Sonuçsuz Crans Montana sonrasında Türkiye’nin kararlı tutumu ve B planı hazırlığı Güney’i tutuşturdu.
20 Temmuz kutlamalarında Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım’ın verdiği “Artık müzakerelerin bir anlamı kalmadı. Bir yıl sonra da sonuç çıkmayacağı aşikar” mesajının ardından, müzakere masasını tamamen yitirmekten korkan Rum yönetimi atağa geçti.
Rum basınında BM’nin ekim ayı içinde müzakerelerin yeniden başlaması için zemin ve ortam hazırladığı yazıldı. “İstemem yan cebime koy” mantığıyla BM’ye yaklaşan Anastasiadis’in büyük umutlar bağladığı enerji anlaşmaları için o masaya ne kadar bel bağladığını biliyoruz.
Anlaşma imzaladığı çok uluslu enerji şirketlerine, “Müzakere masasında görüşüyoruz. Kıbrıs sorunu çözüm yolunda. Enerji güvenliği açısında problem yok” mesajı vermek için o masaya ihtiyaç duyan Rumların maskesi İsviçre’de düştü.
“Sıfır asker, sıfır garanti” parolasıyla masaya geldiklerine bu işin çözülemeyeceğini herkesten iyi biliyorlardı. Bu yüzden kendi kamuoyunda, Rum Ulusal Konsey toplantısı yapılırken bile “Sıfır asker + sıfır garanti = Sıfır çözüm” sloganıyla bile eleştirilmediler mi?
BM Genel Sekreteri Guterres’in eylül ayı içinde Kıbrıs’ta liderlerle görüşme yapacağına ilişkin duyumlara rağmen, müzakerelerin yeniden başlaması için bir kapı aralanır mı bilinmez.
Ama şurası bir gerçek. Ankara’nın B Planı hazırlığının Rumlarda bir panik havası başlattığını açıkça görüyoruz.
Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis’in “Türkiye B planı hazırlığı yaparken, biz A planında ısrarcıyız” sözlerini de bu bağlamda okuyabiliriz.
Kısaca geçen hafta yazdığım gibi Türkiye’nin B planı, Rumlara Crans Montana’da yokuşa sürdükleri o A planını daha çok aratacak.
Kasulidis, müzakerelerin ruhunu dinamitleyen sondaj çalışmalarını savunurken de gerçek amaçlarının ne olduğunu ortaya koydu.
“Türkiye Fransız çıkarlarına baskı yapmaya cesaret edemez” diyen Rum Bakan, Fransız şirketiyle Türkiye’yi karşı karşıya getirmenin peşinde olduğunu da ilan etmiş oldu.
Bu çok tehlikeli bir oyun. Türkiye üzerinde süper güçlerin oynadığı oyunun nedeni belki de bu olabilir.
Ankara’da zayıf bir yönetim yaratabilirlerse, Akdeniz’de cirit atabileceklerini, Türkiye’yi yok sayabileceklerini düşünebilirler.
Bu oyunu bozmak Türkiye’nin elinde. Sistem değişikliğine giden Türkiye, 2019’daki seçimde de bu istikrarını sürdürebilirse, ¬bu oyunları alt edebilir.
Herkes pusuda. 17 Aralık’ta ve 15 Temmuz’da çökertemedikleri Türkiye’yi alt etmenin peşinde.
Kıbrıs Türkü’nün varlığı da doğrudan Türkiye’nin o savaşta verdiği mücadelenin sonucuna bağlıdır.
Türkiye kazanırsa, sonsuza kadar KKTC de yaşar.
Aksi halde Akdeniz’in ortasında büyük balıklara yem oluruz…
Bu böyle biline…