Yüz yüze bakıyorsunuz.
Müzakere edeceğiniz başlıkları görüşüyorsunuz.
Hangi konularda uzlaşı sağladığınıza, hangi konularda uzlaşıdan uzak olduğunuza bakıyorsunuz.
Ve bir süre sonra o masada müzakere edilenlerin üzerinde bir olgunlaşma sağlandığına hükmediyorsunuz.
Bunu, sürecin etkilenmemesi için tarafsız bir bölgeye taşıyarak bir sonuca ulaştırabileceğinize kanaat getiriyorsunuz.
İsviçre’ye uçuyorsunuz.
Masa orada kuruluyor.
Görüşmelere başlıyorsunuz.
Her şey iyi giderken, ya da dışarıya öyle yansıtılırken geliyorsunuz ve bir yere takılıyorsunuz.
Hop masa bozuluyor.
Karşılıklı suçlamalar yapılıyor.
Tekrar adaya dönülüyor.
Neden?
Çünkü İsviçre’de uzlaşı sağlayamadınız.
Şimdi sorum şu?
Önceden, yani İsviçre’ye gitmeden önce adada devam eden müzakere sürecinde uzlaşıya varılmayan konular hiç mi masaya gelmedi?
Bu mümkün mü?
Yani İsviçre’de üzerinde mutabakat sağlanamayan konu veyahut konular Kıbrıs’ta hiç mi konuşulmadı, görüşülmedi?
Bence görüşülmüş, konuşulmuştur.
Yakınlaşılabileceğine hatta uzlaşılabileceğine kanaat getirilmiş ve İsviçre’ye öyle gidilmiştir.
Ve/fakat bir takım sebeplerden ötürü öngörülen olmamıştır İsviçre’de.
Peki öngörülemeyen ne idi?
Masanın dışında ama masaya doğrudan etki eden “Garantörler”
Ya da anavatanlar.
Türkiye ve Yunanistan.
Onların kendi aralarında halledilemeyenler.
Pazarlık kozu olarak bir birlerine karşı kullanacakları kartlar.
Ve aslında masada uzlaşamayanlar onlardı perde gerisinde.
Velhasıl masa orada çözüme dair ivmesini kaybetti.
Ve bozuldu.
Akabinde herkes devreye girdi.
ABD, Rusya, İngiltere, AB, BM, Garantörler vs.
Hatta onun ötesinde masada ketum bir tavır sergilediği söylenen Rum lider Nikos Anastasiadis yeniden kaldığımız yerden müzakere etmeye hazırım diyor.
Türk lider Mustafa Akıncı ise sonuç odaklı bir müzakere yürütülecekse görüşmeden kaçmam diyor.
Kısacası soruna müdahil olan tarafların dışında uluslararası toplum da yeniden masanın kurulmasını istiyor.
Diyaloğun hemen başlamasını tavsiye ediyorlar.
Öyle ya önemli bir fırsatın yitirilmesini istemiyorlar.
İsviçre’de masanın bozulmasına sebep olan konuların üzerinde uzlaşı sağlanmasını istiyorlar.
Defalarca görüşülen ama bir türlü uzlaşıya varılmayan konuların.
Peki nasıl olacak bu iş?
Dün, ondan önceki gün, hatta ondan ondan önceki günlerde de varılamayan uzlaşıya nasıl varacaklar?
Eğer murat edilen müzakerelerin kaldığı yerden devamı ise, o iş yaş.
Zamana havale et gitsin siyasetinin devamı olur bu!
Nasılsa ucu açık.
Ve/fakat sonuç odaklı bir yöntem izlenecekse, 5’li konferans tarihi netleşecekse o başka.
Mevzu ivme kazanır.
Nitekim Rum Dışişleri Bakanı Yoannis kasulidis şimdi bir süre daha garantörlük statüsünün sürdürülmesini kabul edebileceklerini söylüyor.
Belli ki yeni açılım yapmışlar.
Garantörlüğü zaman sınırlaması getirmeyi öngörüyorlar.
Ne kadar zaman?
Henüz bunu telafuz edemiyorlar.
3 yıl, 5 yıl?
Bu eğer kabul görürse bunun pazarlığı da yapılacak elbette.
Bakalım bu açılıma Türk tarafı nasıl bir yanıt verecek?
Tam bunun üzerinde kafa patlatırken Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’tan bir açıklama geliyor.
Sayın Çipras diyor ki; güvenlik ve garantiler mevzusunda yapıcı şekilde müdahale ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz.
Ve akıllar bir kez daha karışıyor arka arkaya gelen bu açıklamalarla.
Velhasıl öyle anlaşılıyor ki, Kıbrıs sorunu eğer çözülecekse bunu garantörler çözecek.
Sonra Kıbrıslılar.