Bizi, yeni bir günün sabahında uyandıran, hayata dair güzel şeyler yapma fırsatı veren Rabbimize hamd olsun. Acısıyla tatlısıyla bir gün daha geride kaldı, yeni bir gün başladı. Geride bıraktığımız gün sayısı bir artarken kalan günlerimizden de bir eksildi. Dün eksik bıraktıklarımızın ya da yanlış yaptıklarımızın pişmanlığının yanında geride kalan güzelliklerin de memnuniyetiyle hayat devam ediyor. İki günü birbirine denk olan zarardadır” hadisi gereğince, bize düşen hataların eksiltilip güzelliklerin çoğaltılma imkânı ve ihtimaliyle önümüzde yeni fırsatlarla başlayan günü en güzel değerlendirmektir.
Hayatın akışı içerisinde birbirimizle daima iletişim halindeyiz. Anne, baba, eş, kardeş, akraba, komşu, arkadaş, işçi, işveren amir, memur kısaca hayatın olduğu her alanda birbirimizle bir şekilde alış verişimiz oluyor. Gerek maddi gerekse manevi olarak çevremizle ilişkilerimizde daima hakkı ön planda tutmamız gerekiyor. Çalışan, emeğinin karşılığını en güzel bir şekilde almalı, kimseye haksızlık yapılmamalı, elimizle dilimizle kimseyi incitmemeliyiz. Kelime anlamı olarak barışın karşılığı olan dinimiz bunu emrediyor. En güzel bir surette” yaratılmış, en üstün varlık, insan olarak bize verilen bu güzelliğin farkında olup bize yakışan güzellikte bir ömür sürdürmemiz bizden beklenen en öncelikli şeydir diye düşünüyorum.
Bu dünyada yaptığımız iyi kötü her şeyin karşılığını alacağımız ahiret âleminde bizi en zor durumda bırakacak olan şeyin kul hakkı olduğunu dinimiz haber veriyor. Allah’a karşı görevlerimizde bir kusurumuz olduğunda, kendimizle ilgili bir hatamızdan dolayı Rabbimizden af dilediğimiz, tövbe ettiğimiz zaman affedileceğimizi biliyor öyle inanıyoruz. Ancak söz konusu kul hakkı olduğunda affedilebilmemiz için öncelikle üzerimizde hakkı olan kişilerden helallik almamız icabediyor.
Peygamber efendimiz bir gün ashabıyla birlikte otururlarken “Sizce müflis kimdir? Diye bir soru sordular “Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir,” dediler. Rasülullah sallallahu aleyhi ve sellem:
'Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet günü namaz, oruç ve zekat sevabıyla gelip, fakat şuna sövüp, buna zina isnat ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp, bu sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip sonra da cehenneme atılan kimsedir' buyurdular.
Allah dostlarından birine, falanca kişi senin hakkında konuşuyor, dediklerinde elinde bulunan bir miktar tatlıyı ona göndererek selam söyleyin duydum ki benim hesabıma çalışıyormuş imkânım olsaydı daha çok gönderirdim elimde bu kadar var kusura bakmasın demiş. Bazen boş bulunup kolaylıkla yaptığımız bir şey, başkasının hakkında konuşmak halbuki en büyük veballerden biri de bu dur. Manevi haklardan olarak kabul edilen bu gıybet denilen günahı terk etmediğimiz sürece hep başkasının hesabına çalışıyoruz demektir. Bunun ne kadar büyük bir günah olduğunu ifade bakımından Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de “Sizden biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı “ buyuruyor. Gıybet etmek bir insanın etini yemek kadar vahşet sayılan bir günahtır o halde bundan uzak durmak gerekir. Gıybet etmek suretiyle insanların hakkını üzerimize geçirmemeye dikkat etmeliyiz.
Ahirette bu dünyanın malı mülkü olmayacak, orada para geçmeyecek; karşımıza çıkacak olan ceza veya mükafat ne varsa hepsinin bedelini burada ödemiş olarak gideceğiz . Orada perişan olup pişman olmamak için burada hal ve hareketlerimize dikkat etmemiz gerekiyor.
Yarın müflis duruma düşmemek için bu dünyada henüz vaktimiz varken üzerimizde kul hakkı bırakmamanın çarelerini aramak en öncelikli işimiz olsa gerektir. Rabbim cümlemizi kul hakkıyla huzuruna çıkmaktan muhafaza eylesin.