Rumlara cesaret veren AB’ileri sonunda ortaya çıktı. Türkiye’ye karşı Rumların yanında olduklarını deklare ettiler.
Üç gün önce yazdığımız köşe yazısında, Akdeniz’de tırmanan gerilimin düşürmek için “Avrupa Birliği (AB) besleyip büyüttüğü şımarık çocuğu bir an önce durdurmalı, gerekirse kulağını çekip nasihat etmelidir” diye yazmıştım.
Ama anlaşılan şımarık çocuğun arkasında durmaya devam edecekler. AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’in açıklamasına bakılırsa, şımarık çocuk daha da şımartılarak bölgenin başına bela edilecek. “Türkiye'nin davranışlarına şiddetle karşı çıkıyoruz' diyen Juncker’in bu sözlerinden hemen sonra cesaret bulan eski Yunan Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos’un incileri de bize yeteri kadar ipucu veriyor.
Ne diyor eski Dışişleri Bakanı Pangalos?
“İyi Türk sadece ölü Türk’tür. Ben buna inanıyorum. Çünkü iyi bir Türk tanımadım. Temel değerlerden yoksunlar. Türk’ün hukuk kavramı yok…”
İşte hümanist (!) AB’nin, çağdaş Yunanistan’ın (!) bakışı.
Gizlemeye çalışsalar da o büyük değerler atfedilen Hıristiyan Kulübü AB’nin yaklaşımı da Pangalos’tan farklı değil.
Buradan müzakere masasında Türkiye’nin garantisinden vazgeçilebileceğini savunup, “AB varken, Türkiye’nin garantisine ihtiyaç yok” diyenlere sesleniyorum.
Karşınızda “İyi Türk sadece ölü Türk’tür” diyen bir yaklaşım var. Dışişleri Bakanlığı’na kadar yükselen bir kişinin ağzından dökülen bu sözler, Rum-Yunan ikilisinin bilinçaltındaki fikri bize gösteriyor.
Türkiye ya da KKTC’de, “En iyi Rum, ölü Rum’dur” diyen biri, bırakın bakan olmayı, sade vatandaş bile olsa nefretle kınanmaz mıydı?
Bütün bu gelişmeler ışığında gerçekleri görmemek, kafamızı kuma gömmek anlamına gelir. Kafamıza kuma gömmeyelim.
*****************
Meclis’teki tansiyon
çok acil düşürülmeli
Cumhuriyet Meclisi’nde, Milli Eğitim Bakanı Cemal Özyiğit ile Zorlu Töre arasında başlayan, daha sonra Zorlu Töre ile Doğuş Derya arasında süren o gergin üslup bir an önce terk edilmeli.
Çünkü bu gidişat, hükümeti oluşturan dört parti arasındaki uyumu da daha işbaşı yapmadan bitirir. Nitekim Afet Özcafer dün yaptığı açıklamada “Her ortamda birileri aleyhine konuşmak zorunda değiliz. Yaşananlarla ilgili özellikle hükümetteki dört siyasi partinin başkanına ve vekillerine büyük görev düşüyor. Uyarılar yapılmalı, gerekli disiplin sağlanmalı” diyerek, Demokrat Parti’nin rahatsızlığını açıkça dile getirdi.
Hemen ardından Başbakan Erhürman’ın “Siyasi gündemlerle vakit harcamak için değil halka hizmet için yola çıktık. Bunu asla unutmayacağız” açıklaması gündeme geldi.
Ve sonunda Doğuş Derya’dan gelen özür açıklaması da şunu gösterdi. Yaşananlar CTP içinde de huzursuzluk yarattı.
“Zorlu Töre’ye söylediğim o kelime yanlıştı. Zorlu bey benim düşmanım değil. O öfkeyle o lafı etmemem lazımdı. Pişmanım” diyen Doğuş Derya’nın açıklaması, tansiyonun düşmesi için ilk adım olmalı.
Bu konuda Afet Özcafer’in dediği gibi en önemli görev hükümeti oluşturan partilerin milletvekillerine düşüyor. Çünkü icraat makamında onlar var. İcraat peşinde olanlar, bu tartışmalarla vakit kaybedemez.
Hükümet ve vekilleri bir an önce bu tartışmalardan sıyrılıp, halkın sorunlarına odaklanan bir yaklaşım geliştirmeli. Aksi halde bu hükümetin görev süresinin çok uzun olmayacağını bilmeliyiz.