Esas suçlu, siyaseti sandıkta aklayan toplumdur

Adalet olmadı, adalet, hem de hiç. Adaletin kendisi, bu coğrafyaya çok uzak bir beklentidir.

Adalet olmadı, adalet, hem de hiç.
Adaletin kendisi, bu coğrafyaya çok uzak bir beklentidir.
'İnsanların yaşadıkları ülke, vatan, topraklar ya da devlet o insanların mülküdür. Mülkün, yani devletin, ya da vatanın temeli ise adalete dayanmaktadır. Bu doğrultuda devletin temeli olan adalet sayesinde, toplumdaki bireyler eşitlik ilkesi ile temsil edilmektedir.
Hizmet edilmesi gereken devlet değil, topluluktur. Dünyanın her yerinde şuan var olan ve gelecekte var olacak tüm insanları kapsayan topluluktur. İyi bir toplum, devletin yüceltilmesinden değil, bireylerin özgürce gelişiminden ortaya çıkar.
Günlük yaşamdaki mutluluktan, her kadın veya erkeğin içindeki yaratıcı dürtüleri harekete geçirebilecek olan uygun işlerden, sevgiye bürünen ve kıskançlığın kökünü kazıyan özgür, kişisel ilişkilerden ve hepsinden önemlisi yaşama sevincinden ve bu sevincin sanat ve bilimin kendiliğinden yaratımlarında ifade bulmasından.
Bir çağın veya ulusun varlığını değerli kılanlar bunlardır ve devletin önünde boyun eğerek elde edilmezler. Tüm iyilikler bireyin kendi içinde gerçekleştirilmelidir.
Herhangi bir siyasi sistemin en önemli amacı bireyin özgür gelişimi olmalıdır.'
İşte, bunların, bu düşüncenin hayat bulması, kendine güvenen, özgür insanların gelmesi, en başta adaleti bulmakla başarılacak.
Zamanın birinde, bir çömlekçi şöyle diyor, 'Ben çamurla istediğimi yaparım. Yuvarlak olmasını istiyorsam daire, köşeli olmasını istiyorsam kare kalıplar kullanırım'.
Bir marangoz ise şunları seslendiriyor, 'Ben tahta ile ne istersem yaparım. Kıvrımlı olsun istersem yay biçiminde, düz istersem çizgi biçiminde keserim'.
Peki, insan, bir kalıpla istenilen her şekle girebilir mi?
Ya da tek tip, tek kalıptan benzer ve istenilen şekillerde insan yaratılabilir mi?
Adaletten bahsettim, yazıya öyle başladım.
Sorgulamak, insana verilen en büyük özellik.
Ne kadar sorguluyoruz, bize verileni ve onunla yetinmeyi değil, aslında ne istediğimizi, hak ettiğimize inandığımızı neden istemiyoruz?
Bir siyasi sistemin en önemli amacı 'bireyin özgür gelişimi' olmalıdır.
Hedef düşünce bu olmalı, biat eden değil, sorgulayan, ülke, toplum, vatan için doğruyu arayan.
Kim olursa olsun, yanlışa, yanlış, doğruya, doğru diyen.
Sırf kendi için değil, genele fayda sağlayan, her ne varsa onu bulmaya çalışan.
Bunu özgürlükle gelişen toplumlar yapabilir.
Kendisine verilenle değil, kendine layık gördüğü isteyerek bu hedeflere ulaşabilir.
Siyasi yönetimlerden bunu beklemek bir yere kadardır.
Çünkü bu imkânı yaratacak siyasetçi ve siyasi parti de bu toplumun içinden çıkıyor.
Toplumsal güveni, memleketin geleceğini, kurumların talan edilmesini sorgulamayan bir siyasi yapıda, toplum nasıl özgür olabilir?
Bu yapının sorumluluk ağırlığında, siyasetçilerden çok toplumun payı büyüktür.
Milyon dolarlık servetin, para hareketinin açıklamasını yapamayan, batan kurumların üstüne örten, batırılan varlıkların bu noktaya nasıl geldiğini sorgulamayan, hesap vermeyen, servetine, servet ekleyen, siyaseti meslek haline getirenleri baş tacı yapan yine bu toplum değil mi?
Siyasetçiler suçludur, evet, ama esas suçlu siyasetçileri sandıkta aklayan toplumdur.


Bu haber 531 defa okunmuştur

:

:

:

: