Cenevre müzakereleri tüm heyecanıyla sürerken, biz yazımıza dün bıraktığımız yerden devam edelim. Kıbrıs’ta bazı çevrelerin Erdoğan’ın Kıbrıs’ı 82’nci vilayet olarak Türkiye’ye bağlamak istediği iddialarını gülünç bulmuş, bunu söyleyenlerin resmin tamamını göremediğini, Erdoğan’ın Kıbrıs’la ilgili vizyonunu anlayamadığını söylemiştik.
Bugün Erdoğan’ın Kıbrıs’la ilgili o vizyonunu anlatmaya çalışacağım.
Hep söylüyoruz. Bir liderin gideceği yolu anlamak için geldiği yola bakmak lazım. O halde biz de Erdoğan’ın vizyonunu anlayabilmek için önce Erdoğan’ın 2002’den beri Türkiye’de gerçekleştirdiği reformlara bakalım.
AK Parti’nin 2002’de iktidara gelmesiyle ilk aşamada Türkiye’de varlık halka dağıtılmaya başlandı. Okullar, hastaneler, evler yapıldı. İlk aşamada insanlara bir hizmet verildi. İkinci aşamada ise insanların hayatlarının standardı, yaşama kalitesi yükseltildi.
Nasıl yükseldi? Köprüler yapıldı, beş saatlik yol yarım saatte geçildi. Yeraltından metrolar açıldı. Şu anda dünyanın en büyük havalimanlarından biri tüm hızıyla inşa ediliyor.
Karadeniz ‘çılgın proje’ denen, Kanalİstanbul ile Akdeniz’e bağlanıyor. Bunlar bugüne kadar hiç düşünülmemiş projelerdi.
Bu projelere ‘çılgın’ diyenler, aklı almayan, vizyonu geniş olmayan çevrelerdi.
Erdoğan yönetimindeki Türkiye, bu projelerin hayata geçirilebileceğini tek tek gösterdi. Şu anda çılgın denen projelerin açılışları, temel atma törenleri yapılıyor.
Bu arada başka ne yaptı Erdoğan yönetimindeki Türkiye. Anavatandan Kıbrıs’a su getirdi. Su, Kıbrıs’ın en büyük, en hayati ihtiyacıydı.
Çünkü enerji alınabilir, petrol alınabilir, taşınabilir. Nitekim bunlar Kıbrıs’a taşınabiliyor ve hepsi mevcuttur. Ama suya gelince, bu Allah’ın verdiği bir nimettir.
Boru hattıyla gelen suyun sınırı yok. Bu KKTC için büyük bir zenginlik oldu.
Bugün baktığımız zaman Güney ile Kuzey arasındaki en büyük fark da sudur.
Zaten geleceğe bakacak olursak, dünyadaki ülkelerin de en büyük gücü su ve gıda olacak.
Bunların ikisi baş başa gidiyor. Çünkü gıda olması için önce su olması gerekir.
Dünyada gelecek dönemde su ve gıda yüzünden savaşlar bile çıkabileceği çok net görülüyor.
Kıbrıs’a gelen su için Rumlar şu an naz ediyor. ‘İhtiyacımız yok’ diyor. Naz edecek ama suyu nerede bulacak. Bulma şansı yok. Yeri kazıp su bulamaz.
Nitekim yeri kazdılar, kuyu açtılar, hep deniz suyu çıktı. O kuyuların içme suyu ile dolması için en az 20 yıl kendi haline bırakılması gerekiyor.
Şu anda Erdoğan’ın suyun dışında Kıbrıs için ikinci projesi elektriğin adaya taşınmasıdır. O elektrik şu an için Türkiye’den Kıbrıs’a enerji taşıyabilir. Ama ileride aynı yoldan belki de Kıbrıs’taki enerji adadan Türkiye’ye taşınabilir.
Bugün Ortadoğu’ya baktığımız zaman her yer petrol dolu ama tek damla su yok. İsrailliler çöl içinde gıda yetiştirmeye başladı. Ama yine o gıda için suya ihtiyacı vardır.
Gelecek dönemde o su, Kuzey’den Güney’e, oradan İsrail’e, Ortadoğu’ya gidebilir.
Gelecek yüzyılda her türlü enerjinin alternatifi bulundu, petrolün önemini yitireceği açığa çıktı. Ama suyu alternatifi bulunamadı.
Bölgedeki doğal kaynakların Avrupa’ya taşınmasına gelince, en kısa yolun Kıbrıs’tan Türkiye’ye, oradan Avrupa’ya olduğu açıktır.
“Girit’ten gitsin söylemleri” de vardır ama 2 bin kilometreyi aşan bu yol, büyük bir maliyettir. Bu görülüyor.
Erdoğan’ın vizyonu burada kalmıyor.
Su köprüsü kurulduğuna göre, enerji köprüsü kurulabileceğine göre, Türkiye’den Kıbrıs’a karayoluyla geçiş, bir köprü niçin olmasın? Düşünülür müydü ki Türkiye’de daha önce denizaltında üç katlı tüp geçitler yapılacak. Neden Mersin’den Kıbrıs’a karayoluyla bir geçiş köprüsü olmasın.
Şu anda Ortadoğu ile İstanbul arasındaki ticaret için 2 bin kilometre yol kat edilmesi gerekiyor. TIR’lar için o yol hiç güvenli de değil. Her gün patlayan bombalar, bölgedeki ticaretin güvenliğini de olumsuz etkiliyor. Şu an Irak, İran ve Suriye’nin durumu ortada.
Nasıl Türkiye’de üç saatlik yol üç dakikaya indirildi, bölgede de üç günlük yolculuk bu köprüyle üç saate inebilir. Lübnan’dan çıkan bir vasıta 3 saat içinde Türkiye’ye varabilir. Vakitten ziyade o yolun güvenli olması, terörden arınmış olması, güvenli olması da bir o kadar da önemlidir.
İşte Tayyip Erdoğan’ın vizyonu budur. Erdoğan’ın vizyonu Kıbrıs’ı vilayet yapmak, buradaki Türk askeriyle Rumları tehdit etmek değildir.
Onun vizyonu dünya vizyonudur. Erdoğan söylenenlerin aksine tam olarak adada ayrışma değil, bütünleşmeyi amaçlıyor. 2004’teki Annan Planı’nda da zaten evet diyerek o vizyonu gösterdi.
Zaten o zaman Rumlar evet deseydi, bugün gelinen nokta çok farklı olurdu. Erdoğan’ın vizyonu ayırmak değil, birleştirmektir. Sadece Kıbrıs’ta eşit haklarla iki halkın bir arada yaşaması değil, aynı zamanda adayı Ortadoğu ve Avrupa ile birleştirmektir. Türkiye’den gelen su, elektrik ve ticaret yapma isteği, hep bölgenin gelişmesi, win win mantığıyla herkesin kazanması için yapılan hamlelerdir.
Erdoğan’ın Kıbrıs için öngördüğü bu vizyon Ortadoğu’da terörün de gücünü kıracaktır.
Ama Rumların dar vizyonu bunu anlamıyor. Bütün adaya sahip olmak istiyor, ayrışmayı körüklüyor. İçimizdeki bazı çevreler de ne yazık ki bu vizyonu anlayamadıkları için anavatana körü körüne suçlamalar yöneltiyor.
Erdoğan’ın Kıbrıs vizyon hayata geçerse sadece Kıbrıslı Türkler ve Rumlar değil, tüm Ortadoğu hatta tüm dünya kazanacaktır. Bu yüzden bu gerçeği görmeli, yaşananlara daha geniş bir açıdan bakmalıyız…