Tiyatro ve İnsan

Tiyatro, güzel sanat dalları içinde belki de en çok tercih edilenidir. Çünkü o, toplumları eğiten en etkili okuldur. Görsel ve işitsel duyuların çalıştığı, canlı bir gösteri, haklı olarak ilgiyi çekiyor. Bir de işin içine toplu eğitim girince, amaca kısa yoldan ulaşılır.

Tiyatro, güzel sanat dalları içinde belki de en çok tercih edilenidir. Çünkü o, toplumları eğiten en etkili okuldur. Görsel ve işitsel duyuların çalıştığı, canlı bir gösteri, haklı olarak ilgiyi çekiyor. Bir de işin içine toplu eğitim girince, amaca kısa yoldan ulaşılır.

Bu aylar, sanat adına en yoğun çalışmaların yapıldığı aylar bildiğiniz gibi. Konserler, sergiler, tiyatro oyunları, gösteriler... Kimisini kaçırdığım bile oluyor, elde olmadan.

Geçen hafta Lefkoşa Belediyesi’nin sahneye koyduğu Harold Pinter’in “Doğum Günü Partisi” isimli oyununu izledim. İngiliz yazarın oyunu ilk kez 1858 sahnelenmiş. Absürd bir oyundu. Kendinizi oyuna kaptırırsanız onu daha iyi anlayabilirsiniz. Yazar, “gerçek ile gerçek olmayanın, doğru ile yanlışın arasında kesin ayrımlar yoktur. Bir şey hem doğru, hem yanlış olabilir...” in hissedilmesini sağlıyor.


Bazı izleyicilerin zevk almaması doğal elbette. Bence bu klasik müzikten herkesin zevk almaması gibi bir şey... Sanatçının görevi, o daldaki kalite ve çeşitliliği gözler önüne sermektir. Oyuncular son derece başarılıydı.

Bu hafta sonu da Girne Belediye Tiyatrosu’nun sahneye koyduğu, yönetmenliğini Derman Atik’in yaptığı “ Kuş Operasyonu” oyununu izledim. Yazarı Hristo Boytchev, bir Bulgar yazar... Balkanlar çok acılar çekti, bildiğiniz gibi... İnsanoğlu dünyanın her yerinde, savaşın acılarını defalarca tattığı halde/ nedendir bilinmez/ SAVAŞ/lar çıkarmaya bayılıyor adeta... Galiba insanoğlunun en büyük eksiği, kendini karşısındakinin yerine koyamamak gibi bir beceriksizliği yaşaması...

“Kuşlar nereye uçar / Bayrak nerede dalgalanır? Evet doğru her ikisi de göklerde... Peki hangisi özgürlük duygusu verir. Kuş mu? Bayrak mı?...” sorularla özgürlük, birlikte yaşama konularında düşünmeye zorlanıyorsunuz...

Oyun öncesi Anafartalar Lisesi Salonu’ndaki görüntü beni çok mutlu etti. Önce bunu sizlerle paylaşmalıyım. Aileler çocuklarını alıp gelmişti. Cıvıl cıvıl, her yaştan çocuk ve genç... Salonun yarısı çocuktu. Doğrusu buna bayıldım. Oyun konu olarak savaşta geçiyordu ama o kadar hoş bir işlenişi vardı ki, çocuklar kahkahalarla gülüyordu. Savaş ortamında bile onları güldürmek ironik ama bir o kadar da hoş göründü bana... Çocuk kahkahaları bizi hep mutlu etmiştir. Dilerim yaşam boyu çocuklarımızın yüzlerinden gülücükler eksilmez.

Ben tüm oyuncuları ve yönetmeni içtenlikle kutluyorum. Bence fırsat yaratın ve her iki oyunu da izleyin. Daha nice oyunlarda buluşmak üzere diyorum.

Bu haber 2743 defa okunmuştur

:

:

:

: