Bugün bir meslektaşımın yazısını kendisinin de müsaadesiyle paylaşarak başlamak istiyorum. Bursa’dan Hilmi Şanlı hocamın yazısı.
“Sen ben desin efrad, aradan birliği kaldır, milletler için işte kıyamet o zamandır.”
Tarih, insanların olduğu gibi milletlerin de zor zamanlarına şahit olmuştur. Toplumun her ferdini imtihan çemberinden geçiren bu zamanlarda, yürekler buruk, dualar yanıktır. Aziz milletimiz de büyük badirelerden geçmiş, zaferlerin yanı sıra ihanetler görmüş, ağır bedeller ödemiştir. Çanakkale’nin, Sakarya’nın, Dumlupınar’ın kan ve barut kokan hatırası hala hafızalardadır. Cenab-ı Hak, cennet vatanımızı muhafaza eylemiştir; varlığını onun uğruna feda eden ecdadımıza zaferler lütfetmiştir. Elinde silahı olmasa da yüreğinde imanı olan bu necip millet, en zorlu sınavları omuz omuza atlatmıştır.
Bizler, birbirimize verdiğimiz değerle; birlik, beraberlik ve kardeşlik ruhuyla; ferasetin ışığı, sağduyunun aydınlığıyla meşakkatli dönemlerin üstesinden geldik. İmkânlarımız sınırlıydı; fakat ruhumuzda aynı secdede Rahman’a kul olmanın, aynı kıblede istikameti bulmanın huzuru vardı. Aynı safta buluşmanın, aynı toprağa, aynı bayrağa, aynı mukaddesata âşık olmanın bereketi vardı. Vicdanı paslanmış, insafı çürümüş, insanlığını unutmuş güçler karşısında bizi dimdik ayakta tutan, işte bu aziz ruhtu!
Bugün de zorlu bir süreçten, ağır bir imtihandan geçiyoruz. Sınırlarımızın bittiği yerde savaş başlarken, zulümden kaçan milyonlarca insan vatanımıza sığınırken, bizi de ateş çemberinin içine çekmek isteyenler var. Bizi birbirimize düşürmek, gücümüzü zayıflatmak, kardeşi kardeşe kırdırmak isteyenler var. Karanlık oyunlarıyla bu aziz milleti korkutmaya, yıldırmaya, bezdirmeye, bölmeye ve yok etmeye yeltenenler var. Evlatlarımızı hain emellerine alet eden, annelerinin bağrından kızlarımızı kaçıran, babalarının dizinden oğullarımızı koparan şer odakları var. Dini bertaraf edip kin ve nefreti diline dolayan, barış topraklarına nefret tohumları ekmeye çalışanlar var. Askerlerimiz, polislerimiz, nice masum evladımız şehadet şerbetini içti. Analarımızın yürekleri, yavrularımızın hayalleri dağlandı. Derin bir hüzün içindeyiz.
TUZAĞIN FARKINDA OLALIM
Elbette bu zor günler de geride kalacak. Allah’ın yardımıyla yaşadığımız acıların üstesinden gelecek, huzura ve sükûna yeniden kavuşacağız. Ancak daha ağır bedeller ödememek için her türlü hile ve tuzağın farkında olalım. Müslüman Türk’e yakışır bir şekilde basiret ve feraseti elden bırakmayalım. Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ifadesiyle, “birbirine kenetlenmiş tuğlalara benzeyen” kardeşlik duvarımızda gedikler açılmasına asla izin vermeyelim. Hiçbir insani ve ahlaki değer tanımayan cinayet şebekelerinin işlediği cürümlerden dolayı, aynı kıbleye yöneldiğimiz, aynı peygambere ümmet olduğumuz, sevincimizi ve kederimizi, varlığımızı ve yokluğumuzu paylaştığımız masum kardeşlerimizi suçlamayalım. Komşumuzdan, akrabamızdan terörün hesabını sormaya kalkışmayalım. Unutmayalım ki; biz, tahriklere kapılıp sokaklarda birbirimize düştüğümüzde sadece cinayet şebekelerinin hain emellerine hizmet etmiş oluruz. Kardeşlerimize kem gözle baktığımızda, şehitlerimizin uğruna canlarını verdikleri değerlere ihanet etmiş oluruz. Bu gibi hallerde öfke aklımızı alıyor; husumet gözümüzü karartıyor; cahiliye asabiyeti bizi tüketiyor. Farkına varalım! Dilimiz, kin, öfke ve nefrete değil; kalbimizdeki sevgi, şefkat ve merhamete tercüman olsun! Çok iyi düşünelim! Yaşadığımız acılar daha büyük acılara sebep olmasın! Düşmanlarımızı sevindirmeyelim!
Aziz milletimiz, engin basiretiyle tüm yaşananların farkındadır. Gücünü ve bütünlüğünü koruyarak dünyaya umut ışığı olmaya devam etmek bu milletin harcıdır. Birbirimize hakkı ve sabrı, şefkati ve merhameti tavsiye etmenin tam zamanıdır. Akl-ı selime, bin düşünüp bir söylemeye, hayra çağırıp şerre dur demeye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız vardır.
Allah (c.c) Aziz şehitlerimize lütfuyla, keremiyle, rahmetiyle muamele eylesin! Ailelerine ve Milletimize sabır ve metanet ihsan eylesin! Huzurumuzu pusuya düşürmeye, vicdanımızı köreltmeye, birlik ve dirliğimizi sona erdirmeye çalışanlara müsaade etmesin!
*****************
Haftaya bugün iki bin on yedi yılına girmiş olacağız. Takvimlere göre yaşımız bir yıl daha yükselmiş olacak. Bakıyorum da her yerde bir telaş bir hazırlık bir heyecan. Neyi kutluyoruz neyin hazırlığı bu. Geçen bir yıl içerisinde çok güzel şeyler yaptık neticede Cennet’i kazandık onun mutluluğumu? Yoksa gelecek yıl hepimiz affedileceğiz gece on ikide bunun müjdesi mi geliyor da bu hazırlıklar onun için mi? “Yenilmekle savaş kaybedilmez, düşmana benzeyince kaybedilir.” Hamasete gelince batı bizim dostumuz değil deriz ama yaşantıda onlardan bir farkımız olmaz. Beş yaşında oğlum diyor ki “Baba noel baba gelecekmiş, biz de hazırlık yapalım.” Aynı kültürün evlatları tarafından dünyanın birçok yerinde öksüz yetim bırakılan, evleri başlarına yıkılan, canlarına kıyılan yüzbinlerce kardeşinin varlığını nasıl izah edeyim. Biz ne yaparsak yapalım ne kadar onlara benzersek benzeyelim dinlerine girmedikçe bizden razı olmazlar. Rabbimizin ikazı da bu yöndedir. ”Ne Yahudiler ne Hıristiyanlar kendi milletlerine tabi olmadığın müddetçe senden razı olmazlar.” Nitekim bunun bariz örneklerini zaman zaman yaşıyoruz. Vel hasılı kutlamaya değer bir şey yok acılar hep devam ediyor, hatta artarak geliyor. O halde bu günleri geçmişin muhasebesini yapıp geleceğe dair yeni kararlar vererek değerlendirmek en güzeli. Kendimiz olalım taşıdığımız kimliğin hakkını verelim yeter.
İki bin on yedide acıların son bulması, huzur ve sükunun hakim olması dileğiyle.