Vatandaş devletine nasıl güvenecek?

Müzakerelerde yaşadığımız tükenmişlik sendromunun toplumu sarmasına asla izin vermemeliyiz.

Müzakerelerde yaşadığımız tükenmişlik sendromunun toplumu sarmasına asla izin vermemeliyiz.
Cumhurbaşkanı Akıncı’dan tüm siyasi partilere kadar söylenen “Bizim bir vatanımız var, çözümsüzlük halinde KKTC olarak yola devam ederiz” söyleminin altını, “nasıl bir KKTC ile yola devam edeceğiz” sorusuna cevap bulmadan dolduramayız.
Evet, nasıl bir KKTC ile yola devam edeceğiz. Haraç ve uyuşturucu çetelerinin kol kola gezdiği bir ülkede yola devam etmek, cehenneme gitmek demektir…
Bu halk bunu hak etmiyor.
Yıllardır haksız ambargolar altında inim inim inleyen Kıbrıs Türkü, Rum tarafının şımarıklığı yüzünden şimdi çözümden de uzaklaşırken, elinde kalan belki de tek şey olan devletine sımsıkı sarılmak istiyor.
Peki vatandaş devletine nasıl sarılacak, nasıl güvenecek?
Bu sorunun yanıtını elbette “kanunlarla, yönetmeliklerle, kurallarla güvenecek” diye verebiliriz.
Peki o yasaları, o kuralları, o yönetmelikleri kim hayata geçirecek.
Bunda da hükümete düşen önemli görevler vardır. Her davada önüne gelen dosyaya bakarken, yasaların yetersizliği yüzünden suçluları ibret olacak şekilde cezalandıramayan yargıçların sitemlerine, şikayetlerine mahkeme salonlarında sürekli şahit oluyoruz.
Yasalara göre karar vermek zorunda olan yargıçlara sorun bakalım, verdikleri karar karşısında huzurlular mı?
Haraç çetelerinin fink atmaya başladığı KKTC’de bu eşkıyaların kendine güveni nereden geliyor. Şüphesiz yasaların yetersizliği ve caydırıcılıktan uzak oluşu ilk faktör.
Haraç çetelerinin sindirdiği girişimciler, yaptıkları yatırıma bin pişman olmuş vaziyetteler.
“Yola KKTC olarak devam ederiz” diyen saygıdeğer devlet büyüklerimizin, o yola devam edebilmek için yatırım yapan girişimcilere, işadamlarına ihtiyaç olduğunu bildiklerini umuyoruz.
Sadece haraç çeteleriyle ilgili davalarda değil, trafik kazalarındaki davalar için de yasaların yetersiz olduğunu, can ve mal güvenliğini sağlamaktan ne yazık ki uzak olduğunu düşünüyorum.
Geçen yıl 29 Kasım’da Girne-Değirmenlik Dağ yolunda ikisi lise öğrencisi üç kişinin ölümüyle sonuçlanan trafik kazası ile ilgili karar açıklanırken yargıcın söyledikleri aklımdan hiç gitmedi.
Kazaya neden olan TIR şoförü oldukça kabarık sabıka dosyasına rağmen üç kişiyi öldürmenin bedeli olarak sadece 6 yıl 8 ay hapis cezası alırken, yargıç Ömer Güran bu cezanın caydırıcı olmaktan uzak olduğunu kaydetmişti.
Sanık aleyhine getirilen “tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olma” suçuna verilecek maksimum cezanın 7 yıl ile sınırlı olduğunu, günümüz şartlarına göre bu ceza süresinin gözden geçirilmesi gerektiğini belirten Yargıç Güran, kamu vicdanında bu sürenin artık kabul görmediğini belirtmişti.
Peki sorarım size, kamu vicdanı daha ne zamana kadar kanatılacak? Suçlular nasıl caydırıcı cezalara çarptırılacak? Bu toplumda yatırım yapan işadamları, girişimciler ne zaman haraç çetelerinin elinden kurtarılacak?
Tüm bunların çözümü için müzakereye ihtiyacımız yok. Müzakereler varsın ne zaman biterse bitsin. Ama biz bu hukuksuzluk içinde yaşamaya mahkum edilemeyiz.
KKTC yola böyle devam ederse, o yol medeniyet yolu değil, vatandaşına cehennem hayatı yaşatan bir yol olur. Bu eğer başarılamazsa ilk güven kaybı da yüzlerce şehidin kanıyla kurulan KKTC’ye olur.
İşin özü şudur. KKTC’ye sahip çıkmak isteyen herkes işe yasalardan başlamalı, önce vatandaşın huzur ve güvenliğini sağlamalıdır. Vatandaş kendini güvende hissetmiyorsa, yasalarla korunduğunu düşünmüyorsa orada ilk önce devletin varlığı sorgulanır. Bu da bindiğimiz dalı kesmek olur. Bu böyle biline…

Bu haber 561 defa okunmuştur

:

:

:

: