BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, sağına Cumhurbaşkanı Akıncı, soluna Rum lider Anastasiadis’i alarak Kıbrıs müzakerelerinde gelinen noktayı açıkladı, 'Eğer bu bir sinema yarışması olsaydı Oscar'ı hak edenler, sağımda ve solumda görmüş olduğunuz beyefendiler olurdu” dedi.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, sağına Cumhurbaşkanı Akıncı, soluna Rum lider Anastasiadis’i alarak Kıbrıs müzakerelerinde gelinen noktayı açıkladı, 'Eğer bu bir sinema yarışması olsaydı Oscar'ı hak edenler, sağımda ve solumda görmüş olduğunuz beyefendiler olurdu” dedi.
Oscar herkesin bildiği gibi sinema dünyasının en zirvedeki ödülleri. Her yıl Los Angeles’da hayatı en iyi anlatan, gerçeğe en yakın rolü canlandıran oyuncular, o büyük ödüle layık görülür. Ama sonuçta ortaya konan gerçek yaşamdan kesitler de olsa, hayal ürünüdür, gerçek değildir. Yaşananlar Beyaz Perde’deki bir illüzyondan ibarettir.
Kıbrıs meselesinde ise bizim Oscarlık rollerden ziyade, ayağı yere sağlam basan politikalara ve stratejilere ihtiyacımız var. Politikacıların görevi de hayallerden ziyade adada eşit iki toplum olarak kabul edilmemize olanak sağlayan görüşler, fikirler ortaya koymak, bu yönde mücadele etmek olmalıdır.
Teşbihte elbette hata olmaz. Bu Oscarlık bir oyunsa, biz de seyirciler olarak filmin sonunu görmeliyiz.
Zira yaymak istediği olumlu havaya karşı Genel Sekreter’in “Hemen hızlı çözüm, mucize beklenemez” diyen kayda geçirdiği sözler, Cenevre’den referandum tarihi çıkmayacağını işaret ediyordu.
Müzakerelerin devam etmesi gerektiği kadar süreceğini, bir takvime odaklanmadıklarını söyleyen Guterres’in dilinin altında yatan, artık “yarın yarın” diye oyalanmaktan bıkıp usanan Kıbrıs Türk halkının beklentilerini karşılamıyor.
Yarım asra ulaşan belirsizlikte bezen Kıbrıs Türkü, artık bir kuşağın daha çözüm bekleyerek heba olmasını istemiyor.
Nitekim, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Cenevre’de Kıbrıs’ta on yıllardır devam eden müzakerelerin ucu açık bir şekilde sürdürülmesinin kimseye bir yararı bulunmadığını özellikle vurguluyordu.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker ise, “Söz konusu barış ise uçağa binmeniz gerekiyor” diyordu.
Ama anlamadığı şuydu. Kıbrıs Türkü o uçağa binmekten kaçmıyordu, sadece ya havada giderken o uçaktan bizi atarlarsa diye güvence istiyordu. Güvenlik, garanti diye hep bunun için diretiyordu.
Anavatanın garantörlüğünü, geceleri rahat uyku uyuyabilmek için istiyordu.
Cenevre’ye gidip gitmeyeceği tartışılan Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım’ın Türkiye’deki anayasa görüşmelerine vurgu yaparak, “Şu andaki işimiz hepsinden önemli” demesi de, Kıbrıs meselesinde değişen bir durumun olmadığının en açık ifadesi olarak dün gecenin kaydına geçti.
Elbette çözüm Kaf dağının zirvesindeki bir umut olarak hayallerimizi süslüyor ama Kıbrıs Türkü’nün en basit güvenlik ihtiyacını bile görmezden gelen Rum yönetimi her defasında bu rüyadan bizi acı bir şekilde uyandırıyor.
2004’te de böyle bir rüyadan bir şekilde uyanmış, AB tarafından verilen sözlerin hiçbirinin tutulmadığına acı bir şekilde şahit olmuştuk.
Ama artık filmin sonuna geldik. Oynanan rol, bize Oscar’ı getirir mi bilinmez ama bildiğimiz tek gerçek çaresiz değiliz. Kıbrıs Türkü bu vatanı kolay bulmadı. Gerekirse KKTC ile sonuna kadar devam ederiz...