Önceki yazıda her ne pahasına olursa olsun, üretim yapmanın ve bu üretimleri etkin ve rekabetçi bir şekilde sürdürmenin önemini vurgulamayı denemiştik.
Güncel teknolojiler ile değerleri artırılacak geleneksel ürünlerimizden biri veya birkaçı hedef seçilerek yerli ve dış yatırımcılara orta ve uzun süreli üretime endeksli, rekabet seviyesini yükselten teşviklerle kolaylıklar sağlanmalı.
Bugünkü üretmemeyi destekleyen anlamsız teşvik yöntemleri terkedilmeli.
Yani yetiştirilmeyen buğdaya teşvik verileceğine, olan buğdaydan pasta, makarna, bisküvi yapana teşvik verilmeli.
Zeytin tanesine değil, gurmeleştirilen, markalaştırılan zeytinyağı ve zeytinyağı ilaveli türlere teşvik verilmeli.
ARI KOVANINA DEĞİL, BAL ÜRÜNLERİNE DESTEK.
Kopya, taklit, sahteciliğe değil, üreticiliği yaratıcılık ile evlendirip yüksek katma değer yaratımına destek ve teşvik verilmeli!
Hep es geçilen, göz ardı edilen belki de ne olduğu anlaşılamadığı için araziye inebilen hiç bir çalışma yapılmayan İnnovasyon çalışmaları bu sektörlerde, daha pazarlanabilir ürünleri yaratmada şarttır.
HERŞEYİ BİLDİĞİNİ ZANNEDEN, NE BİLMEDİĞİNİ BİLEMEYEN İNSANDIR.
Dünyanın en gelişmiş 10 ülkesi içinde olan, Fransa, İtalya ve İspanya ile ilgili yapılan marka ve ürün bilinirliği araştırmaları, en tanınan marka ve ürünlerinin hiç de bu ülkelerdeki devasa sanayilerin en bilinirler olmadığıdır.
Bilinirlikte ilk 10’da 8 marka ve ürünün, gıda, giysi, hizmet ve yaratıcılık temelli olan peynirler, unlu mamuller, şaraplar, alkolsüz içecekler, çikolata ve şekerlemeler, moda hazır giyim ve ayakkabı, parfüm ve takılar ve de, her türü ile turizm, ticaret ve eğlence hizmetleridir
Yani onlarda var olan bu ürün, hizmet ve gelir kaynaklarının tüm girdileri bir şekilde bizde de var.
Ama gel gör ki, onların bu ürünlerin korunması ve gelişmesi için yaptıkları hiç bir faaliyet ve gayret bizde düşünülmüyor bile.
Eh işte varlık içinden yokluğa ve dilenciliğe giden yol da her halde bizimkilerin icraatı.
EN FAZLA BÖYLE MUKTEDİRLERİN ZARARLARINDAN KORUNMAYA İHTİYACIMIZ VAR!