MUCİZE DOKTOR

Bir dergi, Bruno için şöyle yazmıştı:* içinde bir Mucize Doktor barındıran, küçük Westfalya şehrine binlerce hasta ve zavallı insan geliyor. Otobüslerle, kamyonlarla, arabalarla, tramvaylarla, yaya olarak, at arabalarıyla, bisikletlerle, tekerlekli sandalyelerle ve hatta ambulanslarla taşınıyorlardı.

Bir dergi, Bruno için şöyle yazmıştı:* içinde bir Mucize Doktor barındıran, küçük Westfalya şehrine binlerce hasta ve zavallı insan geliyor. Otobüslerle, kamyonlarla, arabalarla, tramvaylarla, yaya olarak, at arabalarıyla, bisikletlerle, tekerlekli sandalyelerle ve hatta ambulanslarla taşınıyorlardı. İnsanlar gece gündüz Herford'a, protestan kilisesinin yanındaki Wilhelmsplatz'da bulunan 7 nolu eve, Bruno Gronıng tarafından şifalanan çocuğun yaşadığı ailenin evine geliyor.
Burada görünen sefalet çok büyük ve sarsıcı. Mahalledeki bahçelerde ve parklarda hastalar oturuyor, sandalyeler, sedyeler duruyor, gece gündüz sürekli gelenler yardım bekliyorlardı. 17 haziran 1949 gecesinde, polis yaklaşık 50 anneyi çocukları ile birlikte, gecelemeleri için barakalara götürmek istedi, ama yağmur yağmasına rağmen onları ikna edemedi.
Almanyanın çeşitli yerlerinden ve her taraftan gelen, insanlar şifa arıyorlardı. Amerikalılar, ingilizler, belçikalılari isviçreliler, isveçliler, macarlar, polonyalılar ve hatta romanlar vardı. Konuşamayan bir roman çocuğun şifa bulması ile bu daha da artmış, felçliler, göremeyenler, duymayanlar, sakatlar ve derman arayanlar, umut arayanlar oraya koşmaya başlamışlardı.
Bu dönemde Bruno devamlı Herford da değildi. Sık sık ondan yardım isteyenlerin yanına gidiyordu. Yardım almak isteyenler, bazen günlerce beklemek zorunda kalıyordu. Her gün sayıları biraz daha artıyordu.
Bu durumu bir muhabir şöyle anlatiyordu,:
Bir gün Bruno Groning geliyor dendi ve herkes itisip karışmaya başladı. Çünkü herkes ona yakın olmak ve dokunmak istiyordu.
Balkona çıkıp da konuşmaya başlayınca, sessizce ona bakıyorlar ve ağzından çıkacak sözlere odaklaniyorlardi.
'Sevgili yardım arayanlar, Tanrıya yalvarmalariniz ve dilekleriniz boşa gitmedi. Belediye başkanı şifa için bana bu günlük izin verdi. Sifanin, sadece Tanrıya inananlara ya da inanmaya hazır olanlara ulaşacağına dikkatinizi çekmek isterim. Şimdi hepinizi, Tanrının bana verdiği yetkiyle, sağlıklı olmaya çağırıyorum. Bazılarının hala daha hafif ağrılar hissedeceğine dikkatinizi çekerim. Bunlar Regulung ağrıları dır. Eğer şifa bulacağınıza yürekten inanıyor sanız, bunlar çok çabuk geçecektir. Su anda, başka yerlerde olan insanların da, sağlıklarına kavuştuğunu biliyorum. Kim hasta bir yakını varsa, rahatça evine dönsün. Şifa ben yokken de gerçekleşir. Dileğim tüm insanların sağlıklı olması. Ben insanlara hangi dinden, hangi ulustan olduklarını sormam.'
Şifa konuşmasından sonra, bir kaç saniye duruyor ve * Size soruyorum: kimin hala ağrısı var?* Yaklaşık 20 kişi elini kaldırıyor. Groning'in bakışı kalabalığı tarıyor. Sonra tekrar soruyor: kimin hala ağrıları var? Genç bir adam elini kaldırıyor. Gronıng: Bu gerçek ağrı değil, merak etmeyin, size yöneldim bile. Ağrıyan yeriniz iyileşmeye başladı bile.
Bu arada kalabalıktan fısıltılar duyuluyor ve insanlar bedenlerini geriyorlar: *Gerçekten ben iyileştim! Tanrım, şükürler olsun. Bacağım yavaş yavaş gevşiyor. Tekrar görebiliyorum* gibi şeyler duyuluyor.
Gronıng konuşmaya devam ediyor:*sizden rica ediyorum, lütfen söylenmeyin, çünkü her kim şifasından şüphe ediyorsa, o Tanrıdan şüphe ediyordur. Gördüğünüz şifa için şükretmek istiyorsanız, lütfen bana teşekkür etmeyin. Tanrıya şükredin, teşekür edin. Kimseden karşılık beklemiyorum. Sadece sizden, ömrünüz boyunca Tanrı'ya dua etmenizi istiyorum. Tanrı'sız hayat hayat değildir. İnsan ancakTanrı'ya inanırsa, insan olarak görülmeye değerdir.*
Bruno sadece guruplarda değil, bireysel olarak da insanların yanındaydı. 17-18 haziran 1949 da bir Alman doktor üç hastasıyla birlikte gelmişti. Akciğer ve kemik tüberkülozu olan, sol bacağı hareket edemeyen genç bir adam, iki bacağı felçli olan bir çocuk ve kronik başağrıları olan bir genç kızla gelmişti.
Gronıng teşhis koymuyor, soru da sormuyordu. Tüberküloz hastası olan genç adama, özellikle sol bacağının kemiğine dikkat etmesi gerektiğini söylüyor ve şimdi ne hissediyorsun? Diye soruyor. * bedenimden bir akım geçiyor.* * peki şimdi?*
*Sol bacağım karıncalanıyor.?* * şimdi bacağınızı benim yaptığım gibi kaldırın.* genç adam duraklıyor, *Benim yaptığımı siz de yapabilirsiniz.* adam fazla zorluk çekmeden yavaşça bacağını karnına kadar kaldırıyor. *iyileşeceksiniz, beni gelişmelerden haberdar edin.* diyor.
Felçli çocuk annesinin yanında oturuyor. Bruno ona dönüyor ve
*Oğlum kalk.* diyor. Annesi hemen *O felçli, kalkamaz.* diyor.
Bruno başını iki yana sallayarak, *Bunu söylememelisiniz. Çocuğun hastalığını tutuyorsunuz. Oğlum kalk, yapabilirsin.* diyor.
Çocuğun gözlerinden yaşlar akarak, ayağa kalkıyor. *Bana doğru gel.* diyor ve çocuk Gronıng'e doğru yürüyor. Çocuğun gözlerinin içine uzun uzun baktıktan sonra, *Yavaş hareket et bacakların güçlenince deynekleri atarsın.*diyor.
Başı ağrıyan genç kız ise, bunları seyrederken iyileşiyor ve hiç bir ağrısı ve rahatsızlığı kalmıyor. Bu olanları seyreden doktor, *Bay Gronıng, şu andan itibaren tamamen sizin emrinizdeyim.* diyerek oradan hep beraber ayrılıyorlar.
Haziran 1949 da bir gazeteci, Herford'daki durumu şöyle anlatıyordu:
*İnanılmaz bir sefalet görüntüsüydü.tekerlekli sandalyede oturan sayısız felçli, yakınları tarafından taşınanlar, görmeyenler, duymayanlar, konuşamayanlar, akli dengesi bozuk olanlar bir araya gelmiş inliyorlardı. Hepsi de otobüslerle, arabalarla uzaklardan gelmişlerdi.
Hastalara:* İyileşeceğinize inanıyor musunuz? Diye sordum. Evet anlamında başlarını salladılar. Biri bana yanıt verdi: *Dün burada olup görmeliydiniz. Bay Gronıng Viersen'deydi ve burada bulunan beş felçli şifalanarak evlerine gittiler. Uzaktan şifa almışlardı.*
Kalabalığın arasında gezerek, onların hikayelerini dinledim, şaşırtıcıydı. Adamın biri yanıma yaklaştı ve benden sigara istedi. Verdim ve coşkuyla anlatmaya başladı, *Görüyormusunuz artık her işimi kendim yapabiliyorum. Rusyada sağ tarafım felç olmuştu. Bay Gronıng bana sadece baktı ve şimdi tekrar sağlıklıyım.*
Ayni şekilde bir kadın, midesinde ülseri olduğunu ve Bruno'nun ona bakmasıyla, sanki ülserinin bir taş gibi yere düştüğünü hissettiğini söylüyordu. Daha sonra yaptırdığı tıbbi muayenede ve rötgen filminde de bunun onaylandığını ve doktorların çok şaşırdığını anlatıyordu.
Gözleri görmeyen bir adam da, Bruno'nun balkona çıkmasıyla gözlerinin açıldığını ve dönüş yolunda kimseye ihtiyacı olmadan istasyona yalnız başına gittiğini söylüyordu.*

Her geçen gün daha fazla insanın şifalar yaşaması, yardımlar alması ve 30.000 lere varan insan akımı, doktorların dikkatini çekmeye başladı ve *Mucize Doktor* diye adlandırdıkları Groning'in faaliyetlerini durdurması için belediyeye baskı yapmaya başlamışlardı. Bruno'ya 3 Mayıs 1949 yılında şifa yasağı kondu.
Doktorlar, Bruno'nun kendini kanıtlamasını istiyorlardı. Artık tedavisi yok dedikleri bir çok hasta üzerinde yaptığı etkilerle, onların sağlıklarını kazanmaları da, doktorları durduramadı. Onların gayesi Bruno'yu pasifleştirmekti.
Bruno'nun gayesi bundan para kazanmak değildi. Sadece çare bulamayan insanlara yardım etmekti ve insanllığa, Allah yolunda, kendi kendilerinin şifalanabileceklerini farkettirmekti. Çünkü Bruno, Allaha inanıp, güvenerek teslim olunduğunda ve ruhsal yasalara göre yaşandığında, insanların kötüden kurtulabileceğinin bilincindeydi. Bütün bunların insanlar tarafından anlaşılabilmesi için uğraş veriyordu. Şifalanmayı gerçekleştirenin Allah olduğunu, kendinin yüzde yüz inanıp güvenerek, dileklerini gerçekleştirdiğinin bilincindeydi.
Her insanın içinde olan potansiyelini, ortaya çıkarması ve Allaha yüzde yüz inanıp teslim olmasıyla gerçekleşen, şifa şeklini insanlara öğretmeye çalışıyordu.
27 Temmuz 1949 tarihli günde, doktorların tespit ettiği bir gurup hastanın, kendi gözleri önünde nasıl şifa aldıklarına şahit oldular. Bu kendi kliniklerinde yıllarca gözlemleyip, tedavi etmeye çalıştıkları insanların iyileşmesiydi. Doktorlar bir gizemle karşı karşıyaydılar.
Bruno Gronıng şarlatan değildi, bir dolandırıcı hiç değildi. Dinsel ve çocuksu bir merhamet duygusuyla insanlara yardım etmeye çalışıyordu. Böylece Bruno'yla ilgili sorular açıklığa kavuşuyordu.
Bruno sürekli, gerçek doktorun Tanrı olduğunu, şifa verenin aslında ilahi olduğunu dile getiriyordu.
Tıp adamları bunu hiç dikkate almıyordu ve Bruno'ya, iş teklif ediyorlardı. Çünkü artık onun bir ayrıcalığı olduğunun farkındaydılar. Bunu değerlendirerek, maddi açıdan kazanç sağlayabileceklerini farketmişlerdi. Kendi şartlarına göre çalışmasını öneriyorlardı. Bruno Gronıng ise, Allah'ın kendine verdiği görevi, para kazanmak için kullanmak istemediğini söylüyordu.

Bu haber 551 defa okunmuştur

:

:

:

: