Adı Mirsat..
Henüz 9 yaşında.
Öğrenim gördüğü ilköğretim okulunda ağaca çıktı ve yaklaşık 2 metre yükseklikten düşmüştü.
Ağır yaralı hastaneye kaldırılmıştı.
Tedavisi yapıldı.
Hem Mirsat hem ailesi çok zor günler geçirdiler.
9 yaşında bir çocuk takdir edersiniz ki karşılaşacağı birçok tehlikenin farkında olamaz.
Kuvvetle muhtemel o ağaca tırmanırken de düşebileceği aklının ucundan geçmemiştir.
Diyeceğim o ki 9 yaşında bir çocuk için, doğru ve yanlış kavramı çok zor ayırt edilir.
Neyin yanlış, neyin doğru olabileceğini algılayabilecek bir yaş değil Mirsat’ın yaşı da.
Dolayısıyla mutlak surette bir korumacılığa ihtiyaç duyulur.
Evde ailesi, çevresi okulda ise öğretmenleri tarafından.
Şimdi diyeceksiniz ki yüzlerce çocuktan bir tanesi Mirsat.
Mahallesinde de ağaca çıkıp düşebilirdi.
Bu doğru.
Ama mahallesinde ağaca tırmanıp düşmedi.
Mirsat okulunda bir ağaca tırmandı ve düştü.
Yani ailesinin onu güvenle bıraktığı ilköğretim kurumunda.
Her gün hepimizin çocuklarımızı teslim ettiğimiz eğitim kurumları gibi.
Bizler bu okullara çocuklarımızı götürürken elbette mümkün olduğu kadar yanlışı ve doğruyu anlatarak götürüyoruz.
En azından çoğunluğun bunu yaptığını düşünüyorum.
Neyi yapmamaları gerektiğini de söyleyip duruyoruz.
Lakin burada esas güvendiklerimiz öğretmenlerimizdir.
Çünkü 9 yaşında bir çocuğun idrak edemeyeceği tehlikeler de vardır.
Dolayısıyla hepimiz çocuklarımızı öğretmenlere emanet ediyor ve ayrılıyoruz okullardan.
Bu böyledir.
Şimdi diyebilirsiniz ki, ama yüzlerce çocuk öğretmenler hangi birine göz kulak olacaklar?
Evet doğrudur, yüzlerce çocuk var okullarda.
Lakin bu okulda ki her bir çocuğun sorumluluğu öğretmenlerde olduğu gerçeğini değiştirmez.
Öğretmenin mükellefiyeti sadece sınıfta ders vermek mi?
Sonrası tufan diyebilir mi bir öğretmen?
Ben dersimi verir öğretmenler odasına girer otururum.
Bu mudur?
Elbette değil.
Ders zili ile başlayan günde, okulun bitiş zili çalana kadar okulda bulunan her bir öğretmenin sorumluluğu vardır öğrencilerin üzerinde.
Bu sınıfın dışında, okulun oynama alanı ve/veyahut avlu bölümünde de devam eder.
Öğretmenler belli bir sistem içerisinde teneffüsler dahil o görevlerini ifa ederler.
Bunu hisseden öğrenci, yani kontrol mekanizmasını gören öğrenci bu anlamda kendini disipline eder.
Ağacın tepesine çıkmayı göze almaz mesela.
Çünkü okulun avlusunda gezen öğretmenin gözü üzerindedir.
Diğer arkadaşını da rahatsız etmekten çekinecektir.
Etrafa taş atmayacaktır,
Tehlikeli oyunlar oynamaktan çekinecektir vs.
Kısacası o alanda da bir düzenin var olduğunu kanıksayacaktır.
Ve/fakat bunlar olmazsa, öğretmen öğretmenler odasından çıkmaz ve öğrenci de bunu kanıksarsa, ne yaparsam yapayım ortada zaten öğretmen yok ağaca da çıkarım. Ali’yi Veli’yi de döverim, Fatma’nın, Ayşe’nin saçını da çekerim, taş da atarım, cam da kırarım, kapıyı da sökerim rahatlığını hissederse ki maalesef bugün bir çok okulumuzda bu durum mevcuttur, işte o zaman her türlü tehlike okullara sirayet etmiş olur.