Hükümet toplumdan uzaklaşırken

Sorun çözücüler, ya da sorun çözmek için yetki isteyenler, yetkiyi alınca sıradanlaşıyor.

Sorun çözücüler, ya da sorun çözmek için yetki isteyenler, yetkiyi alınca sıradanlaşıyor.
Bunu çok sık söylüyorum, çünkü aynılaştıkça, fark yaratmadıkça, eskiyle benzeşme ve toplumsal umudu bitirme yaşanıyor.
Sağ, sol, ideoloji hiç fark etmez, ülke yönetiminde sorumluluk sahibi olanların ortak noktası, iktidar olunca toplumdan kopmalarıdır.
Toplumsal beklenti ile onların beklentileri gittikçe değişir, birbirinden uzaklaşır.
Bugün içinde aynı olay yaşanıyor.
Dörtlü, uzlaşı hükümeti gittikçe halktan, toplumdan uzaklaşıyor, beklentileri karşılayamıyor.
O beklenti ki, ciddi anlamda yükseltildi, bugün karşılığı verilemiyor.
Ve muhalefette olmakla, iktidar olmanın farklılığını ortaya çıkaramıyor.
Elbette zaman ister, mutlaka ki mevcut düzeni değiştirmek kolay değil.
Peki, böyle bir niyet var mı?
Yani hükümeti değil, hükümet etmenin şartlarını değiştirmek, hükmetmek, devletin yasalarla, kanunlarla belirlemiş olduğu gücü kullanmak.
Bunu sıradan, düz siyasi mantıkla yapamazsınız.
Mutlaka, çok parçalı, birden fazla siyasi görüşün bir araya geldiği oluşumlarda, bazı şeyleri yapmak zor.
Ama en baştan bir amaç birlikteliği için bir araya gelinmedi mi?
Amaç daha iyi yönetilen bir ülke, daha iyi, daha kaliteli yaşam standardına ulaşmış bir toplum değil mi?
Herkes, en başta seçim sürecinde aynı sıkıntıları ve çözüm programlarını dile getirmedi mi?
Devlet yönetimi, devletin çıkarlarını düşünmekten öte gidemiyor, vatandaş ikinci sırada.
İnsanlar, mazeret, enkaz edebiyatı, sebep veya tespit edilen sorunları duymak istemiyor.
Suçlama ve eleştirme sığlığından kurulmak, çözüm üreterek farklı olmak şart.
Bu ülkeye heyecan lazım, seçimden sonra oluşan heyecan ve beklenti çıtası çok çabuk düştü.
Hükümet, en başta Sayın Başbakan, yolsuzluk iddiaları, yasa dışı icraatlar, keyfi vatandaşlıklar, bu konularla ilgili tespit değil icraat yapmalı.
Var mıdır? Yok mudur, varsa ne gibi işlemler yapıldı ve bunlar hangi aşamada.
İnsanlar için kaliteli ve ekonomik olarak yeterli yaşam koşulları ilk sıradadır.
Sağlık, eğitim ve adil gelir dağılımı, devletin kara deliklere, dibi olmayan kuyulara hesapsızca attığı paralar, kamudaki savurganlık, bunlar disipline edilmedikçe, hiçbir hesap, hiçbir para kaynağı yetmez.
Elektrik ve akaryakıta yapılan zamlarda toplumun sorumluluğu yoktur.
Önceki hükümet şöyle yaptı, böyle yaptı, mazeret değildir.
Döviz, üstüne gelen elektrik ve akaryakıt zammı, insanların sırtındaki yükün ağırlığını katmerleştirmiştir.
Başbakan Erhürman elektrik zammı için;
'Bizden önceki hükümet döneminde, elektrik fiyatlarında nizamnameye aykırı biçimde iki yıl boyunca artış yapılmayarak, KIB-TEK'te 50 milyon 676 bin TL kayıp yaratıldı.
Bu kayıp sadece KIB-TEK'in kaybı değil, elektrikte yapabileceğimiz yatırımları yapamayacak noktaya geldiğimiz için halkımızın ve ülkemizin kaybıdır. Akaryakıtta zam yapılmasın diye Fiyat İstikrar Fonu'nun olanakları dibine kadar kullanıldı. Hiçbir hükümet, hele de seçime giderken zam yapmak istemez.'
Eski hükümet zam yapsaydı, o zaman her şey yolunda mı olacaktı?
Şimdinin hükümet partileri yine eleştirip, bunun çözüm yolu budur demeyecek miydi?
Devletin, hükümetin yapacakları vardır.
Devlet, fakirleşen halk için vergi ve fonlarında düzenlemeler yapabilir.
Dünyanın hiçbir yerinde olmayan ağırlığa göre seyrüsefer uygulamasına daha adil bir sistem getirebilir.
Kendi alacağı ile ödeyeceği arasında eşit ve adil bir sistem yaratabilir.
İnsan, kurumlardan daha önemli ve önceliklidir.
Bu konuyu, bugüne bıraktım, sebebi ise zamlar karşısında toplumsal reaksiyonu görmek.
Ne yazık ki, ülkem insanı, kanıksanmış, normalleştirilmiş, öğrenilmiş çaresizlik noktasına gelmiş.
Tepki vermeyen, kabullenen, hesapsız, kitapsız giden ve sadece günü düşünen.
Bundan sonra ne yapılsa, üstümüze serilen bu ruhsuzluk toprağı gitmeyecek.
İnanın en kötüsü de budur.


Bu haber 469 defa okunmuştur

:

:

:

: