Kalkınma, toplumun refah düzeyini artırmak için ekonomi, bilim, sanat, demokrasi gibi birçok alanda gelişmek anlamını taşır. Kalkınma sadece paranın herkeste ve bol miktarda bulunması demek değildir; insanların daha üst düzeyde, daha insanca yaşaması anlamına gelir. Ekonomik olarak gelişmiş olmakla beraber kalkınmamış çok sayıda ülke bulunmaktadır. Ekonomi gelişmiştir ama sanat, spor, eğitim, demokrasi, özgürlük ve temel insan hakları geridir. Böyle ülkeleri kalkınmakta olan yerlerden sayıyoruz. Kalkınmayı başlatan ve hızlandıran birçok faktör adı sayılabilir. Bunların içinde en önde geleni eğitimdir. Her işin başı eğitimdir. Ülkede iyi işleyen bir aile ve sokak terbiyesi ve okul eğitimi varsa kalkınmayı buralarda yetişen çocuklar gerçekleştirir. Japonya bunun örneğidir. Ciddiye alınır bir yer altı ve yerüstü zenginlik kaynağı olmamasına rağmen Japonya dünya bilim, sanat, ekonomi ve birçok boyutta önde gelenlerindendir. Bu başarısını sadece evde ve okulda iyi yetiştirdikleri insanlarına borçludur. Bu örnek bize kalkınmanın insan kaynağını geliştirmekle gerçekleşebileceğini anlatmaktadır. Ulusal kalkınma da bölgesel ve kentsel kalkınmaya bağlıdır. Şehirler ve bölgeler kalkınmadan bir ülke kalkınmış sayılmaz. İşte bu noktada şehir üniversitesinin önemi ve kalkınmaya etkisi ortaya çıkar. Bir şehri kalkındıran en önemli etken iyi işleyen bir üniversitedir. Üniversiteler şehirlerin kalkınmasına birçok yönden katkı sağlar, dahası lokomotif bir rol üstlenir. En çok akla geleni öğrencilerin sürekli konaklayan bir turist gibi birer “müşteri” olarak yapacağı katkıdır. Örneğin diyelim ki on bin öğrenci, her biri ayda 300 TL harcama yapması halinde şehir ekonomisine ayda 3 milyon TL (önceki parayla 3 trilyon) girmesi demektir. Bunu şehir esnafı, ev sahibi, kahvehanesi, minibüsçüsü, nihayet bütün şehir bir şekilde paylaşacaktır. Sadece bu da değil, üniversite o şehirde olduğu için orada çalışan akademisyenler, üniversite işgörenleri de aldıkları maaşın büyük kısmını şehir ekonomisine katmaktadır. Bu paralar en başta şehrin nakit sıkıntısını çözer. Öyleyse büyükçe bir üniversite şehir ekonomisinin can damarıdır demek abartılı olmaz. Eğitim günümüzde parayla alınıp satılan bir mal haline gelmiştir ve bazı ülkeler bundan büyük paralar kazanmaktadır. İngiltere’nin en önemli ihraç malı İngilizcedir. Dil öğrenimi için İngiltere’ye giden öğrencilerin bıraktığı para ve dil öğretiminde kullanılan kitaplar İngiliz ekonomisinde büyük bir yer tutmaktadır. Üniversitenin şehre ve ekonomisine katkısı dolaylı yollarla da olmaktadır. Eğitim bilimci Y. Kemal Kaya “başarılı kalkınma süreci bir toplumu değişim bilincine kavuşturmaya dayanır, bu da eğitimle olur” der. Başka şehirlerden gelen öğrencilerin görgü, davranış, yeni yaşayış ve tüketim biçimleri, kültür alışverişi, ulusal kaynaşma gibi sonuçları doğurur. Şehrin kalkınmasında bilgi üretimi de büyük önem taşır. İnsani değerler aşısından sorgulansa da günümüzde bilgi de paraya dönüşen bir ticaret malıdır. Üniversitedeki bilginlerin araştırmaları bilgi üretmeye dönüktür. Her bilim alanı ürettiği bilgiyi önce şehre sunar, araştırma şehir üzerinde ya da şehir merkezli yapıldığından, sağlam ve doğrudan veriler elde edilir. Bilgi üretimi aynı zamanda know-how (neyin nasıl yapılacağına ilişkin teknik bilgi) işlevi görür. Bu bilgi de hem şehir tarım ve sanayisine hem de entelektüel hayatına bir hareketlilik ve verimlilik katar. Şehrin tarihi, arkeolojisi, edebi dünyası araştırılır, yeni ve daha iyilerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.