“Kandiller yandı” - ' Sevelim, sevilelim '

Çok iyi hatırlıyorum ilkokulda sosyal bilgiler dersinde “mahya nedir? Anlatınız “sorusunu cevap olarak çizgili imtihan kâğıdına açıklamam hayatımızın güzelliğinde camilerin minarelerindeki ışıklı hali olmuştu...

Çok iyi hatırlıyorum ilkokulda sosyal bilgiler dersinde “mahya nedir? Anlatınız “sorusunu cevap olarak çizgili imtihan kâğıdına açıklamam hayatımızın güzelliğinde camilerin minarelerindeki ışıklı hali olmuştu... Bu soru ve cevabı yıllar geçti hala daha zihnimde muhafaza etmişim ki bu mübarek Ramazan ayında tarihçesine bakıp okumak ve yazmak lüzumunu kendime bir görev addettim...

Kıbrıs'ın İngiliz Sömürgesi olduğu yıllarda Lefkoşa'da 1953 yılında Selimiye Camisinin minareleri arasında İngilizce olarak 'God Save The Queen' yazılı mahya, oldukça manidar olduğu bilgisinde... Tanrı Kraliçeyi korusun diye ışıklandırılan o dönemin mahyası belki de Mevlit Kandilinin neden KKTC tatil olduğuna ilişkin bir cevaptı... Paskalya tatilini adadaki Müslüman toplumun kandil tatiliyle denklendirdikleri de ayrıca belirtilen açıklamalarda mevcut... Mahya Ramazan aylarında çift minareli camilerin minareleri arasına asılan ışıklı yazılar olup Arapça 'HAYAT' anlamındadır...
Mahya kurulmasında ise temel amacın insanlığı birlik ve beraberliğe, iyiliğe ve sevaba yönlendirmek yanında insanlara güzel mesajlar verebilmektir... Yazılarını önceden belirleyip camilere asan sanatçılar ise 'mahyacı' olarak nitelendirilmektedir.
Geriye doğru bakıldığında 16.YY’ın ikinci yarısına kadar uzanan bir mahyacılık olduğu bilinenler arasındadır... Önceleri ışıklandırma zeytin yağının da dahil olduğu mumlar ile yapılmaktaydı. Ramazan dendiğinde herkesin aklına gelen ilk gelenek Mahya geleneğidir. Bu Ramazan ayında da tıpkı eski Ramazanlarda olduğu gibi, camilerin eski Ramazan geleneklerinin en güzel özelliği olan mahyalarla aydınlanıp süslenmesidir...
Mahya geleneğinin başlangıcı Osmanlı dönemine kadar uzanmaktadır. İlk olarak İstanbul’da başlamış olan bu gelenek halen daha varlığını devam ettirmektedir. Mahyacılığın bir sanat olarak İstanbul’da başlamasının sebebi, mahyaların öncelikle Selatin camilerinde yani Osmanlı İmparatorluğu döneminde sultanların yaptırdıkları camilerde iki, dört veya altı minareli camilerde uygulanmasıydı ve bu camiler en çok İstanbul’da yer almaktaydı. Edirne’de ise bazı kaynaklara göre Meriç nehrinin kenarına kurulan direklere de mahyalar asılmaktaydı.
Özellikle Osmanlı döneminde halk Ramazan ayında asılacak mahyaları sabırsızlıkla beklerdi. Cami minarelerine mahya asılmasının amacı, halka kardeşlik, din ve Müslümanlık ile ilgili güzel mesajlar vermek olduğu birçok bilgide var olandır. Aynı zamanda bu geleneğin amacı Allah’a şükretmekti.
1600’lü yıllarda uygulanan ilk mahyalarda kandiller kullanılmaktaydı. İlerleyen dönemlerde mahya hazırlanmasında kandillerin yerini her ne kadar ampuller almış olsa da, halk arasında, yerleşen “Kandiller Yandı” söylemi varlığını bu günlere taşımıştır... Mahya ve Mahyacılık sanatı geçmişten bugüne kültürümüzün en önemli parçalarından biri olma özelliğini halen korumaktadır. Mahyalar aynı zamanda Osmanlı kültürünün bir damgası niteliğini de taşımaktadır.
Avrupa Birliği kararıyla Avrupa Kültür Başkenti ilan edilen İstanbul’u 2010’a hazırlayan İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, dünden bugüne mahyaları anlatan kapsamlı bir kitap hazırlamıştır. Bugüne kadar yazılan kayda değer metinler ve yeni araştırmaları içeren kitapta, geçmişten günümüze yüzü aşkın mahya görüntüsü yer alıyor olması bu günden yarına gerekli bilgi aktarımında kültür hizmetinde kanıt niteliği taşımaktadır... Nitekim ' Sevelim, Sevilelim ' Yunus Emre Sözü mahya olarak ne kadar anlamlı...
Bu haber 1686 defa okunmuştur

:

:

:

: