Şifaların Gerçekleşmesi

Grete haüsler (Brunonun ölümünden sonra, öğretiye sahip çıkan ve bütün yarım kalan işlerini toparlayan, en yakınında olan insan.)

Grete haüsler (Brunonun ölümünden sonra, öğretiye sahip çıkan ve bütün yarım kalan işlerini toparlayan, en yakınında olan insan.)
1949 yılında, Bruno Gronıng hakkında çok iyi şeyler duymuştum. Ama inanmamıştım. Çünkü ilahi olana inanmıyordum.
Görmeyen bir arkadaşımının Bruno'ya gitmek istemesi üzerine, mecburen gitmek zorunda kaldım. Onu bıraktım ve ben de bir köşeye çekilip dinlemeye başladım.
Sessizce dua etmemiz söylendiğinde, kendimi kötü hissettim. Ben böyle şeylere inanmıyordum. Ama bir süre sonra, güzel bir şeyler düşünün cümlesini duyduğumda, ister istemez, bir gün önce güneş doğarken gördüğüm Wörther gölü gözlerimin önüne geldi. İşte tam o anda, ayak parmaklarımda bir karıncalanma hissettim, karıncalanma yükselerek boynumdan başıma yayıldı ve başım ağrımaya başladı.bütün kollarımdan aşağıya, parmak uçlarıma kadar yayıldı.
Olanlara anlam veremiyordum. Bu nasıl olabilirdi? İster istemez, günümüzde artık insanların kavrayamadıkları şeyler olabileceğinin farkına varmıştım.herkesin kendi izin verdiği ölçüde şifalanabileceği anlatılıyordu. Çok ilgimi çekti. Çünkü, doktorların söylediğine göre iyileşmeyecek üç hastalığa sahiptim ve ölene kadar böyle yaşamak mecburiyetindeydim.
Bayan Grete Haüsler, Bruno Gronıng'in toplantısına, inanmayarak ve istemeyerek gelmişti. Ama şimdi geldiği için çok memnundu. Doktorların, şifalanamaz dediği 3 tane ağır hastalığından kurtulmuştu. ( sarılık, sinüzit ve bedenindeki şeker dengesizliği.)
Bunların şifalandığına inanamıyordu. Tekrar gelmesi gerekirmiydi? Bu sorularla eve gitmek istemedi ve herkes dağıldıktan sonra bir süre daha kaldı. Bruno Gronın' gi tekrar görmek istiyordu. Bütün ağrıları ve bedeninde hissettiği elektriklenme de geçmişti. Kendini hafiflemiş ve mutlu hissediyordu. Arkadaşına *Maria ben iyileştim.* dediğimde çok şaşırdı. Sen çıldırmışsın.
Bu sırada Bruno Gronıng odaya girdi. Yanına koşup elini sıktım.
*Teşekkür ederim, bay Gronıng, kendimi tümüyle sağlıklı hissediyorum.* dedim. Bana içtenlikle baktı. * Sadece sağlıklı hissetmiyorsunuz, sağlıklısınız da.* dedi, ama bana değil, Tanrıya teşekkür edin, bunu o yaptı.
Beraberinde getirdiğim arkadaşımın da gözleri açılmıştı. Ama ne yazık ki onun doğru düşünmeyip inanamayışından ve devamlı sorgulamaya devam etmesinden, özellikle de acaba tekrar gözlerimi kaybedermiyim kaygısından dolayı, bir süre sonra görme yeteneğini yine kaybetmesine sebep oldu.
Bruno Gronıng'in, tıp adamları ile arasında oluşan gerginlikten dolayı, çevresinde öyle adamlar türedi ki, amaçları Bruno'ya yardım etmek değil, onun sayesinde, olabildiğince para kazanmaktı. Yasalara karşı onu korumak adına yaklaşıyorlar, fakat sadece ceplerini doldurmaya uğraşıyorlardı. Bu da Bruno 'nun ismine zarar veriyordu. Çünkü insanlar alınan paralardan Bruno'nun da faydalandığını sanıyorlardı. Halbuki para alındığından onun haberi bile yoktu.
Her şeyden haberi olan Bruno, neden bu insanlara kanıyordu? İşte bir konuşmasında şöyle bir açıklama yapmıştı:
İnsanlar bu küçük adamın bilgi ve becerisiyle para kazanmak için her şeyi denedi. Bir altın kaynağı bulduklarını sanıyorlardı. Para kazanma fırsatını bir şekilde buldular. Ama Allah'a şükür ki hayrını görmediler. Bu insanlar, sorgusuz sualsiz bana yaklaşmak için ellerinden geleni yaptılar. Biliyorum, içinizden şu soruyu soruyorsunuz: Madem bu adam her şeyi biliyor, o halde neden bu durumları önceden tahmin edemedi?

Evet sevgili arkadaşlar, bütün bunlar yaşanmalıydı. Hepinizin yolunu açabilmem için, bunlar yaşanmalıydı.
Bruno aslında, Tanrıya giden yolu açmak için bu adamların kötülüklerini ortaya çıkarmalı ve yardım edeyim diye yaklaşarak ,maskeyle dolaşanların, insanlara ne kadar zarar verebileceğini insanlara göstermeliydi. Bu gibi vurguncuları ve kan emicileri bulup, maskelerini düşürmüş ve kötülüklerini ortaya çıkarmıştı. Bu acımasız dolandırıcıların maskelerini düşürmeliydi.
Bruno Gronıng'e karşı olumlu davranan Bavyera resmi makamlarının olumlu tavrı, 1950 yılında sona erdi. Oysa içişleri bakanlığı onun faaliyetlerini *Hür Sevgi* olarak nitelendirmişti.
Ama ne yazık ki, etrafında türeyen, para düşkünü 3 -5 kişi, onun adına çok zarar verdi ve bavyera eyaletinde de ona şifa yasağı getirildi. Hatta hakkında dava bile açıldı. Hatta bunun boyutları, o kadar büyüdü ki, 1952 de mahkemeye çıkarıldı.
Yardıma ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için, elinden geleni yapmış, kendini düşünmemiş, hiçbir zaman bir menfaat gütmemiş, para talep etmemiş ve sadece insanlara yardım etmek için yaşamış olan bruno ggronıng, yaptıklarından dolayı yargılanacaktı. Evet suçlu olmadığı kararı alındı. Ama bu insanların kafasında sorular oluşturdu. En önemlisi de, kendi iyi niyetinin, insanlar tarafından, bir lütuf olarak değerlendirileceği yerde, böyle ithamlarda bulunulması Bruno için büyük bir hayal kırıklığıydı.
1949 yılında Traberhof'a muhabir olarak gelmiş olan gazeteci
dr. Kurt Trampler, hiç beklemediği halde çok büyük bir şifalanma yaşamıştı. Bruno'ya olan minnettarlığını göstermek için, onunla ilgili *Büyük Dönüş* isimli bir kitap yazarak Brunoya destek olmuştu.
Bruno'nun konuşmalarına sürekli katılan birisi, notlarında şöyle yazıyordu:
*O konuşurken, salonun çeşitli yerlerinde, şifalanmalar oluşuyor, kimi koltuk deyneklerini bırakıyor, kimi de mutluluk çığlıkları atıyordu.
Bir defasında yüzü kaskatı kesilmiş bir kadın 9 yaşındaki kızıyla birlikte, ikinci sırada oturmuştu. Bruno Gronıng ona, * ee annecik, ne hissediyorsun?* diye sorduğunda, kadın, *ne yazık ki hiç bir şey hissetmiyorum, bay Gronıng.* diye yanıt verdi.
Bruno Gronıng ise ona,*evet, annecik, hep geçmişe bakıp durma. O şok hala içinizde. Önce onu bırakmalısınız. Bu durum bombardıman sırasında oldu. Bahçeli bir evdeydiniz ve ev üzerinize yıkıldı. O zaman kızınıza 8 aylık hamileydiniz. Kurtulduktan sonra kızınız doğdu, ama gözleri görmüyordu. Doğrumu?*
Kadın afallamıştı.* evet, aynen öyle oldu.* diye yanıtladı. Bunun üzerine Bruno Gronıng, * evet, artık şimdi bu korkulu dönemi düşünmeyin. Tanrının yardım edeceğine yürekten inanın ve ona rica edin!. Çocuğu her seferinde getirmenize gerek yok. Annenin inanması yeterlidir.*
8 gün sonra kadın yine geldi. Yüzündeki endişeli ifade yok olmuştu. Adeta gençleşmişti. Bruno ona sorduğunda şöyle dedi:
*Evet, bu gün içimden bir sıcaklık akıyor. Kendimi sevinçli ve özgür hissediyorum.*
*Evet annecik, devam edin, az kaldı.* bir hafta sonra kadın yine geldi. Bruno Gronıng ona yaklaştı ve şöyle dedi:
*Annecik, perşembe günü saat 17.20 de çocuğunuzu alıp karartılmış bir odaya götürün. Görmeye başlayacak. Hayatında hiç şekil ve renk görmediği için korkabilir ve bu korku onu hasta edebilir. Onu yavaş yavaş çevresine alıştırın.*
Bu olay benim çok ilgimi çekmişti ve takip ettim. Bruno Gronıngin söylediği gibi, her şey dakikası dakikasına gerçekleşmiş. Bir süre sonra da tamamiyle normal bir hayat sürmeye başlamış.

Duruşmadan sonra Bruno Gronıng, hastalara yardım ederken, yasalara da uyması gerektiğinin bilincindeydi. Onun tek istediği, insanlara, hastalıkların kötüden geldiğini fark ettirmek ve İlahi ile bağlantıya geçildiği zaman, sağlıklarına kavuşa bileceklerinin bilincini vermekti.
Kendinin neler yapabileceğinin bilincinde olmasına rağmen, sırf yasalara ters düşmemek adına, 1953 yılında Stutgart'ta doğal yöntemlerle tedavi etme uzmanlığı sınavına girmek için başvuruda bulundu. Ancak bu başvuru keyfi nedenlerle reddedildi. Çünkü yaptığı çalışmalar engellenmek isteniyordu.
Bruno Gronıng, 1950 yılında, kendi dostlarını, kendi ismi altında bir araya getirip, inanç öğretisiyle ilgilenebilmeleri için birlikler kurmuştu. Ara ara bu birliklere katılıp, inanç konuşmaları yapıyordu. Herkese sağlıklı olabilmesi için fırsat verilecekti. Bu birliklerin amacı, çaresiz insanlara yolu açmak ve yardım arayanlara yardım edilebileceği güvencesini vermekti. Ayrıca resmi şekilde bir konuşmacı olarak insanlara hitap edebilecekti.*
Gisela Knollmann, bu konuda şunları anlatıyor:
Bel fıtığı teşhisi konduktan sonra yapılması gerekenler yapıldı ve uzun süre ben tedavi edildim, ama maalesef iyiye değil, kötüye gidiyordu. Bir süre sonra artık yürüyemez hale geldim ve doktorlar bana artık bir tekerlekli sandalyeye ihtiyacım olduğunu söylediler.
Yapılacak bir şey kalmamıştı ve ben genç yaşta bunu kabullenemiyordum.
Tanıdıklar sayesinde bir gün bay gronıng bana geldi. Yarım saatten fazla konuştu. *Söyledikleri iyi hoş da, bunları söylemek için mi geldi buraya.* diye düşünmeye başladım. Sonra anladım ki benim düşüncelerimi dağıtmaya çalışıyordu. *neden sürekli düşünüyorsunuz?* diye de arada sormuştu.
Konuşurken, ansızın öne doğru eğildi ve masanın üstüne vurdu. O panik sırasında birden yerimden kalktım ve dimdik karşısında durdum. *evet artık gitmeliyim.* dedi ve yürüdü. Ben arkasından öylece kala kaldım.hiç bir şeyim kalmamıştı. Eşim arkasından koşmuş para vermeye çalışmıştı. Ama o hiç o taraflı olmadı ve *Parayı fakirlere dağıtın* diyerek ayrıldı.
*O zamandan sonra hiç sıkıntım kalmadı ve bunun nasıl gerçekleştiğini hala daha anlamış değilim.*
Savaştan çıkan Adolf Groth da mide kanserine yakalanmıştı:
*Savaş bize damga vurmuş, bizi yıkmıştı. Ruhlarımız çökmüştü. Savaşta insanlıktan çıkmıştık. Normal bir insan, başka bir insanı vuramaz. Ama biz bunu yapmak zorundaydık, ya sen ya ben, bu insanca bir şey değildi.
Böyle bir şeyi yaşayanlar için, hasta olmamız, ruhlarımızın çökmesi şaşılacak bir durum değildi. Hiç bir şey yiyemiyordum.
Sonra bir kaç arkadaş Bruno Gronıng'in toplantısına katıldık. Orada kendimi yeni doğmuş bir bebek kadar hafif hissettim. Üstümdeki ağırlık, bedenimden çıkıp gitmişti. Bizler eve dönerken artık hasta değildik. Geçmişti.
Eve geldiğimde, hemen yemek yiyebildim. Bu kadar basit. Bütün bunlar, Bruno Gronıng'den yayılan güçlerin insana geçmesinden kaynaklanıyor. Onun İlahiye olan inancı ile yaptığı konuşmalarda, İlahi gücün bedenimizi doldurması, kötülüğü alt ediyor. Beden İlahi enerji ile doluyor ve bütün sıkıntılarından özgürleşiyor. O zaman da iyi enerji bütün bedende rahatlıkla akıyor. Buna inanmak istemeyen inanmasın. Ama hiç kimse benim inancımı benden alamaz.

1955 yılında Bruno Gronıng tekrar mahkemeye verildi. Bütün yaşanan şifalanmalara ve yardımlara rağmen, yine onu kabullenemiyorlardı. Sudan sebeplerle iddialarda bulunuyorlardı. Her konuşmasında şifalanma olaylarının İlahiden geldiğini söylemesine rağmen, insanların iyileşmesini veya ölmesini ondan sorguluyorlardı.
17 yaşında ileri derecede hasta bir bayanın ölümü, fırsat bekleyenlere konu olmuş ve ölümünden Bruno sorumlu tutulmuştu. Halbuki bununla hiç bir ilgisi olmadığını söylüyordu. Doktorlara güvenmesi gerektiğini, tedaviden vazgeçmemesini defalarca kıza ve babasına anlatmaya çalışmıştı.
Bruno Gronıng, hiç bir zaman insanlara tedavi olmayın veya doktora gitmeyin dememiştir. Aksine,*doktora gitmişseniz ve iyileşmek istiyorsanız , doktorunuza inanıp güvenmeniz ve tedavinizi de uygulamanız gerekir.* diyordu.
Mahkemede kendine söz hakkı verildiğinde şunu söylemişti:
*İnsanlara nasıl iyileşebileceklerini göstermem suç mu? Ben insanlara iyileşip iyileşmemelerinin kendi iradelerine bağlı olduğunu söylerim ve düzeni kendi içlerinde nasıl gerçekleştirebileceklerini anlatırım. Öğütlerimi dinleyenler, hayata yeniden sevinçle tutunuyorlar. Ben yaptıklarımla kimseye zarar vermyorum, tam tersine yardım ediyorum.*
Mahkemeden beraat kararı çıkmasına rağmen, Bruno Gronıng bundan memnun değildi. Çünkü ona kısıtlamalar getiriyordu. Çevresindeki insanlar da ona yardımcı olamıyorlardı. Çünkü bu konularda, onun leyhine tanıklık yaptıklarını zannederek, yanlış bilgiler veriyorlardı.
Bruno ise şöyle diyordu:*Görevim, insanlara hayatın gücünü iletmek ve insanları inançlı olmaya yöneltmek. Bu amaçla bana verilmiş olanın faaliyetini sağlamak için sükunet ihtiyacım olduğunu, dünyasal dış etkenler tarafından sürekli rahatsız edilmemem gerektiğini hiç kimse düşünmedi.
Çevresinde ve kendi birliğinde yapılan her olumsuzluk, Bruno Gronıng'e mal edildi ve bunlardan kurtulmak adına onlardan uzaklaşmasına sebep oldu.
Diğer taraftan şifalar oluşmaya devam ediyordu. Bu şifalarla ilgili araştırma yapan, Dr. Bir makale yazarı Bruno Gronıng'e şu soruyu sordu:*Şifanın gerçekleşmesi her insanda veya her hastalıkta mümkün müdür?
Bruno ise şöyle yanıtladı:*Ben hiç bir insanı ne zorlamak isterim, ne de zorlayabilirim. Eğer birisi gücü almamakta diretirse, ben hiç bir şey yapamam. Ancak böyle insanlara sadece, şifayı engelleyen kötülüğün kilidini açmaları gerektiğini söylüyorum.
Bir soru daha yöneltiliyor:*Bir çok tedavi görmüş ve ümit kesilmiş bir hastanın şifalanması mümkün müdür?
Yanıt:*Evet, hasta iyleşeceğine inanırsa ve bana da güvenirse, veya doktoruna güvenirse, ortak güven hastada tahmin edilmedik güçler geliştirir. Çoğu zaman hasta, tüm umutsuzluğuyla son çareye tutunduğunda en büyük başarıları elde eder.*

Bu haber 570 defa okunmuştur

:

:

:

: