Bir grup yazar arkadaşıyla öğle yemeği yiyen Ernest Hemingway, arkadaşlarına çok kısa bir öyküyle bile insanları hüzünlendirebileceğine dair bir iddia ortaya attı.
Elbette, diğer yazarlar buna inanmadılar. Hemingway her birisine masanın ortasına 10 dolar koymasını ve yanılıyorsa aynı miktarı kendisinin ödeyeceğini söyledi. Haklı çıkarsa, bütün parayı alacaktı.
Bir mendilin üzerine hızlı şekilde altı sözcük yazan Hemingway, onu arkadaşlarına uzattı. Arkadaşları tek bir kelime dahi etmeden bu parayı ona verdiler. Altı sözcük ise şuydu:
'For sale: Baby shoes. Never worn.'
Türkçesi şöyle...
'Satılık: Bebek ayakkabıları. Hiç giyilmemiş.'
Bu dünyada nice hayaller kuruyoruz. Nice beklentilerle yaşıyoruz. Bazen gerçekleşiyor, bazen gerçekleşmiyor. Ama günün sonunda elimizdekilerle yaşamaya alışıyoruz.
İsyan etmek yerine şükretmek, bardağın boş tarafı yerine dolu tarafını görmek, hayatı daha katlanabilir kılıyor.
Allah bize bir ömür verdi. Onu içini istediğimiz gibi doldurmak için sonsuz bir özgürlüğü de beraberinde ekledi.
Biz Hemingway’in altı kelimelik öyküsünde olduğu gibi o bebek ayakkabılarını hiç boş bırakmadık. Onları giydik, eskittik. Sonra nice nice ayakkabılar eklendi o bebek ayakkabılarına.
O ayakkabılar bizi bazen istediğimiz hedefe doğru yürüttü. Bazen tökezledik. Ayakkabı ayağımızdan çıktı.
Ama hep yeni bir ayakkabı bulup yola devam etmesini bildik.
Şüphesiz bazen o ayakkabı çok konforlu oldu. Ama bazen bizi sıkan ayakkabıları da giymek zorunda kaldık.
Ama her ne olursa olsun, çıplak ayakla yürümek zor olduğundan belki de hep dayandık.
Ayaklarımız kanasa da yürümeyi bildik. Çünkü yürümesek düşecektik.
Çocuk zamanlarımızın bayram sabahlarındaki yeni ayakkabılar gibi olmuyor şimdi giydiğimiz hiçbir ayakkabı. Biliyorum…
Ama ömrümüzün son çeyreğinde, bizi sevdiklerimize götürecek o ayakkabı için…
Son nefeste hiç pişman değilim demek için…
Bu hayatta öğrendiğimiz her şeyi geride kalanlara bırakmak için…
Son bir kez düştüğümüz yerden kalkıp yola devam etmek için…
Sol yanımızdaki o mücevhere tutunup, “hadi yeniden başlayalım” diyelim…
İyi pazarlar…