Hoşgörü ve empati lazım

Çevre önemli, soğuk kış günü insanın neler yapabileceği kısıtlı. Lakin bütün gün evde kapalı oturmak da çalışmayan çoğu insanımız için bunaltı yaratan bir his.

Çevre önemli, soğuk kış günü insanın neler yapabileceği kısıtlı. Lakin bütün gün evde kapalı oturmak da çalışmayan çoğu insanımız için bunaltı yaratan bir his.
Evin içinde dolaş dur, eline bir kitap alıyorsun birkaç sayfa sonra bırakıyorsun, sonrasında açık olan televizyonun sesini kısıyorsun kâfi gelmiyor olduğu gibi kapatıyorsun.
Acaba kahve içsem mi diyorsun çayda karar kılıyorsun. Elin ısıtıcı düğmesine giderken çaydan da vazgeçiyor en iyisi bir arkadaşa gidip bir çift laf edesin tutuyor, gidiyorsun.
Bir bakıyorsunuz ki gittiğiniz evin insanları da aynı şikayetlerin devamında şaka gibi, millet bunalım takılıyor.
Gittiğiniz evde rastladığınız diğer misafirler anlatıyorlar gece bu eğlenceye gittik yemekler öyle yemekler böyle diğer masalarda tanıdık kişi adları sayılıyor, kişilerin aile ağaçlarının dallarındaki isimler dahi gündeme gelip konuşuluyor, dinliyorsun bir de bakmışsın ki konu yine, kendi durumunun bunaltıcı durumu, diğerinde bunalım olmuş.
Tekrar eve geliyorsun ilk iş yine televizyonu açmak bir de bakıyorsun bir masanın etrafında ne kadar konuşmacı varsa ağız birliği etmişler gibi karamsar tablolar ile acımasızca konuşuyorlar illaki çözüm diyerek bizim olmadığını iddia ettikleri evleri yerleri hepsini antlaşma çerçevesinde verilmesine karşı değiller. Bir anda neden o zaman Kıbrıs meselesi çözülmüyor acaba diyorsun. Bu kadar istekli konuşmalar neden kararda yer bulmuyor dersiniz? Meğer mevcut durum statüko dedikleri şeyin devam etmesini istiyormuş, ne diyebilirsin. Vay!! Başımıza gelenlere diye ağıt mı yakacağız yoksa dünden bugüne gelirken insanımızın çektiği acıları, kayıplarını şehitlerine mi üzülmeyeceğiz. Unutmak mümkün olur mu? Olmaz. Unutulsa idi zaten teslimiyet çoktan olurdu. Kan döktük cümlesini de sevmiyorlarmış.
Peki, savaşta ölenlerin şehitlik mertebesine ulaşmasının bedelini, kayıpların verdiği acının, gazilerin halen yüreklerinde ki sızısını kim dindirecek. Toprağa, tabii ki evet, kan dökülerek sahip çıkılır. Bu kan şehitlerimizin vatanları için toprak için bize verdiği güvendir, gelecektir. Bu hakikatlerin aksine konuşmalar, dengesiz yorumlar ve her gün inanın, bunları dinlemek hakikaten toplumun bütünü üzerinde bunalım yaratmıyorsa biri bana yaratmıyor desin. Onlar şikayet edince zirve. Vatandaş olarak biz onlardan şikayet ediyorsak diptekiler oluyoruz.
1960 antlaşması dönemini yaşayanlar olarak da o günlerin bu günlerden çok da iyi olmadığını bilenler olarak, olası bir çözümde her iki tarafın güllük gülistanlık olmayacağı gerçeğini de bilenleriz. O zaman halkın bu kadar moralini bozma ödevini üstlenmeye gerek varmıdır? Neden her konuyu anlatırken biraz daha hoşgörülü bir anlatım tarzı içerisinde olmuyorlar?
Rumların 1950’lerden bu güne kadar değişmeyen arzularının günümüzde yine mezardan çıkan hortlak misali Enosis plebisit meclis kararları ile çirkin anlayışlarını küçük çocuklara eğitim adına müfredata koyup kutlamalarının ne gereği var, Rumlar için bu hayalden vazgeçme gibi bir vazgeçişlerinin olmadığı, açıkça ifade edilip yeniden masaya getirmeleri bizim için karşılıksız aşk değil de nedir? Anlamak mümkün değildir.
Ülkemiz insanının bu konuda bir bütün olarak inisiyatifini böyle karar olmaz, kararı geri almaları gereğinde hem fikir olmaları son derece olumlu bir davranış olup memleketimiz insanının ruhundaki olumlu etkiyi yaratmıştır. O halde işte bu ruh esintisiyle.
Bu güne nokta mı?
'Her insan öfkelenir, bu kolaydır; fakat tam adamına, tam ölçüsünde, tam zamanında, tam yerinde ve tam usulünde öfkelenmek, ne herkesin kudretindedir, ne de kolaydır.'
Bu haber 1522 defa okunmuştur

:

:

:

: