Egemenlik sağlanmadan kalkınma olabilir mi?

Peki egemen olmak ne demektir? Egemenlik ya da hâkimiyet, bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir.

Peki egemen olmak ne demektir?
Egemenlik ya da hâkimiyet, bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir. Egemenlik aynı zamanda bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder.
Sürekli duyuyoruz “Kalkınmış” ve “kalkınmakta olan” ülkeler gibi sınıflandırmalardan bahsediliyor.
. Örneğin Kuzey Kıbrıs kalkınmakta olan ülkeler kategorisinde yer alıyor mudur?
Ya da kalkınma hedefini önüne koyan bir ülke konumunda mıdır?
Hayır.
Kuzey Kıbrıs hiç bir kategoride yer almadığı gibi kalkınma hedefini önüne koyan bir ülkedir.
Günümüzde küreselleşme, liberalizm ve kapitalizm gibi yoğun ilişki yumaklarına bağlı bir boyutta ulusların ve hatta devletler sisteminin egemenlikleri tartışılır görülmektedir. Bir süredir küresel mega-kentlerin dinamikleri daha başka türlü dönmeye başlamıştır.
Bu yazı ana hatlarıyla politik alana karşılık gelen temel kavramları eşleştirirken, öne çıkanları da işaret edecek mahiyettedir.
Altyapı yatırımları ile standart koyabilme süreçleri arasında önemli bir ilişki vardır. Her ikisine hükmeden ise bilgidir. Bilgi süreçlerini yönetmek ise tam bir liderlik sorumluluğudur.
Bütçe kullanarak bir icraat içinde olanların öncelikli işlevlerinden birisi aksaksız işleyen bir sistem kurmak ve bunun için gerekli altyapı yatırımını yapmaktır. Liderler, politikacılar, yöneticilik yapanlar, bu anlamda akla kim geliyorsa, öne çıkmış olanlar için ilk olarak karar verilmesi gereken bir konu vardır: Altyapıya yatırımları ve buna bunu gerekli kılıp denetleyebilecek olan standartların belirlenmiş olması.
Altyapı politik-riskli bir yatırımdır. Zordur, çok sayıda kurum ve kuruluşla koordinasyon ve işbirliğine ihtiyaç duyar, pahalıdır, büyük finansman gerektirir. Etkisi çok uzun sürede alınır. Anlaşılacağı üzere, görünür işlerle kendilerini ön planda tutmak isteyenlerin hemen tercih etmekten kaçınabileceği işlerdendir. Politik süreçlerle ve buna bağlı bürokrasi ile birlikte düşünülürse, “Benim zamanımda bu iş çıkar olarak bana nasıl dönecek?” sorusunun cevabını almayı gerektirir. Çıkar bahsi sadece maddi getiri olmayabilir. Velhasıl altyapıda başarılı olmak vizyon gerektirir, sorumluluk ve cesaret işidir.
Kent dinamiklerimizi gözönüne alalım. Örneğin Kıbrıs’a sürekli göç alıyoruz. Üstelik denetimsiz.Hiç plan ve programlama yapmadan.
Dolayısıyla böylesi hızlı gelişen bir süreçlerde yerel yönetimler neredeyse büyümenin ardından koşturuyor. Önce ihtiyaç ve sorun ortaya çıkıyor, tedbir ve yatırım sonradan geliyor. Gelişmekte olan ülkelerde çoğunlukla durum şöyle; “Bu kent yüz yıl sonra şöyle olacak…” denerek bir altyapı tesis edilmiyor. Bunun yerine alelacele, “Biz soruna bir çözüm getirdik. Bizim sayemizde oldu…” denecek yaklaşıma yönelim sağlanıyor. Gözüaçık politikacılar daha çok bu yöntemi kurgulayarak hareket ediyorlar, kendilerini öne çıkarmak istiyor, yapması gereken işlerde bile alkış alma peşinde koşuyorlar. Bu tam bir “şark kurnazlığı” kokan yöntemdir. Gelişmiş ülkeler ise kentlerdeki yaşam süreçlerinde standartları koyarak öncülük yapmaktalar.
Altyapı yatırımı insanlara, kentlere ve sosyo-ekonomik düzene boyut ekler. Ancak belli standartlar konularak bu konular bir “gereklilik” haline getirilir. Gelişmiş ülkelerde ortaya konan standartlara bakınız: Onlar önce standardı koyarlar, deklare ederler, hedefler, programlar ve bütçeler buna göre oluşturulur, sorular buna göre sorulur, velhasıl icracılar buna göre mukayese edilirler. Standartlar çevre, ekonomi, ticaret, bilim-teknoloji, hukuk, sağlık, savunma, ulaştırma, kentleşme, vs ile ilgiliyse, uluslararası anlaşmalar ve ülke politikaları birleştirilir, hedefler buna yöneltilir. Büyük boyutlu işlerde aktörler küreselleşirler.
Bu noktada politikacıların elindeki bir manevra alanından söz edilmelidir. Eğer politikacılar gelebilecek riskli sorulara karşı başlangıçta önlem almak istiyorlarsa, kendilerine kıstas olabilecek standartlarla oynarlar. Bu nokta, her türlü şekilde algılanabilecek bir manevra alanıdır. Küresel güçlerin kalkınmakta olan bir ülkeye yönelik dış baskının etkisi bulunulan bölgenin ve sürecin önemine göre değişebilir.
İşte bugün Kıbrıs’ın aslında bütününde karşı karşıya kaldığımız hadise budur..


Bu haber 292 defa okunmuştur

:

:

:

: