Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM Genel Kurulu’nda Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin çok kritik mesajlar verirken, Kıbrıs meselesine de değindi. BM’ye açık bir teklifte bulundu.
“2008'de başlayan süreç Rumların anlaşmaz tavırları yüzünden sona erdi. Kıbrıslı Türklerin haklarına saygı duyan tekliflere açığız” diyen Erdoğan, Crans Montana’dan sonra tamamen bitti denilen müzakerelerde kapının tamamen kapanmadığına yönelik güçlü bir mesaj verdi.
Ama asıl soru, Rumların, Kıbrıslı Türklerin haklarına saygı duyan bir yaklaşımda bulunup bulunmayacaklarıdır.
Çünkü malum Crans Montana’nın hüsranla sonuçlanmasına yol açan yaklaşım, Rumların “Sıfır asker, sıfır garanti” söylemiyle tutturdukları uzlaşmaz tavırdır.
New York’a giderken Ercan’da açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da Genel Sekreter Guterres ile yapacağı görüşmeye ilişkin “Ele alınacak asıl konu bundan sonrasıdır. Bundan sonra ne olacak sorusu gündemin baş köşesini işgal etmektedir” diyerek, önümüzdeki döneme ilişkin önemli bir ipucu verdi.
Bundan sonra ne olacak?
Aslında bu soruya karşı verilecek ümitli cevabımız yok.
Her ne kadar Erdoğan, BM toplantısında “Kıbrıslı Türklerin haklarına saygı duyan tekliflere açığız” dese de Rumların bu konuda en azından yakın bir zamanda bir adım atmaya niyetleri olmadığı da ortadadır.
Nitekim Akıncı da “Birkaç aylık süreç içinde herhangi bir yeni girişimin olabileceğini değerlendirmiyoruz” diyerek bu realitenin altını çizdi.
O birkaç aylık sürenin de Rum tarafındaki başkanlık seçimleri nedeniyle verildiğini de gayet iyi biliyoruz.
Rum tarafından seçim sonrasında güçlü bir zihniyet değişimi olabilir mi?
Aslında yarım asra varan pratiğimiz, bu konuda tahmin yapabilmemizi kolaylaştırıyor.
Seçimden hemen sonra Kıbrıs Türkü’nü siyasi eşiti olarak kabul eden, dönüşümlü başkanlığı benimseyen, Kıbrıs Türkü’nün güvenlik ve garanti ihtiyacını doğal sayan, kısaca Rum tarafında sihirli bir dönüşüme neden olabilecek anlayış değişikliği gerçekleşir mi?
Bu sorunun cevabı için de ne yazık ki iyimser olamıyoruz.
Tam aksine Başpiskoposun yaptığı açıklamayla de ortaya çıktığı gibi kilisenin anaokulundan üniversiteye kadar eğitime el attığı, eskisinden daha da uzlaşmaz bir Güney’le karşı karşıya kalabiliriz.
Kısaca Erdoğan’ın çağrısının aksine Rumların Kıbrıslı Türklerin haklarına saygı duyan bir yaklaşıma yöneleceğine ilişkin en ufak bir umut ışığı yok.
Peki biz ne yapacağız?
Oturup “anlaşma olmuyor” diye ağlayacak halimiz olmadığına göre, KKTC çatısı altında onurlu ve güçlü bir şekilde yola devam etmek için üretmeye, çalışmaya, içimizdeki yanlışlıkları, noksanları düzeltmeye devam etmeliyiz.
KKTC nefes alıp vermemize imkan tanıyan çatımızdır. Burada yaşayan her fert o çatının daha güçlü olması için çalışmalıdır.
Memursak işimizi doğru yapacağız, çiftçiysek üreteceğiz, işadamıysak yılmadan yatırıma devam edeceğiz, politikacıysak dürüst siyasetten ödün vermeyeceğiz…
İyi ki bu çatı var, kıymetini bilelim…