Döviz aldı başını gidiyor. Başbakanın deyimiyle Türkiye’deki rüzgar bizde tsunamiye dönüştü. Fırtınada denizin ortasında kalan sandalda gibiyiz. Karaya ulaşmak için aklımıza ne geliyorsa yapmaya çalışıyoruz. Ama sanırım aklımız da artık sağlıklı fikirler üretmekten uzak.
Neden mi söz ediyorum?
KKTC’nin TL’den başka bir para birimini kullanması, daha doğrusu Euro’ya geçme önerisi tabii ki…
Gerçi Başbakan ilk gün yaptığı “Her türlü alternatif masamızda” açıklamasının Euro’ya geçişle ilgili olmadığını söyledi ve “Euro’ya geçiş mümkün değil” diyerek ilk açıklamasındaki yanlış anlamaları düzeltti ama hala tuhaf bir biçimde bunu savunanlar olduğunu görüyorum.
Euro’ya geçişi savunanların ilk önce şunu bilmeleri gerekiyor, “Siz oturduğunuz yerde biz bu para birimine geçtik” diyerek o para birimini rahat rahat kullanamazsınız.
O para birimini kullanabilmeniz için ekonominizin bir takım kriterlere ulaşması gerekiyor. Avrupa Birliği çerçevesinde de buna Maastricht Kriterleri diyoruz.
1993’te imzalanarak uygulamaya konan bu kriterlerin esasları neler mi?
• Toplulukta en düşük enflasyona sahip (en iyi performans gösteren) üç ülkenin yıllık enflasyon oranları ortalaması ile ilgili üye ülke enflasyon oranı arasındaki fark 1,5 puanı geçmemelidir.
• Üye ülke devlet borçlarının GSYİH’sına oranı yüzde 60’ı geçmemelidir.
• Üye ülke bütçe açığının GSYİH’sına oranı yüzde 3’ü geçmemelidir.
• Herhangi bir üye ülkede uygulanan uzun vadeli faiz oranları 12 aylık dönem itibarıyla, fiyat istikrarı alanında en iyi performans gösteren 3 ülkenin faiz oranını 2 puandan fazla aşmayacaktır.
• Son 2 yıl itibarıyla üye ülke parası diğer bir üye ülke parası karşısında devalüe edilmiş olmamalıdır.
Söyleyin bakalım KKTC olarak bu kriterlerin hangisine uyabileceğinizi düşünüyorsunuz?
Tabi bu kriterlere uymadan geçemez misiniz? Geçersiniz ama işte öyle dımdızlak, geçersiniz. Geçtiğiniz anda da o kapitalist dünyanın ikliminde, sıcacık Kıbrıs’ta buzul çağını yaşamakla karşı karşıya kalırsınız.
Geçtim Maastricht Kriterleri’ni…
Sokaktaki vatandaşın ağzıyla soruyorum. Siz üretime dayalı bir ekonomi ile ihracat üzerinde mi bu ülke ayakta duruyor sanıyorsunuz.
İthalatın bu ülke için neredeyse tek ticaret kalemi olmaya yaklaştığını bilmez misiniz?
Hadi hepsini bırakın, Euro’yu nereden bulacaksınız?
Üniversitelerden ve turizmden elde ettiğiniz gelirin yeteceğini mi düşünüyorsunuz?
Yoksa TL kullanan Türkiye’ye KKTC’ye yaptığı yardımları Euro ile yapmasını mı isteyeceksiniz?
Bunun anlamı şudur: Bizim maaşlarımız TL ile olduğu için eriyor, maaşlarımızı Euro ile almak istiyoruz. 80 milyon Türk halkı, Kıbrıs’ı bu şekilde sübvanse etsin.
El insaf.
Hadi o zaman döviz krizine karşı gerçekten bir şey yapılmasını istiyorsak, Sayın Başbakan’ın ortaya attığı “Bir fon oluşturalım” önerisine kulak verelim.
O fona 3 birim Türkiye’den destek alırsak, 1 birim de biz buradan ekleyelim. Dört birim olsun. 3-4 yılda bir karşımıza çıkan bu döviz krizlerine karşı bu fonda oluşturulacak parayı kullanalım.
Ama biz de bir zahmet pamuk elleri cebe atalım.
Yoksa oturduğumuz yerde Euro’ya geçelim diye ahkam kesenlere sadece şunu söyleyebilirim.
Sanıyorum gece yatarken yorgan kısa geldi, üşüttünüz. Kendinizi bir toplayın, ne dediğinizi bir kez daha düşünün.