Sayın Cumhurbaşkanım,
ABD’ye aşağıdaki duygu ve düşüncelerle gitmeniz ve Kıbrıs Türkü adına aşağıdaki görüş ve önerileri dikkate almanız en içten dileğimdir.
Temas ve önerileriniz öncelikli olarak KKTC’nin ve Kıbrıs Türkünün varlığı, güvenliği, bağımsızlık ve egemenliği yanında Anavatan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de stratejik varlığına, güvenliğine ve etkin garantörlük haklarına asla gölge düşürmemelidir.
Uluslararası hukuk ve antlaşmalar Kıbrıs adasının siyasal yapısında, egemenliğinde ve uluslararası kimliğinde Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halklarına eşit söz ve temsil hakkı tanımıştır. Uluslararası camia ve Güvenlik Konseyi Kıbrıs’ın bu temel gerçeğini göz ardı ederek ve Rum kanadının silah zoru ile gasp ettiği egemenlik ve uluslararası temsil yetkilerini tüm Kıbrıs adına geçerli sayarak tarihi bir hukuksuzluğa taraf olduğu sürece Rum kanadı 45 yıllık çözümsüzlük dansını devam ettirecektir. ABD, bu oyuna son verilmesinde tarihi bir sorumluluk altındadır.
Amerikan Kongre ve Senatosu’nda etkin olan Rum-Yunan Lobisinin şöven, maksimalist yaklaşımlarının, Kıbrıs’ta çözümü zora soktuğu gerçeğini en iyi bilen ABD yönetimidir. 1975 yılında Yunan Başbakanı Karamanlis, AHEPA’nın aşırı taleplerinin frenlenmesi için ABD yönetiminden yardım istediğini Kissinger anılarında zapta geçirmiştir. Bu itibarla, ABD yönetiminin, Rum ve Ermeni lobilerinin ortak etki alanından soyutlanmış, dengeli ve adil bir yaklaşımı Doğu Akdeniz’de sergilemesi bölge barışı açısından fevkalade önemlidir.
Kıbrıs’ta 1974 Barış Harekatı ile tesis edilen iki kesimli bir Kıbrıs’ta, egemen iki ayrı Devlet, siyasal açıdan iki eşit halk, iki eşit demokrasi gerçeği Nisan 2004 Annan Planı Referandumu ile birlikte BM nezdinde fiilen tescil edilmiştir. Bu gerçekle birlikte, BM ve AB, referandum iradesini esas alarak, KKTC’ye uygulanmakta olan hukuksuz ambargo ve izolasyonların kaldırılmasını dünya ve tarih önünde ilan etmişti. Bu geç kalınmış taahhütlerin yerine gelmesi ve her iki Halka eşit muamele sürecinin başlatılması Kıbrıs’ta kalıcı bir barışın temel taşıdır. Tarafların yeni bir ortaklıkta en büyük güvenceleri kurucu parametrelerdeki eşit statükolarıdır. “Status quo ante” her iki tarafın siyasal eşitliğini, iki kesimli bir coğrafyada, egemen ayrı devlet hakkını ve uluslararası kimliğini, güvence altına almalıdır.
Bu temel konularda Kıbrıs Türk Halkı, 45 yıldan beri haksız, hukuksuz ve fevkalade ağır bir mağduriyet altındadır. Güvenlik Konseyi ve uluslararası camia Kıbrıs Türk halkına borçlu olduğu kadar hiçbir topluma bu denli ve bu kadar uzun bir süre borçlu kalmamıştır. ABD, 21’inci asrın bu en büyük haksızlığına ve kabul edilemez insanlık ayıbına son verilmesine öncülük etmelidir.
Rum kanadı görüşmeler sürecini Kıbrıs’ta mutlak bir Helen egemenliğini tesis etmenin aracı olarak kullanmaktadır. Rum tarafında en yetkili ağızlar, Rum Ulusal Konseyi, “iki kesimli, iki toplumlu federasyon tezini ve iki halk arasındaki eşit siyasal kimlik” esaslarını hiçbir zaman benimsemediğini, bu kavramları prosedürel bir taktik ve oyun olarak gördüklerini, ana amacın ise “çoğunluğun egemenliğine dayalı üniter bir devlet yapısı” olduğunu açıkça ifade etmektedir. GKRY’nin hukuksuz AB tam üyeliği, bu tür tehlikeli yaklaşımlara AB içinde meşruiyet kazandırmakla, Kıbrıs’ı tam bir çıkmaza ve Doğu Akdeniz’i yeni bir istikrarsızlığa sürüklemektedir.
Kıbrıs Türk halkı üç nesil insanımızın geleceğini yeni bir belirsizliğe terk edemez! Bunu isteme hakkı kimsede yoktur! Geleceğimiz açısından Rumların insaf ve icazetine davetiye çıkaranlar tarihi bir yanılgı içindedir! Obama yönetiminde ABD’nin, KKTC’nin coğrafyadan silinmesini amaçlayan ittifak ve koalisyonlara itibar etmeyeceğine ve Kıbrıs Türk halkının ulusal güvenliğine, bağımsızlık ve egemenliğine saygı, anlayış ve destek vereceğine inanmak istiyoruz.