Döviz bir kez daha patladı.
Bundan mütevellit dövize bağlı olarak piyasada bulunan ürünlere zam geldi.
Cebimizdeki TL eridi.
Döviz borcu olanların borcu haliyle arttı.
Dolayısı ile bütün bunlara baktığımız zaman mevcut koşullar insanların hesaplarını kitaplarını bir anda ters yüz yaptı.
Üstüne bir de hükümetin koyduğu zamlar eklenince bu anlamda ki sıkıntılar daha da büyüdü.
Son bir ay içinde elektriğe, akaryakıta da zamlar geldi.
Bu zamları döviz girdisine bağlamaya çalışsalar da işin gerçeğinin bu olmadığını hepimiz biliyoruz.
Zira bu alanlarda yapılan zamların döviz girdisinden çok fazla oranları kapsadığı ortadadır.
Akaryakıtta fiyat istikrar fonu diye bir şey vardı.
Geçenlerde DAÜ İşletme ve Ekonomi Fakültesi Öğretim Üyelerinden Yrd.Doç.Dr.Kemal Bağzıbağlı’nın bu konuda kamuoyuna aktardığı bilgileri okudum.
Çok anlaşılır bir dille izah etmişti Kemal Hocam.
Fiyat istikrar fonu kullanılabilirdi zam yapmak yerine diyordu.
Fakat görüyoruz ki, zam yapmamak adına maalesef kullanılmadı.
Zam tercih edildi.
Belki de üzerinde kafa patlatılmadı.
Akıl edilemedi.
Ya da böyle bir donanıma sahip değildi bu işlerin karar vericileri.
Artık bilemiyorum!!
Tüp gaz ve akaryakıta aşırı rağbet edildiği bu soğuk havalarda zam üstüne zam hiç eksik olmadı günlük hayatımızın akışında.
Rutine bağladık tüp gaz ve akaryakıta gelen zamları.
Zamlar bu kadarla da sınırlı değildi elbette..
Devlet hizmetlerine de yansımış zamlar.
Pul,evlenme harçları,ehliyet ücretleri gibi devletin mecbur kıldığı uygulamalara da arka arkaya zamlar yapıldı.
Eskiden 150 TL akaryakıtla aracını dolduran bir araç sahibi, şimdi 150 TL ile bunu yapamıyor.
Tüp gazı kış girişinde 37 TL,sonra 40TL, akabinde 43 TL ve bugün 45 TL ödeyerek alabiliyoruz.
Üstelik cebimizde dövizin yükselmesinden ötürü eriyen para ile bunları yapmak zorunda kalıyoruz.
Haliyle insanların alım gücü de düşüyor.
Maaşların TL olarak ödendiği, nerede ise ülkede bütün ürünlerin döviz üzerinden karşılık bulduğu bir yapıda bunun ne kadar mümkün olabileceğini herkes üç aşağı beş yukarı kestirebiliyordur.
Şimdi ülkede durum böyle iken, ve hükümet harçlar dahil bir çok kaleme zam yapılması taraftarı iken ve hatta bu zamları kalem kalem hayata geçiriyorken, binlerce Euro verilip lüks makam otomobilleri almanın anlamı neydi?
Gösteriş mi?
Keyifimin kahyasımısın halleri mi?
Her ikisinden de var elbet azar azar.
Lakin onun da ötesinde olan şeyler var.
Daha derin ilişkilerde aramak lazım belki bunun izahını.
Ve/fakat bu denli küçük ölçekli üstelik bağımlı bir ekonomide bakanlara böylesi dünya standartlarında da lüks sınıfına giren pahalı makam otomobilleri almanın hiç bir makul izahı yoktur elbette.
Pulundan tutun da, evlenme harçlarına, sürüş ehliyetlerine varıncaya kadar zam yapan bir hükümetin böyle bir lüksü olabilir mi?
Olamaz.
Peki cümbür cemaat gidilen ve 1 milyon TL’den fazla para harcandığı iddia edilen Cenevre’ye böylesi bir kalabalıkla gitmenin izahı var mıydı?
Tabi ki yoktu.
Zira fırsat bu fırsat deyip Cenevre’ye götürülenler olduğunu da çok çok iyi biliyoruz.
Tabi ki dövizin TL karşısında değer kazanmasının getirdiği durum burada ki hükümete bağlanamaz.
Çünkü bu tamamen bağımlı ekonominin getirdiği olumsuz bir hadisedir.
Ve/fakat sonrası doğrudan ilintilidir.
Zira burada denetim önemlidir.
Ülkeye dövizle girdisi olan ürünlerin fiyat denetimi kontrolü vs yeteri kadar denetlenebiliyor mu?
Hayır.
Peki neden?
Çünkü burada bir memleket bir usta zihniyeti hakimdir.
Denetim ve hesap sorma ayağında ciddi bir zafiyet söz konusudur.
Üstelik dövizin bu kadar yükseldiği bir dönemde hali hazırda herkesin parası cebinde değer kaybederken hükümetin de herhangi bir ayarlamaya gitmeden, denge unsuru oluşturmadan doğrudan zamlara yönelmesi tek kelime ile insafsızlık değilse eğer , bu iş bilmezliktir.