Ağlayana omuz, inleyene çare…

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce, değerli olabilmeli hayat! İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini; ağlayan birine 'gül', inleyen birine 'sus' dememeli! Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli” diyenler ile tamamen aynı kanaatteyim...

Cuma günleri kendimi bazı anlarda ana, baba, yalnızlığında bulduğum an onlara gönderdiğim duaların korumasında olduğumu hissedenlerdenim. Kim bu hisleri hissetmez ki? Ana baba, eş desteği her insanın inanılmaz isteği olma halini hiç bir zaman kaybetmeyen 5 duyunun bir anda insan zihninde yer edişidir... Her Cuma günü olduğu gibi bu gün de babam Hüseyin Özdemir'in bizlere mirası, anılarını, yazdığı kâğıtlar üzerinde gözlerimi dikkatle gezdiriyorum... Babamın hayatında çok zorluk çektiği günler varlığı, şimdiki öğrencilerin şanslı olduğu, kendilerinin, sokaktaki elektrik direkleri altında soğuk ve sıcak gecelerde ödevlerini yapabildiklerini, her zaman, hem bize, hem torunlarına devamlı öğüt veren baba, dededen ziyade bir öğretmen ruhu ile konuşandı... Yazdıklarını okumaya devam ediyorum ve anlıyorum ki; babamın hayatında Omorfo Öğretmen Koleji'nin kendisine verdiği tecrübenin farkındalığını var ve şöyle ifade ediyor... Bu kolejin sayılı ilk mezunları arasından olmuş bir öğretmen olarak, birçok okullara gidişlerinin, öğretim metotlarını, psikolojisini öğrendiklerini, çok sayıda kitap, İngilizce, coğrafya, fen konusunda kendilerine ait modern öğretmenler yetişmesinde etken olduğunu da notlarına eklemiş olduğunu okuyorum... Babam Larnaka'ya öğretmen olarak gitmeden önce nikâhlanmam gerekiyor diyendir... Eş seçimini yaparken, köyün güzel kızlarını gözden geçirdiğini ve kendine uygun kızın merhum öğretmen Şakir efendinin 18 yasındaki kızı 'Fatma' olduğuna karar verdiğinde kendisinin de 22 yaşında genç bir öğretmen olduğunu yazmıştır... Annemin köyün dışındaki şeftali denen su kuyularından su çekip, testi omuzunda eve su taşıdığını, dikiş-nakış, tezgah çorap dokuma yaptığını, pamuk kozaları ile yaktığı bahçedeki fırında ekmek, çörek pişirdiğini, anneme babasından Yenağra köyünde 80 dönüm arazi kaldığını, nohut, böğrülce, mercimek gibi mahsulü aldıklarını yazan babam, annemin bir öğretmen için ideal bir eş olacağına karar vererek onunla anlaştığını ve nikâh kıydıklarını belirtmiştir...

Düğünleri bir yıl sonra olacağı için annemin köyde kaldığını her Perşembe okuldan sonra Larnaka'dan Nergisliye bisikleti ile adeta köye uçarak gittiğini mesafenin 24 mil olduğunu yazarken Cuma gün tatili sonrasında Larnaka'ya iki saatte vardığını, notlarına yazarken Larnaka'nın denizinden köye doğru esen rüzgarın, köye gidişinde merhametli, dönüşünde acımasız olduğunu bütün bir samimiyet içerisinde itiraf eden olmuştur... İnsan ailesini, yanındakilerini aralarından ayrılan eş dost gibi her bireyi Cuma günlerinin manevi hissiyatı ile daha çok, özlemekte zor günlerinde olduğu kadar sevinçli günlerinde de onlara apayrı bir ihtiyaç duymaktadır...

Babamın anılarını 2. dünya harbinin hüküm sürdüğü yıllarda bırakıp şimdiye, günümüze dönüyorum... Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde erkene alınan genel seçimleri için belirlenen adayların sosyal medya hesapları dâhil verdikleri demeçleri, haberleri okuyor ve seçime az bir süre kala zihnimdeki istikrar kelimesinin diğer KKTC seçmeni belleğinde de önemli yer tuttuğunu fark ediyorum... Seçmen, koalisyonsuz bir hükümet modeli arzu etmektedir... Mührünü kullanacaktır, deneyimi dikkate bunu dikkate alacaktır. Seçmenin oyunu bu yönde kullanacak olması, müreffeh bir geleceğin teminatı olacağı gerçeği vardır... Bu gerçekten hareketle, Cuma günün anlamında ve duasında daha güzel günlere varmak için seçim gününün bekleyişindeyiz...


Bu haber 5234 defa okunmuştur

:

:

:

: