Dün Türkiye yakın tarihinin en acı olaylarından birinin yıl dönümüydü. 27 Mayıs 1960’da milletin ezici bir destekle iktidara getirdiği Demokrat Parti’yi “ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıyla deviren güçler, Türkiye’yi darbelerle dolu karanlık günlere mahkum etti.
Dün Türkiye yakın tarihinin en acı olaylarından birinin yıl dönümüydü. 27 Mayıs 1960’da milletin ezici bir destekle iktidara getirdiği Demokrat Parti’yi “ülkeyi baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü” iddiasıyla deviren güçler, Türkiye’yi darbelerle dolu karanlık günlere mahkum etti.
27 Mayıs, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşayacağı darbelerin de başlangıcı oldu. O darbe 12 Mart muhtırasına da cesaret verdi. 12 Eylül ihtilaline de yol açtı.
Bazen şekil de değiştirse ‘postmodern’ kılıfla 28 Şubat’ta yine ete kemiğe büründü.
Tam bitti Türkiye demokratikleşti derken, 15 Temmuz’da yine o canavar karşımıza çıktı.
Aslında bütün hikaye 27 Mayıs darbesinin açık bir şekilde lanetlenmemesiyle başladı.
Darbeye karşı olduğunu söyleyenler bile ama diye cümleler kurarak 27 Mayıs darbesini kutsadılar.
Darbeden sonra getirilen anayasada verilen görece hakları öne sürerek, neredeyse bu darbenin demokratikleşmeye yol açtığını söyleyecek kadar bile aklını yitirenler oldu.
Aslında 27 Mayıs 1960’ta yapılan darbenin tek sonucu Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın şehit edilmesi değildi.
Türkiye o tarihten itibaren uzun yıllar etkili olan vesayet organlarının elinde yıllarca can çekişti.
Neredeyse her 10 yılda bir hortlayan darbe canavarı 2002’de iktidara gelen AK Parti’ye de her fırsatta musallat oldu.
27 Nisan e-muhtırası bunların ilkiydi. Başaramadılar. 17 Aralık’ta bu kez yargı eliyle Türkiye’de seçilmiş hükümeti alaşağı etmeye çalışan güçler, yine boylarının ölçüsünü aldı.
İş sonunda geldi, 15 Temmuz’da bu milletin üstüne tank sürmeye, TBMM’yi bombalamaya, halkın üzerine kurşun yağdırmaya kadar vardı.
248 şehit veren Türkiye, kan ağladı. Ama yine de tankların önünde göğsünü siper etmeyi bildi. O kanlı gecede 2 bin 196 vatandaş da yaralanmıştı.
O geceye ait tek teselli, 1960’ta iktidarı deviren, 71’de hükümete muhtıra veren, 1980’da yeniden yönetime el koyan darbecilerin, daha sonra 28 Şubat’la da almayı başardıkları iktidarı bu kez ele geçirememiş olmalarıydı.
Çünkü halk artık ‘yeter’ dedi. Darbecileri layık oldukları yere gönderdi.
Bugün geriye dönüp baktığımızda yaşanan onca acıyı, kaybolan kuşakları göz önüne getirdiğimizde tek bir gerçek ortaya çıkıyor.
27 Mayıs 1960 darbesine karşı ama… diye başlayan cümlelerle güzellemeler yapanlar, ondan sonraki bütün darbelere ne yazık ki zemin hazırlamıştır.
Umarım 24 Haziran seçimlerindeki sonuç, Türkiye demokrasi tarihindeki o kara günleri bir daha geri gelmemek üzere sona erdirir.
Anavatan huzur içinde 2023 hedeflerine, 2073 hedeflerine yürür.