Sibel Siber: 'Bir gaile olması gerek'

KKTC'nin kendine özgü çıkmazları var. Elbette bunların pek çok sebebi, nedeni de mevcut.

KKTC'nin kendine özgü çıkmazları var.
Elbette bunların pek çok sebebi, nedeni de mevcut.
Belirsizlik, kendi elinde olmadan değişken yaşam şartları, ekonomiden, sosyal değişimlere kadar, her konuda en başta Türkiye'den etkilenme.
Her konuda, karar alma ve uygulamada özgüven kaybı.
Ve geldiğimiz noktada, o sihirli soru 'bizim yapabileceğimiz ne var, elimizden ne gelir?'
Kıbrıs Türkü, bu adada varoluş için verdiği mücadeleyi, var olmayı başardıktan sonra da devam ettirmeli.
Mücadele sadece çözüme, barışa, Kıbrıs adasını normalleştirmeye karşı çıkmakla olmaz.
Bu ülkeyi yönetirken de, bu ülkeyi korurken de, insanını, yaşlısını, gencini, çocuğunu da koruyacak, bu da mücadelenin bir parçasıdır.
Toprak, tek başına bir şey ifade etmez.
Toprak, bitmez, tükenmez, insan da bir şekilde yaşar ve var olur.
Ama umut, umut bitti mi, toprak da, insan da, ülke de biter.
Aslında durum üzücü ve düşündürücü.
Her alanda ciddi bozulma, erozyona uğrama, geri dönüşü olmayan, telafisiz zararlara doğru bir gidişat var.
Bu kötü gidişat, temelden, eğitimden geliyor.
Ezbere bir sistem, zorunlu eğitim denilerek, iyi öğrenci ile kötü öğrenciyi eşitleyen, farksız kılan bir anlayış.
Zaman zaman nedeni anlaşılmayan sınıf geçirmeler, ek sınavlar, zararı insan yetiştirmede karşımıza çıkıyor, bedelini ödetiyor.
Üniversitelerimiz, ne kadar gerekli, ne kadar ihtiyaç duyulan meslek sahibi insan yetiştiriyor, hepsi insan yetiştirmekte zayıf noktalarımız.
Bu çok açık bir tablodur, dünü, geçmiş yılları, bugünle kıyasladığınızda anlatmak istediğimi çok kolay anlarsınız.
Kendine güvenmeyen, kendini geliştirmeyen, kolaya alışmış, bedel ödemeden, tek hedefi devlet kadrolarında iş almak olan nesiller yetiştirdik.
'En fazla on yıl sonra, kendini ifade edemeyen, doktorlar, öğretmenler, devlet yöneticileri, avukatlarımız olacak' bunu söyleyen bir eğitimci.
Durumun bu olduğunu görmemek, tahmin etmemek mümkün değil.
Çok gerilerden bugünlere baktığımızda, ülke yönetiminde, kurumsal kadrolarda, devlet organlarında ve en önemlisi meclis çatısı altında her dönem zayıflayan yönetici profili var.
Toplumsal beklenti o kadar bencilleşmiş, bütünlükten o kadar uzaklaşmış ki hayatta hiçbir gayesi, başarısı olmamış insanlara, devlet emanet edilmiş.
Sorunun genelliğini anlatmaya çalıştım.
Ciddiyet, şeffaflık, yasalara bağlılık, her şey bozulmaya müsait, çünkü seçilmenin, ülke yönetmenin, belirlendiği şartlar bambaşka.
Peki, parlamenter sistem, bu kötü gidişatın bir parçası mı?
Başkanlık sistemi, yönetimsel sorunlarımıza bir alternatif olabilir mi?
Konuyla ilgili bir çalıştay yapıldı.
Çalıştayı DAÜ ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı birlikte düzenledi.
Meclis eski Başkanı ve Dr. Fazıl Küçük Vakfı Onursal Başkanı Sibel Siber ile son zamanlarda dile getirdiği sistemsel sorunlara yönelik bir sohbetimiz oldu.
'Ortada bir yanlış varsa vardır. Yanlışları kimin yaptığından çok, yapılan yanlışı konuşmaya, eleştirmeye başladığımız zaman bazı şeyleri başaracağız.
Bazı eleştirilerim oldu, herkes alkışladı. Toplumda öyle bir algı oluştu ki, birileri bir şeyler yapmak istedi mi, mutlaka altında bir şey aranır. Biz bir çalıştay yaptık. Bu çalıştay için 2017 yılının ortalarında hazırlık yapmaya başladık.
Benim ayırılmamın esas sebebi, harcadığınız enerjinin sorunların çözümünde yetersiz kalmasıdır. Bir gaile olması gerek. Kendimize, anayasamıza, yasalarımıza önem vermeliyiz.
Bu yapı sürdürülebilir değil. Mevcut sistem, işlevselliğini arttıracak şekilde iyileştirilmeli, ya da işlevsel bir model arayışına geçmemiz gerek'.
Hayata, zamana direnmek olmaz.
Bunun için sürekli, arayış içinde olunmalı, yenilenmeli.
Fakat bir gerçek de unutulmamalı, her şeyin mimarı insan, sistemden önce, insan yetiştirmekte değişelim, arkası gelir, anlayış aynı kaldıkça, en iyi sistem bile, en kötüsü olabilir.


Bu haber 494 defa okunmuştur

:

:

:

: