Girişimcilik (entrepreneurship) deyince ilk aklımıza gelen, daha önceden denenmiş veya tamamen yeni bir iş fikri ile kendi şirketlerini kuran cesaretli insanlar oluyor. Hepimiz bu girişimcilerin sıfırdan nasıl dev imparatorluklar kurduklarını bir yerlerde hayranlık ile okumuşuz veya duymuşuzdur. Bill Gates, Steve Jobs gibi modern çağın girişimci kahramanları, tıpkı Don Kişotun yel değirmenlerine saldırması gibi büyük bir cesaretle dönemlerinin endüstri devlerine kafa tutmuş ve başarılı olabilmişlerdir. Yaptıkları işe kendilerini o kadar inandırmışlardır ki, üniversite eğitimlerini dahi yarım bırakıp evlerinin bir odasında ya da küçük garajlarında sınırlı sermaye ile girişimcilik maceralarına atılabilmişlerdir. Elbette tüm girişimler başarı ile sonuçlanmıyor. Malesef büyük bir bölümü hüsran ile sona eriyor. Ancak başarılı girişimler sonucunda önemli yenilikler ve ilerlemeler gerçekleşebiliyor.
Bugün dünyada girişimcilik, gelişmiş veya gelişmekte olan tüm devletler tarafından desteklenmektedir. Ekonomileri canladırmada, yeni iş imkanları yaratmakta, ürün, hizmet ve süreçlere yenilikler getirilmesinde girişimciler önemli roller oynamaktadır. Ülkemizde de bir çok sektörde 2000 binli yıllardan itibaren girişimcilerin sayısı hızla artış göstermiştir.
En yakın ilişkilerimiz olan ve bugün siyasi olarak da bizi yeryüzünde tanıyan tek ülke olan Türkiye’de de bu anlamda bir hedef belirlenmişti.
Türkiye 1980’li yıllardan itibaren girişimciliğe odaklanmıştı.
Bugün Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi hedef haline getirebilen bir Türkiye’den bu anlamda yararlanmanın yollarını bulmalıyız.
Türkiye’de bugün bu anlamda uluslararası projelerde boy gösteren önemli firmalar var.
Örneğin; Enka, Tekfen, Rönesans gibi onlarca başarılı Türk müteahhitlik firmaları; tekstilde marka olmuş Mavi Jeans, Koton, LC Waikiki gibi niceleri; mobilyada ulusal ve uluslararası bayileri ile dikkat çeken İstikbal, Çilek, Bürotime gibi firmalar; hizmet sektöründe görev yapan Turkcell, Pegasus, TAV, Çelebi gibi büyüklükleri ile bölgemizde önemli söz sahibi olan şirketler; perakende ve medikalde dev zincirlere sahip onlarca Türk firmaları artık sadece Türkiye’ye değil global piyasalara ürün satabilen irili ufaklı yan sanayilerin çoğu geçtiğimiz 30 yıl içerisinde kurulmuş ve hızla büyümeyi başarabilmişlerdir.
Bugün Kuzey Kıbrıs’ta da bunu başarabilecek bir çok firma olduğunu biliyorum.
Dolayısıyla bugün dünyada söz sahibi olmak isteyen bir Türkiye’de girişimciliğin desteklenmesi bir devlet politikası olarak benimsenmektedir. O halde bu Kuzey Kıbrıs’ta da bir model oluşturabilir.
Türkiye’de ki firmalar KOSGEB gibi kurumlar aracılığıyla yeni girişimler teşvik edilmekte ve mevcutların geliştirilmesine katkılar verilmektedir. Eğitimlerden, iş planlarının oluşturulmasına; danışmanlıktan parasal yardım ve hibelere kadar çok geniş yelpazede girişimciler desteklenmektedir. Başlangıçta sınırlı bir sermaye ve birkaç kişiden oluşan bu küçük işletmelerde girişimci ana rolü oynarken zamanla diğer çalışanların da katkıları ile işletmeler ekonomik büyüklüklere erişmelidir. Başlangıçta itici güç girişimci olurken ilerleyen zamanlarda organizasyondaki diğer çalışanlar girişimcinin üzerindeki yükü alabilmelidirler. İşte bu noktada şirket içi girişimcilerin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bill Gatesin Windowsu yaratmasının ardından Microsoftun yaşantımıza kattığı onlarca yeniliğin içerisinde şirket içi girişimcilerin katkısı belki de Bill Gates’ten daha fazla bile olmuş olabilir. Yine aynı şekilde Apple’ın tüm başarısını sadece Steve Jobsa mal etmek ne kadar doğru olacaktır. Evet bu girişimciler ilk adımı atan önderlerdi. Ancak başarıların devamı şirketlerinde çalışan ve sürekli yenilik peşinde koşan şirket içi girişimcilerden geldi.
Şirket içi girişimcilik (intrapreneurship) ve yenilikçilik/inovasyon (inovation) son yılların popüler konularından olmakla birlikte aslında başarılı şirketlerin sürekli yaşadıkları bir gerçekliktir. Yenilikçi ve yaratıcı firmaların kar marjları her zaman mevcudu koruyan ve sadece verimlilikle marjlarını birkaç puan artırmaya çalışan şirketlerin çok çok üzerinde olmuştur. Bu yüzden şirket içi girişimcilik ülkemizde de tüm işletmeler tarafından teşvik edilmeli ve Devlet politikalarında yer almalıdır. Şirketlere büyümeyi sağlayacak esas ivme, bu tip çalışanlardan gelecektir.
Firmalar büyüdükçe daha bürokratik yapıları kullanmaya başlarlar. Bu da şirket içi girişimciliğin ve inovasyonun gelişmesi engelleyebilir. Günümüzde çağdaş işletmeler büyüklükleri gereği ve verimliliği yakalamak adına bürokratik organizasyonlar kursalar bile geleceklerini garantiye alabilmek adına yaratıcılık ve yenilikleri gerçekleştirecek olan kısımlarında organik organizasyonları tercih etmektedirler. Organik organizasyonlar tıpkı girişimcilikte olduğu gibi resmi kurallardan daha uzak, esnek ve hızlı karar alabilen yapılardır. Şirketlerin Ar-Ge, pazarlama, stratejik planlama ve süreç geliştirme bölümlerinde bu tip yapılara rastlanmaktadır. Bu bölümler üretim, kalite, satınalma vs gibi bölümlerin uymak zorunda olduğu firma içi genel kurallardan daha az etkilenirler. Bir nevi kendi iç bağımsızlıkları söz konusudur.