Gelişim ve yeni öğrenmelere yönelik, doğru yönde kürek çekme duruşunda olanlar bilirler ki; kimse kendisinden başka bir insanın bilgisi, becerisi veya tutumuna ait noksanlardan mesul değildir.Dolayısıyla insanın eleştireceği de, geliştireceği de, iyileştireceği de ancak ve ancak kendisidir.
Gelişim ve yeni öğrenmelere yönelik, doğru yönde kürek çekme duruşunda olanlar bilirler ki; kimse kendisinden başka bir insanın bilgisi, becerisi veya tutumuna ait noksanlardan mesul değildir.Dolayısıyla insanın eleştireceği de, geliştireceği de, iyileştireceği de ancak ve ancak kendisidir.
Bununla beraber öğrenmeye ve gelişmeye olan ilgimiz, sevgimiz sebebiyle de çevremizde yürütülen eğitim ve gelişim faaliyetlerine fırsat buldukça katılmaya, yine aynı kapsamda çeşitli yayın ve platformlarda yayımlanan yazı, makale vb. paylaşımları takip edip okumaya ve faydalanmaya çalışıyoruz.
Bu platformlarda zaman zaman dikkatlerden uzak olmayan bir konu ise ne yazık ki şu; benzer alanlarda çalışma yapan kişilerin çalışmalarının genellemeye tabi şekilde ve katkı sunma yaklaşımından da uzak biçimde eleştirilmesidir.
Ayrıca İnsan Kaynakları üzerine konuşurken ve paylaşım üretirken İnsan Kaynaklarının değişmez temel paradigması kıymetinde bulunan ‘’İnsan Odaklı Yaklaşım’’ düsturundan uzaklaşmamamız ve bu önemli yapı taşından kopmamamız gerekmiyor mu?
Katkı sunmak için oluşturduğumuz bu girişten sonra konu başlığımıza dönecek olursak. İşletmeler en iyi İnsan Kaynağı potansiyeline sahip olsalar dahi, bu potansiyelin işletme amaçlarına maksimum olarak cevap verecek hale gelmesi için; yine en çok insanı merkeze alan ve insanı özne değer yapan temel ilkeleri benimsemiş, birlikte öğrenme kültürü gelişmiş, entelektüel organizasyonel duruşa sahip işletme kültüründen, ikliminden destek gerekmeyecek mi?
Peki, bu kültür ve iklim öyle kolay kurulabiliyor ve daha da önemlisi sürdürülebiliyor mu?
Elbette bu durum sadece bu tespiti yapmaktan ibaret değil. Bu kültürü ve iklimi oluşturmak için önce iradi bir mesafe kazanmak, sonra bu sağlam niyet üzerine kurulacak temelin gelişmesi ve sürmesi için her işte olduğu gibi, emek ve bilinçlice çaba gerekiyor.
Özetle bugün tüm İnsan Kaynakları Profesyonellerince prensip olarak benimsenmiş durumdaki bir temel yaklaşım referansı diyebileceğimiz; önce insan demek ve bu misyonu benimsemek sadece halis bir başlangıç noktasıdır. İşin asıl önemli tarafı bu misyonu içselleştirebilmek ve bu anlayış üzerine yürütülecek uygulamalarla bu anlayışı dönüştürüp bütünleştirebilmekte.
Diğer taraftan günümüz kuşağından yetişmiş ve çalışma sahasına henüz yeni katılmış genç yeteneklerin de: işletmelerden ve dolayısıyla işletmeleri temsil eden uygulama örüntülerini yürüten departman konumundaki İnsan Kaynaklarından öncelikli beklentileri; en çok da yukarıda sıraladığımız eksende, yani bizim için değerlisin ve potansiyelini gerçekleştirmen için senin yanındayız, mesajını etkili biçimde oluşturup yansıtabilmekle, örtüşüyor, kesişiyor.
Sonuç olarak; işletmelerin yetenek kaybını önlemeleri ve bu yetenekli iş görenleri bünyelerine çekip, sonrasında elde tutmaları ve işletmede üretimde devamlarını sağlamaları ve yetenek devir oranını kontrol altında tutup yönetebilmeleri bakımından öncelikle, yukarıda değindiğimiz bütünsellikte bir organizasyonel duruşa sahip bulunmaları gerekiyor.
Yani temel olarak insanı özne ve merkeze alan bir işletme yönetimi anlayışı. Bu duruş ve iklimden hareketle güçlü bir İnsan Kaynakları yapısı. Bu desteği yanına almış İK yapısının ise, benimsenen İnsan odaklı ilkeler çerçevesinde uygulamaları yürütecek ve bu önemli sorumluluk anlayışını temsil edecek İnsan Kaynakları Yöneticileri ile İK departmanının tüm Ekip Üyelerinin sinerjisiyle de; amaçlarına ilerleyen işletme, bulunduğu işletmede çalışmaktan mutlu çalışanlar, bu işletmeden hizmet alan memnun müşteriler ise, bu korelasyonun beklenen çıktıları olarak kendini sergileyecektir.
Unutmamak lazımdır ki odağına insan yerleştirilen her eylem sevgiyi,saygıyı ve kollektif anlayışı geliştirecektir.