Eşit gelir dağılımı gelişmekte olan ülkelerin en çok üzerinde durması gereken ve doğrudan kamuya yansıyan, mali gözükse de sosyal boyutu çok daha fazla etkili olan bir konudur.
Peki nedir eşit gelir dağılımı?
Üretim faaliyetlerine katılanların milli gelirden dengeli ve adil bir pay almalarına adil gelir dağılımı adı verilmektedir. Gelirin ne ölçüde eşit ya da eşitlikten uzak dağılmış olduğu ölçmek mümkündür. Buna karşılık “adalet” kavramı, doğası gereği, ölçülebilir olmamaktadır. Gelir dağılımı eşitsizliğinin adalete uygun olmadığı konusunda yaygın bir görüş birliğinden söz edilse de eşitsizliğin hangi boyuta ulaştığında adalete uygun olmayan bir dağılımdan söz edileceğinin belirlenmesi güç hal almaktadır.
Gelirin adil dağılımı, farklı gelir grupları arasında büyük uçurumlar ortaya çıkmasına izin vermeyen dağılım olarak tanımlanmaktadır. Bir ülkedeki milli gelir dağılımının adil olup olmaması, o ülke toplumunun refah seviyesinin, bireylerin gelecekle ilgili iyi ya da kötü beklentilerinin, alınabilecek kolektif kararların etkinliğinin, o toplumun içerisinde yaşadığı veya yaşayacağı bazı sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik sorunların boyutlarının da bir göstergesidir.
Gelir dağılımında adalet olgusuyla ilgili genel olarak, toplumun en alt gelir grubu ile en üst gelir grubu arasındaki fark 8 kat ve daha fazlası ise toplumsal bunalımların ortaya çıkacağı ifade edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bazı dönemlerde bu fark 11 kata kadar çıkmaktadır. Bu da toplumda eğer güçlü bir sosyal dayanışma yoksa sosyal sorunların çıkmasına özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için güvensiz ortamların oluşmasına sebep olabilmektedir.
Bir ülkede gelir dağılımının adaletsiz olması durumunda yeni oluşan servetin tümüne yakın bir bölümü, yüksek gelirli grupların elinde toplanmaktadır. Piyasa ekonomilerinde yüksek gelirli gruplar, üretim malları ve parasal sermayeyi elinde bulundururken buna karşın, düşük gelirli gruplar genellikle bağımlı çalışan ya da küçük serbest meslek sahibi olan geniş halk kesimlerinden oluşmaktadır. Yüksek harcama eğilimine olan düşük gelirli kesim, diğer kesime göre daha az tasarruf yapmakta ve servet biriktirememektedir. Düşük gelirli grupların eline geçen gelir, piyasa mekanizması yoluyla tekrar yüksek gelirli gruplara aktarılmaktadır. Piyasa ekonomileri bu durumlara karşı etkili bir önleme sahip olmadığından, gelir dağılımı düşük gelirliler aleyhine bozulmaktadır.
Gelir dağılımı adaleti ve asgari gelir düzeyinin belirli bir noktanın altına düşmemesi, bir ülkede toplumsal barışın sağlanması ve korunması açısından oldukça önem arz etmektedir. Günümüzde teknoloji ve medya ile sürekli iletişim halinde olan toplum, gelir dağılımındaki gelişmeleri yakından takip etmekte ve ülkelerindeki gelir farklılıklarını sorgulamaktadır. Bireyler arasındaki adil olmayan gelir dağılımı ise, bir ekonomide işsizlik ve yoksulluk gibi sosyal sorunları da etkilemektedir.
Toplumsal barışın olmadığı yerlerde, insanlar arasında güçlü bir sosyal dayanışmanın olmaması nedeniyle, toplum içinde adil olmayan gelir dağılımı, sosyal patlama ve bunalımlar ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan, uygun kamu maliyesi politikaları yoluyla düşük gelir gruplarına transferler sağlamak, asgari ücreti yükseltmek veya asgari ücretten vergi almamak, ayrıca kayıt dışı ekonomiyi kontrol altına almak ve istihdam artırıcı yada işsizliği azaltıcı ekonomi politikaları ve işgücünün niteliğini artırıcı eğitim politikaları uygulamak ülkelerin gelir dağılımı adaletsizliğinin olumsuz etkilerini azaltmaya ve toplumsal barışı sağlamaya dönük uygulayabileceği politikalara örnek gösterilmektedir.