Ben buyum...

' Ben Buyum...' demek insanı olduğu yerde saydırır. Gelişme olmaz. Bir kısır döngüde kalakalırsınız...

' Ben Buyum...' demek insanı olduğu yerde saydırır. Gelişme olmaz. Bir kısır döngüde kalakalırsınız...
Bu söz, sizin kendinizden, davranışlarınızdan hoşnut olduğunuzu gösterir. Değişmek istemezsiniz; hatta değişme gereği bile duymazsınız.
O zaman da bostanda, gözleri kapalı dönen DOLAP BEYGİRlerinden ne farkınız kalır?
Çalım atarsınız ilşkilerinizde... Ben buyum... Kendini beğenmişlik diz boyu... Burnunuz bir karış havada...
Bu mu iletişim? Bu mu sevgi alışverişi? Geçiniz efendim... Siz kendinizi ne zannediyorsunuz kuzum? Dünyanın ekseni sizmişsiniz gibi ne bu havalar?
Unutmayın, bir gün yalnız kalacaksınız, hem de YAPAYALNIZ ... O gün pek de uzak görünmüyor...
İnsan neden böyle düşünür ki? Bence başkalarına duyduğu güvensizlikten... Güvensizlik KORKU demektir...
Korku da içine kapanmak, etrafına kalın bir kabuk örmek, yüksek duvarlarla etrafını çevirmek demektir...
Hazır olun o zaman herkesten ve her şeyden soyutlanıp yaşayacaksınız... Ruhsuz ve renksiz dünyanız sizin olsun... Teşekkürler ben almayayım...
HOŞÇA KALIN...
BEN SEVGİ ORMANIMA UÇABİLİR MİYİM?
ORADA SEVGİNİN DEĞERİNİ ANLAYANLAR BENİ BEKLİYOR...
GÖZLERİNİN MERHABASI
bir akşam
gözlerinin merhabasında
buluşuverdik ansızın...
yüreğimiz
mis gibi bir kahve molasında
hatırına
tüm kırk yılların...

ya da birlikte çıkılan
uzun ve ışıklı bir yolun
yasemin kokan başlangıcında...

Ayşe TURAL

' BEN HER ŞEYİ BİLİRİM' EDASI...

Yaşamınızda bu türle sık sık karşılamışsınızdır. Hem akıl sorarlar hem de yine bildiğini okurlar...

Eğer soruyorsan en azından bazı düşüncelere katılır ve uygularsın... Her şeyi bildiğine inanıyorsan o zaman sormayacaksın kardeşim...

Öğretmek söz konusu olduğunda, hemen öğretmenler (ve tabi ki kendim) aklıma gelir. Bu sıkıntıları en çok ÖĞRETMENLER yaşamıştır inanın.

Öğrenmek istemeyen, bu konuda ayak direyen, inat eden, sabit fikirlilerle çok karşılaşmışlardır...

Şu anda bu yazıyı okuyan pek çok öğretmenimin kafasını salladığını görür gibiyim...

Toplumlarda BİLMEDİĞİNİ BİLMEYEN o kadar çok insan var ki!
Okumuş cahil misali...

Oysa gelişmenin ve ilerlemenin tek yolu neleri bilmediğimizi fark etmek ve eksiğimizi severek tamamlamaktır...

Hani halk arasında pek sık tekrarlanan bir öykü vardır:
' Deneyimli kadın, yeni evlenen komşusuna incitmeden öğretmek adına, her gün yapacağı yemeği tarif edermiş.

Yarın fasulye pişireceğim. Fasulyeleri geceden ıslatırım.... diye başlarmış anlatmaya...Taze gelin de, o anlatırken hep BİLİRİM BİLİRİM dermiş.

Bir gün kadının canı sıkılmış, ' Dur ben sana bir oyun oynayayım da gör...' demiş.

Yaprak dolmasını nasıl yaptığını anlatmış... Anlatmış ama en sonunda da yaprakları iplikle bağladığını da eklemiş... Sonuç malum... Gelin sofraya iplikli dolmalar koymuş...

İnsanoğlu, öğrenmeyi sevmeli... Çocuk yaşlarda başlar bu eğitim. Ne iş yaparsanız yapın, onu keyifle, neşeyle, mutlulukla yapın... Ki sizi gören çocuklarınız da aynı keyfi tatsın...

Bence en büyük erdem neleri bilmediğinizi kabul etmek ve hemen öğrenmeye başlamaktır...Öğrendikçe hayatın içinde yer alırsınız, dışlanmazsınız...

Sevgiyle kalın... Geceniz güzel olsun efendim....

ŞİİR OLUYOR

tan ağarırken
gün yaprağa değiyor
gülümsüyor çiçek
günaydına duruyor evren
şiir oluveriyor...

bir kırlangıç kanadı
ansızın dokununca buluta
nisan yağmurları yağıyor
ebemkuşaklarınca
gönlüm şiire boyanıyor...

bakışların dokununca tenime
al basıyor yanaklarımı
deli gibi çarpıyor kalbim
aşkınla sarhoş ruhum
derinden derine şiir kokuyor...

Ayşe TURAL

BİR KENTİ YAŞAMAK…

Yaşadığım yerleri hep sevmişimdir. Bilirim ki, bir yeri sevmekle başlar her şey… Sevdiniz mi gerisi tamam… İnsanını, sokağını, ağacını hatta çöpünü bile seversiniz o zaman…

SEVMEK KOŞULSUZDUR çünkü … Koşulladığınız anda sevgi, çıkara dayanır veeee gitgide azalır…

Bir kenti yaşamak kısa bir zaman dilimine sığmaz elbette…

Havasını koklayacaksınız…
Suyunu içeceksiniz…
Hem de kana kana…

Sonra mı?
Sonra sokaklarını arşınlayacaksınız…
Sıcağında, yağmurunda çamurunda…

OLSANIZ/ OLUVERSENİZ

hani benim için
hatırım için
bu akşam
nisan olsanız, diyorum
oluverseniz...

taksanız/ takıştırsanız
kırmızı rujlar sürseniz
bahar gibi açılıp saçılsanız hani...

gelmeleriniz/ gitmeleriniz
küstüm çiçekleri gibi
nazınız niyazınız olsa...

benim için
güzel hatırım için
kasım ya da aralık olsanız
oluverseniz...

güz yaprakları misali
süzülse gözyaşlarınız
dökülse ellerinize...

bir gece vakti
ipeklere sarınsanız
inerken merdivenlerde
gül kokunuz kalsa
diyorum...

sizi uğurlarken geçmişe
elvedalarınızda
iç çekişlerinizde
ben de olsam, diyorum...

Ayşe TURAL

BENİ ŞAŞIRTANLARA BAYILIYORUM...

Eve yakın markete hemen her gün uğrarım... Çalışanlarla da aram iyidir... İsimlerini öğrenir, biraz sohbet ederim.

Geçenlerde yeni bir eleman başladı... İşi öğrenmeye bu kadar meraklı olanını görmedim... Gerçekten...

Adını soruyorum... AYŞE... Adaşız yani...

Acelem var, şunları bana getirebilir misin, diyorum...
Elbette efendim, seve seve... Başka bir arzunuz var mı, diye soruyor...

Dallarda şakıyan serçelere benziyor... Hep gülümsüyor.. Ne isteseniz koşa koşa bulup getiriyor... Kocaman iri kara gözleri, omuzlarına dökülen saçlarıyla ' Sevin beni' der gibi...

Bugün bakıyorum kasada oturuyor... İşi kaptı demek ki! Nasıl seviniyorum, bilseniz...

Beni görünce: A siz miydiniz? Işığınızdan gözüm kamaştı! diyerek yerinden kalkıyor...

Olamaz diyorum... Bazı sözler öğretilmez... Ezberlenmez... Güzellik yürekten gelince bambaşka oluyor...

Gençlerle ilgili umutlarım büyüyor... Büyüyor... Tüm evreni kaplıyor...

Güzel gün dileklerimle...

DÜN ve BUGÜN

dün
önce düşünmeyi öğretmişlerdi sana
beynini kullanabildiğince...
ardından, hissetmeyi
belki öfkeyi
gözyaşını
sevmeyi
inadına çooook sevmeyi...
fizyolojik duyarlılığınsa en son sırada...

bu yüzdendi destansı aşklar
bu yüzdendi Leylalar, Mecnunlar...
uğruna ölünen aşklar bu yüzdendi.

bugün
yer değiştirdi
tepe takla oldu her şey
fizyolojin bozuldu
duygusallık hızlı tüketmenin ivecenliğinde...

sanal aşklar uçurumunda
sen de kayboluyorsun...

ya düşünselliğin?
boşuna arama
o en son sırada

baksana
kan gövdeyi götürüyor yine
DÜNYADA...

Ayşe TURAL

GELİN KANDIRAN GÜNEŞİ

Her bölgenin, her yörenin çeşitli olaylarla ilgili yakıştırmaları, ilginç mini öyküleri vardır. Kıbrıs'ta kullanılan bu deyim Türkiye'de de var mı bilmiyorum...

Derler ki, yeni gelinler evlendikleri ilk günlerde, zamanı pek kestirmezler.

Komşuya gider. Sohbet tatlı... Bir türlü
kalkıp eve gitmeyi canı istemez. Oysa akşam yemeği yapılmamıştır.

Günün akşama yaklaştığı saatler... Güneş iki mızrak boyu yukarda olur.

Güneşe bakarak ' daha akşama çok var ' der.

Tam da o saatlerde / çok dikkat ettim / güneş alabildiğine parlak olur. Sanki hiç batmayacak gibi...

Oysa tam yedi dakika sonra, güneş hızla ufka yaklaşıp gözden kaybolur...

Gelin akşam yemeğini pişiremeden güneş batar...

( Yıllar önce öğrendiğim bir deyimdir. Güneş iki mızrak boyu yüksekteyse ben saatime bakarım... Gerçekten de o dakikayı yakalarım... 😄😄😄)

İZMİRLİLER
sizin için...

İZMİR AKŞAMLARINDA

hey, koca şehir
sen büyüdükçe
ben küçülüyorum yanında
ayak seslerin çoğaldıkça
azalan yalnızlığım oluyor...
seni anlamak gerek

'denizi kız, kızı deniz ' mi kokarsın?
sana gelenler
bir sevdaya tututlur derler...

doğru mu vefasızlığı güzellerinin
yüreğimin yarısını getirdim sana
öte yarısı şafakların arkasında...

yıldızlarından bir kucak ver
buğulu akşamlarında yükselen ıtırdan da
bir o kadar kat içine
başdöndüren cazibeni de karıştırırsan
' Aşk iksirim' olursun unutma...

ıslak kaldırımlarında
hüzünleri koluma takıp yürümek
bilsen ne kadar güzel!

sonbahar yapraklarında
ekim yazıyor
solgun bahçelerde aşk kolkola
başımın üstündeki çınardan
akşam güneşini içiyorum...

bütün sokakların
denize inermiş gerçekten...
büyülü güzelliğine
aşık olmak işten bile değil...

iyi ki
yüreğimin yarısını bırakıp gelmişim
yoksa sen
bu fettanlığınla
beni bile baştan çıkarırdın...

Ayşe TURAL

KENDİMİZ İÇİN YARATTIĞIMIZ DÜNYAMIZ

Zaman zaman iç dünyama dönüp iyisiyle kötüsüyle kendimi sorgularım...

Olumsuzluklar beni fazla üzmez. Sadece durup düşünürüm.
Çözebilir miyim, diye bakarım.

Onlardan hangi dersi çıkarmalıyım acaba, diye de düşünürüm...

Yaşamın bir KELEBEK ömrü kadar olduğunu bilirim. Genellikle kendim için yarattığım dünyamdan hoşnutumdur...

Yaşadığım her anın tadının damağımda kalmasına izin veririm.Düşüncelerim, duygularım, yaşamdan aldığım zevk beni kolay mutlu eder.

Çünkü hoşlanabileceğim olayları başlatabileceğimi, buna gücüm olduğuna inanırım.

Yaşam, güçlü ve yere sağlam basanlara güzel ve iyi yüzünü gösterir. Doğru düşünmek, gayret etmek, sabırlı olmak, paylaşmak...

Bütün bunlar, bence yaşamın güler yüzünü görme şansı verir insana...
UMUTLA, MUTLULUKLA ve SEVGİYLE...

SANKİ

sanki
tutunamadığım dalsın
üstelik
maviden yeşile,
güneşe boyanan yanımsın...

sıkıntılı bir saplanış yüreğimde
hiç azalmamacasına...

silik kartpostallar gibi yüzün
renksiz
kokusuz...

nedendir bilinmez
bir yürek çarpıntısı
dünden kalma bir ivecenlik...

unut...

sen
dingin limanlarıma
demir atamazsın...

Ayşe TURAL

SEVGİ DOLU ZAMANLARA YÜRÜMELİ İNSAN...

Sahip olduklarımızın farkına varıp şükredebilmek güzel bir duygudur.

Bizi sakinleştirir…
Mutlandırır…
Günlük hayhuy içinde kıskançlıklarımızı önler…

HAYAT,
küçük didişmelerle, kendimizi yiyip bitirmelerle geçmez.

En doğrusu dingin (huzurlu) nefes alışlarla, birlik ve dayanışma içinde, sevgi dolu zamanlara yürümeli insan...

Uyu Küçüğüm

uyu küçüğüm
uykuların güzelliklere açsın
kapılarını...
büyü küçüğüm
gönlün sevgilere açsın
kanatlarını...
sen
uç uçabildiğin kadar
mutluluğa...
Bu haber 2999 defa okunmuştur

:

:

:

: