Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı önce ki gün yaptığı bir açıklamada mevcut müzakere yöntemi bir sonuç vermiyor dedi.
Ve çok önemli bir tespitte bulundu.
Sayın Akıncı olur da bu sorun aşılır ve müzakereler yeniden başlarsa öncelik olarak iki halkın birbirine güven duyabilecekleri adımları atmamız gerekecek diye ekledi.
Bu da çok yerinde bir saptama oldu.
Ve evet mevcut müzakere yönteminin sonuç alıcı bir etkiye sahip olmadığı doğru.
Bunun Sayın Cumhurbaşkanı tarafından fark edilmesi ise son derece olumlu.
Birçok defalar çeşitli sebeplerle farklı çevrelerden de mevcut yöntemin müzakerelere olumlu bir katkı sağlamadığı ivme kazandırmadığı dillendirilmişti.
Muhtelif zamanlarda ben dahil bir çok köşe yazarı arkadaşım da aynı konu üzerinde durmuş mevcut yöntemin süreci sonuç alıcı bir noktaya taşımaktan çok uzaklarda olduğunu içeren yazılar yazmıştık.
Çünkü aklın yolu biridi.
Bugün sürece dair masada müzakere edilen 6 temel başlık olduğunu düşünürsek,
Yönetim ve Güç Paylaşımı, Avrupa Birliği,Ekonomi, Mülkiyet, Toprak ve Güvenlikler, Garantiler...
Şimdi mevcut yöntemde bütün bu başlıkların altında da onlarca madde vardır.
Ve bu maddeler tek tek görüşülüyor.
Kural ise şu; eğer tüm başlıklarda anlaşma sağlanamıyorsa hiç bir başlıkta anlaşılmış sayılmaz.
Örnek; diyelim ki 6 başlığın 5’inde taraflarca mutabakata varıldı.
Eğer 1’inde antlaşma sağlanamıyorsa diğer mutabakata varılan, yani üzerinde antlaşma sağlanan 5 başlıkta da anlaşılmış sayılmıyorsunuz.
Böyle bir yöntemle sürecin ileriye taşınması açıkçası bana pek mümkün gibi gelmiyor.
Nitekim de ileriye taşınamıyor.
Peki, bu 6 temel başlık görüşülürken bugüne kadar paralelinde yürütülen güven yaratıcı adımlar neden atılmadı? Ya da atılamadı?
Samimiyetsizlikten.
Oysa bu sürece paralel birçok küçük ama iki toplum arasında güveni tesis etme niteliği taşıyabilecek adımlar atılabilirdi.
Bir adım dahi olsa böyle bir yöntemin sürece yansıyacak birden çok faydaları olabilirdi.
Aplıç ve Derinya kapıları buna en güzel örneklerden olabilirdi.
GSM’de ortak iletişime geçilmesi de iyi bir emsal oluştururdu.
Ticari ilişkiler, üniversiteler arası işbirlikleri, ortak bir eğitim müfredatı gibi, daha bir çok alanda fırsatlar yaratılabilirdi.
Bunları hayata geçirmek iki halk arasında güveni tesis etmek öyle zannedildiği gibi zor bir mevzu değildi aslında.
İş karşılıklı niyete bakardı.
O da olmayınca, masa en ufak bir olumsuzluktan etkilenmeye müsait bir pozisyonda olur.
Nitekim oldu da.