıf geçirme uygulaması olmadı.
Sık sık grevler yaşanmazdı, grev nedeniyle okula gitmediğim gün olduğunu hatırlamıyorum bile.
Her şey tadında, ayarında, oyunla, sorumlulukla, dengeli bir çocukluk ve gençlik yaşadık.
Şimdi çocuklarımız yarışıyor, kıyaslanıyor, eve kapanıyor, kendine güvenini kaybediyor.
Ezbercilikten çok, öğrenen, uygulayan, saygı duyan, empati yapan, geçmişini, kültürünü bilen yaşayan ve yaşatan çocuklarımız olmalı.
Bunun için sadece devlete, hükümetlere değil, hepimize düşen sorumluluklar var.
Bu haber 664 defa okunmuştur

:

:

:

: