Neredeyiz?

Kıbrıs'ta iki taraf arasında görüş ayrılığı konularını sıralamak çok zor.

Kıbrıs'ta iki taraf arasında görüş ayrılığı konularını sıralamak çok zor. Bazı arkadaşlar 'hemen şimdi çözüm' falan gibi iddialarla etrafta dolanıyorlar ama, maalesef bulunduğumuz nokta düne göre Kıbrıs'ta iki halk arasında federal bir birliktelik anlaşması yapmaya daha uzak olduğumuz gerçeğidir.
Ne yazık ki KKTC'nin ana muhalefet partisi içerisinde tüm yaşanan ümit verici değişime rağmen hala daha Kıbrıs Rum çıkarlarını savunmak daha akçeli görülmeye devam etmektedir. Gazeteci kökenli bir siyasetçi arkadaşımız Rum kesiminin tek taraflı olarak ve Kıbrıs Türk haklarını inkar ederek hidrokarbon faaliyetine tam gaz devam etmesine sessiz kalabiliyor iken, Barbaros araştırma gemisinin faaliyetlerine görüşmelere fırsat vermek amacıyla bir yıl ara verilmesi önerisinde bulunabilmektedir. Yıllardır 'teslimiyetçi siyaset' veya haydi daha açık söyleyeyim 'Rum sevici' bulduğumu her fırsatta ifade ettiğim durum işte tam da budur. Uyduruk bir yaklaşımla Kıbrıs Türkü ve Kıbrıs Rum halklarını aradaki boşlukları çıkartarak tek bileşik kelime gibi yazmak bir Kıbrıs ulusu yaratamaz. Bu adada hiç bir dönemde ulus-devlet olmadı. İki halkın olduğu ve bu iki halkın ayrı uluslar olduğu 1960 anlaşmaları sürecinde kabul ve teyit edildiği bir yerde böyle bir yapay ulus yaratılması hedeflenmedi, hedeflenseydi de olması zaten mümkün değildi. Bundan haberi olmayan bir tek bazı CTP'li siyasetçiler kaldı herhalde.
Daha önce bakanlık da yapan bu arkadaşımızın yönettiği ülkenin ne büyük sıkıntıları atlattığı anlaşılabilir. Tabii bu günkü al gülüm, ver gülüm kepazeliklerini aklayacak değilim, KKTC'nin doğru dürüst, kapsamlı ve temiz siyaseti ön plana çıkartacak bir reforma ihtiyacı olduğu çok açık. Yeter artık. Ercan kepazeliğinin üzerine gidecek yargı erki de bulunamadığına göre KKTC'deki değişime kendine saygı duyan, siyasetin üzerinde tasarruflarda bulunabilecek, kısaca rüşveti de yargılayabilecek cesur yargıçlar aramaktayız. Yok mudur? Elbette vardır ama nedense harekete niye geçmiyorlar anlayamıyorum. Rüşvet iddiası ortada. İkrar da var. Tekrarlanmış iddialar var. Yüksek Mahkeme ne yapar? Başsavcılık ne yapar? Yoksa rüşvet, kamu malını peşkeş çekmek, kamu çıkarını keyfince kullanmak artık cezalandırılacak konular değil mi?
Hani kişisel bir tören için yapılan dış harcamayı raporlaştıran ombudsman vardı ya, şimdi nerede?
Çözüm olsun, olmasın KKTC'yi güçlendirmek, yönetilir yapmak durumundayız.
KKTC Münhasır Ekonomik Alanı tanınmıyormuş. KKTC tanınıyor mu? Tanınmaması yok olduğu anlamında mı? Bu dünya Çin Halk Cumhuriyeti'ni de on yıllarca tanımadı. Çin yok muydu? Doğrudur, ister federatif, konfederatif veya iki devletli hangisi olursa olsun adanın Rum ve Türk halkları arasındaki mesele çözülünceye kadar adanın tümünde ve münhasır ekonomik alanında iki halk ve devletlerini eşit hak sahibidirler. Her ne kadar bazı arkadaşların aklı basmayabilse de Kıbrıs Türk liderliği bir önceki Başkan Derviş Eroğlu döneminde BM Genel Sekreterine gönderdiği mektupta kurulacak bir konsorsiyum ile bu kaynakların ortak üretim ve yönetimini ve doğacak kaynağın çözümü finanse etmesini önermişti.
'Doğal olarak' çözümü ve adada hiç bir şeyi Kıbrıs Türk halkı ile paylaşma niyetinde olmayan Rum liderliği bu öneriyi o zaman reddetti. Üstelik, Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın diğer yanağını dönme siyasetinden cesaret alarak o dönemde mutabık kalınan çözüme kadar adım atmama moratoryumunu da çiğneyip yeni ihaleler yapmadı mı, Temmuz'da yeni sondaj çalışmasına başlamaya hazırlanmıyor mu?
Bütün bunlara 'Dur' diyebilmeyi akıl edemeyenler maalesef Türk enerji bakanının Barbaros gemisine ziyaretinden rahatsız olmuşlar, aman Rumlar gücenmesin diye, teslimiyet perişanlığı içinde, 'Barbaros gemisinin faaliyetlerine bir yıl ara verelim' gibi abes önerilerde bulunabiliyorlar.
Halbuki bu arkadaşlar bir an durup düşünseler, Rum tarafında yeni kaynak bulunması ve olur ya büyük bir zenginliğin olabileceği ihtimaline halk inanırsa çözümü sizce isteyecekler mi? Şimdi istemeyen Rum halkı o zaman hiç istemeyecektir. Halbuki karada veya denizde KKTC petrol veya gaz bulabilse, bir zenginlik ihtimal doğsa, o çözümü istemeyen Rumlar paranın hatırına nasıl da çözümcü olacaklar tahmin edemezsiniz. Yani, Ruma teslimiyet içerisinde çözüm arayan arkadaşlar, eşitlik sağlamamız olasılığını bir düşünseler hayat ne kadar daha kolay olacak?
Şimdi, isterseniz başlıktaki soruya geri dönelim. Neredeyiz? Nedense 28 Haziran bende hiç heyecan yaratmadı. Adeta bir cenazeye davetliymişim ama cenazesi yapılacağı da pek sevmiyormuşum gibi bir his. Bu süreç öldü. Zaten en baştan ölü doğmamış mıydı? Rum tarafı çözüm istemiyor; istediği kendi egemenliğine teslim olacak, verdiği ile yetinecek bir Kıbrıs Türk azınlığı kimliğini Kıbrıs Türklerinin kabul etmesi.
Bakın, ben yazsam çoğu kişi uydurduğumu söyleyebilir. Doğaldır da, ben bu işin yürüyeceğine hiç inanmadım. Bakın dostluğumuz Maarif Koleji günlerine kadar uzanana – yani neredeyse kırk yılı geçmiş – her zaman aynı düşünmesek de samimiyetine ve dostluğuna değer verdiğim Mete Hatay arkadaşım yazmış...
'Anlaşmaya çok yaklaştık deniliyor. Gelin şu anki pozisyonlara bir bakalım:
Kıbrıslı Türk liderliği için, anlaşma demek; Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğinin ve etkin katılımının kabul edilmesi demektir. Dönüşümlü başkanlığın kabul edilmesi, Üst Meclis'de 50:50, alt Meclis'te %20-30 temsiliyet olmasıdır. Memurlara %33 kota. Silahsız Polislere %50 kota; Silahlı polislere %40 kota verilmesidir. Güzelyurt bizde kalmak şartıyla 29.3'lük bir toprak; Rum mallarının üçte biri iade ve üçte ikisinin tazminatının 'Birileri' tarafından ödenmesidir. Türkiye'nin garantörlüğünün bir şekilde devamı; KKTC vatandaşı olmuş tüm TC vatandaşları ve çocuklarının Birleşik Kıbrıs vatandaşı olması gerekmektedir. Ayrı belediyelerin aynen devam etmesi vesairedir.
Kıbrıslı Rum resmi zevatı için ise çözüme yaklaşma demek Türkiye'nin garantörlüğünün ortadan kalkması; askersiz bir Kıbrıs'tır. Yerinden edilen göçmenlere mallarıyla ilgili birinci karar verme hakkının tanınmasıdır. Dönüşümlü Başkanlık ise mevzubahis değildir. Yani Başkan ve Başkan yardımcısı olması ve bu iki mevkiye de karışık oy (ada çapında tek oylama) kullanılmasıdır. Toprak ise 21+ dır. Anastasiadis'in verdiği harita, aldığımız duyumlara göre, %21'i Türk yönetimine; Karpaz, Kormacit ve Omorfo (Güzelyurt) ise Federal hükümetin yönetimine bırakılmaktadır. Bu şekilde %28'i bulmaktadır. Bunlar ise Kıbrıs Rum tarafının olmazsa olmazlarıdır.
Bazı önemli inkişaf edilmiş mallar haricinde tüm mallar tartışmaya açık olacaktır. Evet, pozisyonlar bence şu anda bu durumdadır. İnşallah Crans Montana'da bütün bu farklı pozisyonlara bir ortak zemin bulunur ve mutlu sona ulaşılır. Ama söylenenin aksine yukarıdan da görüleceği gibi hala daha taraflar uzlaşmaya pek de yakın görünmemektedir.'
Mete'nin dedikleri de biraz görüş açısıyla kirlenmiş bir sunumdur. Mesela Rumların önerdiği toprak %21, o kadar. Karpaz, Kormacit ve Güzelyurt'u 'federal toprak' yapıldığı zaman Türk idaresine mi veriliyor ki Türklere bırakılacak %28 içerisinde gösteriliyor.
Bütün bunlar ışığında şimdi ümitvar olmak mümkün mü 28 Haziran toplantısından bir sonuç alınabilir diye? Mesele ölüyü, yani Kıbrıs görüşmelerini, kimin gömeceğidir. Bakın, BM'nin hazırlayacağı 'güvenlik' belgesi iki tarafın görüşlerini ve BM'nin körü görüşlerini içermesi bekleniyordu. Ne diyor BM temsilcisi şimdi? Hazırlayacağı kağıt sadece iki tarafın görüşlerini yansıtacakmış...
BM elini yıkayıp çekiliyor çöküşün sorumluluğundan...
Günün sözü: Eksikliğini her gün hissettiğimiz 'Babamız', rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demrel'i 2. Ölüm yıldönümünde yad edelim: 'Yollar yürümekle aşınmaz.'
Bu haber 1803 defa okunmuştur

:

:

:

: