Tamahkârlık bir nevi doyumsuzluğun, insan üzerinde alışkanlığının, en bariz şeklidir... Tamahkâr olan insanı, tarif edecek olursak, bu gibi kişilerin ellerindeki nimetin farkında olmalarına rağmen, illaki daha çoğa sahip olma güdülerinin etkisinde yaptıkları davranışlar olarak da nitelendirebiliriz...
Bir insan bir anda her şey olmaya kalkarsa bunun süreç içerisinde kendisini yıpratacağını bilmelidir... İşte bu durum kâr yapayım derken zarar eden insanın oynadığı oyunun son perdesi olur... İnsanlar ellerindeki mevcudiyetin envanterini çıkarmaları gerekendir. Envanter mal varlığının ticari anlamda bir çizelge haline getirilmesi, insanın borç alacak ilişkilerini yapılandırmasıdır, derken bir de psikolojik envanter vardır ki bu konu da son derece önemli olup bireyin kişilik, ilgi ve tutumlarıyla ilgili tipik davranışlarını ölçer...
Kişiler hayata kendilerini hazırlarken en alt basamaktan yukarıya çıkışı kendilerine yükselmek açısından, hedef seçmeleri gerekirken, çoğu kişi en üst basamaktan aşağıya bakar ve durduğu bu son basamağa aradaki zorlukları bilmeden çıktığı için aşağıya bakarken, hayatına büyük bir korkuyu da arkadaş eden olur... İnsan hayatının her merhalesinde, ticarette olsun, sosyal hayatta olsun, siyasette olsun bu korku çekilmez olandır. Hele tamahkârlık taşıyan yüreğe sahipler ise bu durum kişilere bir müddet saadet veren, olmakla beraber bir an gelip tökezlenecek an olur. Böyle bir gidişin de kendilerine ihanet edeceğini bilmeden yürürler, yürümesine de yürüdükleri yolda kendi kazıdıkları çukura da düşen olurlar... Bu gibiler ihtiyaçları olmasa bile yalnızca daha fazlasına sahip olma hırsı içinde yaşarlar... Çok küçük şeylere tamah ederler... Tamah ettikçe beslenen hırsları ile bir yere gelirler gelmesine de hazmetmek konusunda zorlukları vardır... Bazı kişilerle yürütülen, ilişkilerde, tamahkârlık sadece maddi yönden sınıflandırılmamış kavramlar içinde kendini belli eder...
Çocukluğumuzda güldüğümüz bazı olaylara, neden o günlerde tamahkârlık çerçevesinde bakmadığınız da ayrı bir konu... Mesela Üniversite tahsilinden dönen bir gencin yol kenarında, tarlada otlanan sürüyü görüp anne bunlar nedir deyişindeki soru içerisindeki beğenmemişlik gibi... Veya herhangi bir anlatım da ben Amerika’da iken, bu böyleydi diyebilmesinin, ağızdan çıkıp kulağa gelinceye kadarki, sarf edilen sözdeki detay, hakikaten acayip düşüncelerin, su yüzüne çıkması ile karşısındaki insana değerin kadar konuş der, gibi bir ima içerisine girebilmekte, bu durum ise ahlaki değerlerle, örtüşmemektedir. Birde konuşmalarını Türkçe sürdürürken cümle içine yabancı dil bildiklerini göstermek açısından sıkıştırılmış lisan ekleme hali vardır ki, sanki Türkçesini hatırlamaz pozisyonda bilgiçlik taslayanlar bu gruba girerler. Bu gösteriş ise hiç çekilmez, dahası bir de marka gösterileri yapanlar vardır ve maddi imkânlarını ön plana çıkarıp ağızlarından çıkan cümlelere ekleyenlerdir. Bu gibi davranış şekillerini sergileyebilmek açısından aza kanaat etmeyen çok kişiyi hepiniz tanıyanlarsınız. Hâlbuki her işin başı sağlık, sağlıklı günler diye yapılan seslerdeki samimiyetin insan hayatındaki öneminde olmak, dünya malının dünyada kalacağı gerçeğinden hareket ederek, davranışları düzenlemek, en iyi hal çaresidir...
Çaresizliğin çaresi bulundu mu bilinmez, ancak insanlar kendi başlarının çaresini, her zaman bulmaya çalışanlardır... Az imkânı olan ve ihtiyacını kimseye bildirmeyen kişilerde vardır. Bunların onurları her şeyden önemlidir. Birde her şeyi olan, mevkisi var olan, maddi güç varlığı olmasına rağmen elini sımsıkı tutan ve akla gelebilecek en küçük şeylere bile tamah edenler vardır. Bu kişilerde her mekânda ve makamda kendini belli edenlerdir.
Sonuçta bu tamah halinin, kendilerine zararı olacağını bilmeleri ve sakınmaları da bir menfaattir, Mevlâna 'nın deyişi ile' Tamah kulağa birşey duyurmaz' dese de duymak gerektiğini bilmek gibi...