Müzakereler yeniden başladı başlamasına, lakin nasıl yürütüleceği konusunda yine ciddi kuşkular oluşmaya başladı.
Malum masada görüşülen 6 başlık var.
Nelerdir Bunlar:
-Güvenlik ve Garantiler,
-Yönetim ve Güç Paylaşımı,
-Toprak,
-Avrupa Birliği,
-Mülkiyet,
-Ekonomi
Peki bugüne kadar kapanan konu başlığı var mı?
Yok.
Zira prensip olarak bütün konularda mutabık kalınmadığı sürece hiç bir konuda anlaşılmış sayılmıyor taraflar.
Bu nedenle şu an 6 konu başlığı da masada.
Peki görüşülmeyen, konuşulmayan bir başlık var mı?
Hayır yok..
Bütün konu başlıkları ve onların altlarını dolduran onlarca madde görüşüldü ve konuşuldu.
Yani masada konuşulmayan görüşülmeyen bir konu kalmadı.
Ve/fakat buna rağmen de şu ana kadar da bir uzlaşı sağlanamadı.
Peki böyle bir yöntemle nasıl yürütülecek bu iş ve sonuç almaya odaklanılacak.
Öyle ya taraflar artık birbirlerinin pozisyonlarını biliyorlar, konuşmadıkları görüşmedikleri, müzakere etmedikleri bir konu da kalmadı.
Üstelik bu konular ortada dururken farklı farklı konular da sürece dair sıkıntı yaratmaya devam ediyor.
Enerji mevzusu bunlardan bir tanesi.
Rum Yönetimi belirlenen enerji politikasından geri adım atmam diyor.
Yani Temmuz’da yeniden sondaj çalışmaları başlıyor.
Bunun için de ilgili şirketle antlaşmaya varılmış.
Yani bu sürecin durdurulması pek mümkün değil.
Milyon dolarlık antlaşmalar imzalanmış Güney’de..
Bu antlaşmalara uyulmaması durumunda yüksek tazminatlar ödenmesi söz konusu.
Buna karşın Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs’ın bu durumdan duyduğu haklı bir rahatsızlık var.
Adanın çevresinde bulunan her türlü ekonomik değerin tüm Kıbrıslılara Türk-Rum ait olduğu gerçekliği var ortada.
Rum tarafı bunu ısrarla görmezden geliyor.
Ve adanın tek hakimi gibi davranmaya devam ediyor.
Çok açık ki ilerleyen günlerde Kıbrıs’ı çevreleyen sularda yeni bir gerilim yaşanması olasılığı yüksek.
Ki bu gerilimin de müzakere masasını olumsuz etkileyeceği aşikardır.
Diğer yanda, Kıbrıs Türk tarafı, muhtemel bir anlaşmada Türkiye vatandaşlarına 4 özgürlükte, (serbest giriş, serbest dolaşım, serbest mülk edinme ve serbest yerleşim) ısrar ederken, Türkiye’nin garantörlüğünü ise bu aşamada görüşmeyi kabul etmiyor.
Öte yandan Rum tarafı da Türkiye’ye 4 özgürlüklerin verilmesinin söz konusu olamayacağını söyleyip dururken Garantörlüğün kaldırılması gerektiğini savunuyor.
Tabi haliyle karşılıklı olan bu yaklaşımların süreci sonuç alıcı bir noktaya getirmesi çok da mümkün görünmüyor.
Oysa bütün bu olumsuzluklar bir yana gelinen noktada sürece dair beklentiler artık bu aşamada bir al-ver kısmının yaşanmasıdır.
Zira müzakerelerin geldiği aşama budur.
Bu geciktirildiği sürece yeni ve farklı sorunların konu başlıklarını gölgede bırakacak derinlikte olacağından kimsenin kuşkusu olmasın.
Zira akibet o yöne doğru evriliyor.