Bir deneme daha...

Cumhurbaşkanı Akıncı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Eide'nin akşam yemeği davetinde Rum lider Anastasiadis ile bir araya geldi.

Aynı saatlerde Rum basını kaynaklı çıkan haberlerde görüşmelerin 9 Ocak 2017’de İsviçre’de yeniden başlayacağı, 11 Ocak 2017’de haritaların masada olacağı, 12 Ocak 2017’de de Garantörlerin görüşeceği belirtiliyordu.
İlerleyen saatlerde bu bilgiler Kuzey’de teyit edildi.
Buradan da anlıyoruz ki, taraflar arasında ki tıkanıklık yürütülen gizli diplomasi sayesinde giderilerek masa yeniden kuruluyor.
Ve bir şey daha anlıyoruz ki, 2016 hedefi sessiz sedasız ortadan kalkıyor.
Şimdi yeni hedef 2017 oldu.
Başı mı sonu mu onu bilemiyorum.
2017 işte.
Bildiğim tek şey 2016 hedefini geride bıraktığımızdır.
Ve/fakat buna karşın da 5’li konferans tarihi artık belli.
Yani öyle veyahut böyle süreç sonuç almaya odaklı olarak işleyecek.
Peki bundan sonra ne olur?
Son satırlarda yazacaklarımı başta yazayım.
Ya sorun çözülür referanduma taşınır, ya da ayrılık kalıcılaşmaya doğru yol alır.
Ve devam edelim:
Şu çok açık ki, Mont Pelerin’de yaşanan olumsuzluklardan sonra kesilen diyalog sonrası başta BM olmak üzere ABD, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın yürüttüğü görünmeyen diplomasinin teşviki ile bu diyalog yeniden sağlandı.
Yani yitirildiği düşünülen fırsat şimdi bir kez daha taraflara verildi.
Şimdi masa kurulacak ve kaldığı yerden müzakereler sürecek.
Toprak, Güvenlik ve Garantiler, Güç Paylaşımı gibi konular yeniden ele alınacak.
Garantörlerin ve onları yöneten üst aklın burada ki tavırları tabi ki yine sürecin akıbetini belirleyecek olandır.
Türkiye yetkilileri ve tabi ki bu siyasetin paraleli Kıbrıs Türk tarafı her fırsatta “Güvenlik ve Garantiler” mevzusunun olmazsa olmazlar arasında olduğunu belirtiyorlar.
Yani Kıbrıs’ta Türkiye’nin garantörlüğünün devamından yanadırlar.
Yunan yetkililer ve bu siyasetin paraleli Kıbrıs Rum tarafı ise buna karşın ısrarla “Güvenlik ve Garatiler” mevzusunda Türkiye’nin bu isteğinin karşısında duracağını belirtiyorlar.
Ve Kıbrıs’ta garantörlere ihtiyaç olmadığına vurgu yapıyorlar.
İngiltere ise bu konuda ihtiyatlı.
Net bir tavır şu ana kadar ortaya koyamıyor.
Hoş İngiltere’nin adada zaten üsleri var.
Yani “Garantör” ülke olsa da olmasa da onlar için değişen pek bir şey olmayacak.
Diğer bir mevzu “Toprak” burada Türk tarafının Mont Pelerin’de yaptığı bir çıkış var.
Nedir o?
Yüzde 29.2 toprak talebi.
Rum tarafı buna pek olumlu bakmamıştı Mont Pelerin’de.
Arada yüzde 1’lik bir fark olduğu söyleniyordu.
Dolayısı ile bu sorunun gereksiz büyütüldüğü sonradan Rum heyeti tarafından da idrak edildi gibi bir görüntü var şimdi.
Tabi bir başka önemli konu da yer değiştirmeler..
Kuzey’de kaç kişi yerini değiştirmek durumunda kalacak?
Güney’den kaç kişi Kuzey’e geçip ikamet edecek?
Ve tabi “Güç Paylaşımı” Rumlar dönüşümlü başkanlığı koz olarak ellerinde tutup bunu diğer konulara bağlı olarak kullanma yönünde bir yaklaşım sergiliyorlardı.
Peki Mont Pelerin’den bu yana ne değişti?
Yani daha dün uzlaşı sağlayamadıkları konularda bugün ne değişti de uzlaşacaklar?
Aslında değişen bir şey yok.
Hatta daha da kötüye gidenler var.
Ama tabi ki adına diplomasi dediğimiz ülkelerin çıkarları üzerine kurgulanan bir de unsur var politikada.
Bunu gözardı edemeyiz tabi.
Garantörler ne der?
Ne ister?
Ne alır?
Ne verir?
Bu gelişmeler yaşanırken ABD nerde olur?
Bir taraftan da Rusya Rum tarafı ile yürüttüğü diplomatik ilişkiler motivasyonunda ısrarla sürecin içerisinde pozisyon aramaya devam ediyor.
BM’nin 5 daimi üyesinin de çoklu konferansa dahil edilmesini istiyor.
Hoş ABD, İngiltere zaten mevzunun içinde.
Geriye Fransa, Rusya, Çin kalıyor.
Kısacası Kıbrıs’ta süreç uzadıkça sarmal genişliyor, çözüm her geçen gün daha da zorlaşıyor.
Bu haber 235 defa okunmuştur

:

:

:

: